17 Ocak 2021 Pazar

ABD’de Asya-Pasifik ya da Hint-Pasifik seçimi / Choice of Asia-Pacific or Indo-Pacific in the US

Mehmet Özay                                                                                                                            17.01.2021

ABD’de yeni başkan Joe Biden ve ekibi görevi üstlenmeye hazırlanırken, yaşanan sivil darbe girişiminin ardından başkanlık sürecinin başlarında en önemli konunun ulusal birliği tesis olduğuna kuşku yok.

Bununla birlikte, ABD gibi bir ülkenin uluslararası politikayı ertelemeyecek kadar, son derece önemli önceliklere sahiptir. Bu çerçevede, Biden yönetiminin önünde en zorlu dış politika konularından birini Asya-Pasifik bölgesi oluşturuyor.

Odağında Çin’in bulunduğu Asya-Pasifik bölgesel politikasının yeniden canlandırılması için, ABD’de yeni yönetimin ne tür siyasi ve ekonomik paradigmalarla ortaya çıkacağı merak konusudur.

Öte yandan, önümüzdeki süreçte Asya-Pasifik gibi gayet jeo-stratejik ve jeo-ekonomik öneme sahip bölgede, ABD’nin belki yanında bulmakta zorlanmayacağı tarihsel ortakları kadar, yeni ortaklara da ihtiyaç duyacağına kuşku yok.

Bununla birlikte, Asya-Pasifik temelli bölgesel siyasetin, yeni bir ekonomik çatı altında değerlendirip değerlendirilmeyeceği konusu ise önemli bir husustur.

Bununla, kastedilen husus ABD uluslararası siyaset yapıcıların aklında rafa kaldırılan ancak, potansiyel değeri ve önemi devam eden Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (Trans Pacific Partnership Agreement-TPPA) çerçevesinde, Asya-Pasifik mi yoksa yeni bağlamıyla Hint-Pasifik mi bulunuyor sorusudur.

Bu noktada, acaba ABD’de Joe Biden yönetimi Asya-Pasifik’e geri mi dönecek yoksa, Asya-Pasifik’e alternatif olarak adı artarak gündeme gelen Hint-Pasifik kavramsallaştırmasını eko-politik düzeyde yapısallaştırmaya mı çalışacak?

Son derece önemli bu iki bölgesel oluşumun ne anlama geldiğine kısaca bakalım.

Asya-Pasifik

Asya-Pasifik, adı bölgesel bir işbirliği olan on üye ülkeli Güneydoğu Asya Ülkeleri İşbirliği’nden (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) hareketle, Doğu Asya’da Pasifik Okyanusu’na komşu ülkeler ile Amerika kıtasında yine Pasifik’e komşu bazı ülkeleri içinde barındırıyor.

Bölgesel birlik olgusu, 1989 yılında Canberra’da on iki ülke öncülüğüyle Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (Asia-Pacific Economic Cooperation-APEC) adıyla yapılaşması ve süreçte 21 üye ülke ulaşmasıyla Asya-Pasifik’in giderek kazandığı önemi ortaya koyuyor.

Söz konusu ekonomik temelli bu yapı, aslında Pasifik Savaşı sonrasında ABD’nin Pasifik ve Güneydoğu Asya yapılaşmasının aradan geçen süre zarfında, ticaret ve ekonomik işbirliklerine dayalı olarak geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir.

Bu süreçte ASEAN’ın oynadığı katalizör işlevi kadar, Çin’in önce 1991’de bu birliğe üyeliği ve ardından 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (World Trade Organization-WTO) üye kabul edilmesi, hem bölgesel hem küresel ekonomik yapılaşma üzerindeki etkisinin göz ardı edilemeyecek bir faktör olduğuna işaret ediyor.

Aradan geçen otuz yılı aşkın süre sonrasında, ABD’de Barack Obama dönemi Asya-Pasifik’e yeni bir açılım getirme amacını taşıyordu.

Yukarıda zikredilen ülkelerden bazılarının yönlendirmesi ve desteğiyle de ABD’nin Asya-Pasifik öncelikli yapılaşmasına karar verişi bölgede denizcilik, ticaret ve ekonomik yatırımlar gibi askeri niteliklerin ikincil plânda kaldığını gösteren, daha çok sivil ve yuşumak güç oluşumuna zemin hazırlama eğilimi gösteriyordu.

Hint-Pasifik gündemi

Öte yandan, Hint-Pasifik ise, adını ilk defa Şinzo Abe’nin ilk başbakanlık döneminde 2007 yılında gerçekleştirdiği Hindistan ziyaretinde adını zikrettiği yeni bir bölgesel tanımlamadır.

Şinzo Abe’nin gündeme getirdiği bu yeni politika ile, salt ABD çıkarlarını bölgede korumayı hedeflediğini söylemek pek de rasyonel bir tutuma işaret etmiyor.

Öyle ki, Abe’nin bu bölgesel yapılaşma düşüncesini gündeme getirmesinden birkaç yıl sonra, Çin ekonomik kalkınmada Japonya’yı geride bırakarak ABD’den sonra ikinci sıraya geçmesi gayet anlamlı.

Bu çerçevede, Japonya’da siyasilerin geleceği yapılandırmada, Çin’in giderek artan gücünü öngörüp yeni bir bölgesel ekonomik yapılaşmanın kapısını aralama düşüncesinde olduklarını söylenebilir.

Çin yönetiminin, Hint-Pasifik kavramsallaştırmasına ve bunun pratiğe geçirilme niyetine yönelik endişeleri olduğu düşünüldüğünde, açıkçası Japonya’nın bu çıkışının gayet yerinde olduğuna kuşku yok.

Bugün gelinen noktada, ABD’de bazı çevrelerin “ABD’nin bölgesel çıkarları söylemiyle” Hint-Pasifik’e atıfta bulunuyorlar.

TPPA’mı yoksa Hint-Pasifik’mi?

Barack Obama döneminde, ‘21. Yüzyıl Asya Çağı’ paradigması çerçevesinde gayet özenle yapılandırılmaya çalışılan Asya-Pasifik politikasının nihai sonucu kabul edilen TPPA, Biden yönetimince yeniden ele alınabilecek mi?

Bu sorunun cevabı açıkçası ABD kadar, belki de daha da önemlisi bölge ülkeleri tarafından verilecektir.

Daha önceki yazılarımızda da dikkat çektiğimiz üzere, bölge ülkeleri arasında özellikle liberal ekonomi ve serbest ticaret eksenli yapılanmalarıyla dikkat çeken Japonya, Singapur, Avustralya, Güney Kore gibi ülkelerin anahtar rol oynayacaktır.

Donald Trump’ın, “Önce Amerika” sloganı etrafında şekillendirmeye çalıştığı eko-politik yaklaşımına muhalif görmesiyle, söz konusu TPPA’yı imzalamayı reddettiği ve onun yerine, Hint-Pasifik kavramsallaştırmasına dayalı yeni bir bölgesel formülasyon sunduğu biliniyor.

Bu hazırlığın ancak, 2018 yılında “ABD Hind-Pasifik Stratejik Çerçevesi” adıyla gündeme gelmesi ve muhtemelen Trump’ın 2020 seçimlerini yeniden kazanacağı umuduyla ikinci dönem politikalarında gayet önemli bir yer tutacağı düşünülüyor olmalıydı.

Ancak bu hafta Washington’da başkanlık görevini teslim alacak olan Joe Biden yönetiminin, Hint-Pasifik politikasının mevcut haliyle veya revize edilerek pratiğe geçirilebilirliğine imkân tanıyıp tanımayacağını yakında görmüş olacağız.

Bu noktada, yaşanabilecek en önemli handikap hiç kuşku yok ki, Trump-Biden yönetimleri sürekliliğinin olup olmamasıdır.

ABD’de daha kampanya döneminden bu yana yaşananlar, başkanlık dönüşümün barışçıl bir ortamda olmadığını ortaya koyarken, bu durumun, Trump’dan Biden’e devredilecek dış politika konularının da hak ettiği şekilde değerlendiril/e/mediğine yol açıyor.

Hindistan’a Harris formülü

Biden yönetiminde başkan yardımcısı sıfatını taşıyan Hindistan kökenli Kamala Harris’in, Hint-Pasifik politikalarına ne gibi katkısı olabileceği de, hiç kuşku yok ki, Beyaz Saray’da gündeme gelen konular arasında ilk sırada yer alıyor olmalıdır.

Bununla birlikte, Asya-Pasifik’teki ülkelerle kıyaslandığında ekonomik gelişmişliği lke nüfusunun ve bölgeleri arasında eşitsiz dağıldığı ortada olan ve bu anlamda rekabetçi niteliklere haiz olmayan Hindistan’ın ABD’nin desteğine muhtaç olduğu ortadadır.

Ancak, yirminci yüzyıl boyunca içe kapalı, merkeziyetçi nitelikleriyle öne çıkan Hindistan’da özellikle son dönemde haklar ve özgürlüklerle sarsılan toplumsal yapının ve Nazizme özgü söylemleriyle dikkat çeken iki dönemdir iktidarda olan BJP yönetiminin, sadece Harris faktörüyle bölgesel politikalara entegre edilebileceğini düşünmek gayet zor.

ABD için zorlu dönem

Yirmi yılı aşkın bir süredir var olan aktif Asya-Pasifik bölgeselciliğinde, merkezi belirleyiciliğin Çin ile ABD arasında bir rekabete yol açtığına tanık olunuyor.

Bu rekabetin, geçtiğimiz Kasım ayı ortalarında “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği” (Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) adıyla yeni bir ticari işbirliği inisiyatifine yeşil ışık yakılmasıyla somut bir nitelik kazanmış oldu.

Çin devlet başkanı Şi Cinping bu anlaşmaya atıfla yaptığı açıklamada, yeni dönemin küresel serbest ticaretinin lokomotifinin ülkesi olduğuna işaret ediyordu.

Bunun, sadece Trump yönetimine yönelik hasmane bir tutumla gündeme gelmiş bir söylem olmadığı, aksine temelde ABD’nin küresel yapılaşmasına yönelik ve özellikle de, Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik yapılaşmaya atıfla reel bir düzeyde seyrettiğini ortadadır.

Çin öncülülüğünde gelişen ve küresel ekonomiyi de yakından ilgilendiren Asya-Pasifik merkezli RCEP karşısında, Biden yönetiminin elinde potansiyel olarak Hint-Pasifik kozu bulunuyor

Hint-Pasifik politikası sanıldığı gibi sadece ABD’din güdümünde yönlendirilecek bölgesel bir yapı olmayacaktır. Bu süreçte en azından, isim babasının Japonya’nın, bölgede katalizör işlevi gören ve Çin’le olduğu gibi Hindistan’la da iyi ilişkiler geliştirme arzusunda olduğunu beyan eden ASEAN’ın gelişmelerde söz sahibi olmak isteyeceği unutulmamalıdır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/01/17/abdde-asya-pasifik-ya-da-hint-pasifik-secimi-choice-of-asia-pacific-or-indo-pacific-in-the-us/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder