Mehmet Özay 24.11.2020
Doğu Asya’nın önemli ülkelerinden Japonya, günümüzde küresel ekonomide üçüncü sırada yer almasıyla dikkat çekiyor.
Bununla birlikte,
Japonya’yı genelde Batı’da, özelde ise Asya-Pasifik bölgesinde öne çıkaran
husus, bu ulusun sahip olduğu çalışma etiği, bir başka deyişle iş ahlâkıdır. Bu
noktada, Japon iş ahlâkının gayet olumlu bir bağlam ve hisse neden olduğu dile
getirilebilir.
Japon toplumunda
gözlemlenen bu gerçeklik, bir yanda ‘ekonomik modernleşme’ öte yandan, ‘etik’
olgusunun ilişkisini güçlü bir şekilde ortaya konulmasını gerektirmektedir.
Bu çerçevede, genel
itibarıyla ‘iş ahlâkı’ olgusu, Japonya’nın ekonomik modernleşmesinin ve buna
zemin teşkil eden endüstriyel ve teknolojik gelişiminin ardında yatan yegâne
unsur olarak anılır.
Bu noktada, bu
etiğin kaynağının ne olduğu sorusunun ve buna cevap arama çabalarının, sınırlı
sayıda kişi ve/ya gruplar tarafından dikkate alındığını söylemek yanıltıcı
olmayacaktır.
Hemen burada, iş
ahlâkı ya da çalışma etiği zikredildiğinde akla, Max Weber’in ‘Protestan ahlâkı’
kavramını getirdiğine kuşku bulunmamaktadır.
Temelde hukuk ve
iktisat eğitimi almış, Din’le pek de doğrudan ‘alışverişi olmayan’ Weber’in, Protestan
ahlâkı kavramını gündeme getirmesi, bir ekonomi sistemi olarak kapitalizme yol
açan süreci belirleme konusundaki temel sorunsalına cevap arama isteği yatıyordu.
Weber’in bu
yaklaşımının çıkış kaynağı, 19. yüzyıl sonunda içinde yer aldığı Alman toplumu
başta olmak üzere, Avrupa toplumunda ticari ve ekonomik ilişkilerindeki farklılaşmaların
dikkatini çekmesi oluşturur.
Bu noktada, o
dönem var olan kapitalist ekonomik ilişkileri anlamlandırma sorunu, Weber’i
tarihsel ve karşılaştırmalı araştırmaya sevk etmiştir.
Kabaca söylemek
gerekirse, diğer bazı açıklamaların aksine, kapitalizmin kaynağı olarak, Protestan
dini inancının bazı temel ilkelerinin, ticari ve ekonomik ilişkilerde zamanla
oluşturduğu rasyonel yapılaşmalar gösterilmektedir.
Tabii burada tekil
ve linear bir ilişki türüne vurgudan ziyade, Weber, Protestan ahlâkının,
kapitalizmin sistemik bir yapı olarak ortaya çıkmasına neden olan unsurlardan sadece
biri olduğu sonuca varmıştır.
Bu tarihsel ve
toplumsal değişimin ardından, Batılı kapitalist toplumlarda Protestan ahlâkının
varlığından ziyade, bu dini yaklaşımın ürünü olan etik davranışın
yapısallaştırdığı ve tamamıyla dünyevi-materyalistleşmiş bir nitelik arz eden
bir ekonomik sistem yani kapitalizm, kendi rasyonel kurgusu içerisinde varlığını
sürdürmektedir.
Peki,
Hıristiyanlıkla ve Avrupa tarihi birikimi ve toplumsal değişimiyle bir bağı
olmayan Japonya’da, Protestan ahlâkı olgusu işlevselleştirilemeyeceği görüşü
kendiliğinden ortaya çıkarken, bir başka soru gündeme gelmektedir.
O da, Japonya’da
ekonomik modernleşmeyi ve buna neden olan ahlâki yaklaşımın ne olduğu
sorusudur. Bu soru, bizi tıpkı Weber’in takip ettiği yöntem gibi Japon tarihi
geçmişine göz atmaya sevk etmektedir. Bu noktada, hiç kuşku yok ki, Japon
tarihinin, geleneklerinin ve dini/msi yapılarının ele alınmasının neye tekabül
ettiği sorusu önem taşımaktadır.
Japonya, içinde
yer aldığı ekonomik sistem olarak kapitalist bir ülke olmasına rağmen, ortaya konulan
ekonomik modernleşmenin, Batı Avrupa’da Protestanlığın neden olduğu “kapitalizm
ruhu” ile açıklanmaması da gayet önemli bir duruma işaret etmektedir.
Dikkat çeken bir
başka husus, Weber’in, Batı Avrupa dini-toplumsal yapısında Protestanlığın, bir
ekonomik yapılaşmanın ortaya çıkmasına neden olan faktörlerden biri olduğu
yolundaki inandırıcı teorisine rağmen, bu inanç örgüsünün zamanla varlığını
yitirmesine karşılık, Japon iş ahlâkı bugün dahi kendini tarihsel varlığı ile
bir devamlılık olarak ortaya koymaktadır.
Söz konusu bu ahlâk,
maddi olmayan temeller üzerine inşa edilirken, bunun doğrudan bir sonucu olarak
Japon ekonomik modernleşmesinin de kaynağını teşkil ediyor. Aslında tam da
burada, Batı ülkeleri ve Japon kapitalizmi arasında gizli/açık bir çelişkili
durumdan söz edildiğini vurgulamak gerekiyor.
Küresel yapılaşmasıyla
kapitalizm, kendi oluşturduğu rasyonalitesiyle bir materyalist ekonomi sistemi olarak
varlığını sürdürürken, Batı’da bir dini değer ya da değerler silsilesiyle
açıklanmazken, Japonya’da adı öne çıkarılmamakla birlikte, bir sistemik yapı
olarak kapitalizmin varlığı ve işleyişi Japon iş ahlâkına dayanmaktadır.
Japonların kendi
gündelik edimlerinde, iş üretim ve yönetim aşamalarında teori ve pratik olarak
ortaya koydukları iş ahlâkı normları, kapitalizmin yeniden üretimi noktasında
araçsallaştırılmakta mıdır? Yoksa kendinde bir toplum olarak bu normlara
bağlılık sergilemekle iş dünyasında -tıpkı dışında olduğu gibi- varoluşsal bir
değer mi kazanılmaktadır? sorusunu da gündeme getirmekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder