Mehmet Özay 20.11.2020
Küresel çapta kovid 19 giderek bir kez daha ağırlığını hissettirirken, Asya-Pasifik bölgesinde ekonomi merkezli olarak üst üste yapılan toplantılar dikkatle izlenmeyi gerektiriyor.
Geçen hafta sonu Bölgesel
Kapsamlı Ekonomik İşbirliği (Regional
Comprehensive Economic Partnership-RCEP) anlaşmasının ardından bölgede, dün
ve bugün 21 üye ülkeli Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (Asia-Pacific Economic Cooperation-APEC) toplantısına tanık olundu.
ABD’de seçimin
yankılarının sürdüğü bir ortamda, merkezinde Çin’in bulunduğu söylenebilecek 15
üyeli, Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği (Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) anlaşması, geçen
hafta 15 Kasım Pazar günü atılan imzalarla hayata geçirilmesi için önemli önemli
bir adım atılmıştı.
Dün ve bugün ise, Malezya’nın
dönem başkanlığını yaptığı APEC yıllık olağan toplantısı, 19-20 Kasım’da
gerçekleştirildi. Kovid-19 nedeniyle sanal olarak gerçekleştirilen toplantıların
ana konusu hiç kuşku yok ki, bölgesel ekonomik yapılanma olurken, önemli
mesajlar Çin devlet başkanı Şi Cinping’den geldi.
Şeffaflık ve adalet vurgusu
Toplantılar boyunca
liderlerin ortak görüşü, Asya-Pasifik bölgesi üye ülkelerin ticaret ilişkilerinde
ayrımcılığın olmadığı, şeffaflık, adalet ve öngörülebilirliğe duyulan ihtiyaç
olduğu gündeme taşındı.
Bununla birlikte, küresel
ölçekte zengin fakir ayrışmasının giderek artış gösterdiği bir ortamda, bu
söylemin kapitalist dünyada bir gerçeklik arayışına işaret ettiğini söylemek belki
naif bir tutum kabul edilebilir.
Ancak, 18. yüzyılda
liberal ekonominin sözcüsü kabul edilen isimlerden olan Adam Smith’in
kapitalist sistemin zaafları karşısında ortaya koyduğu bazı çözüm önerileri hatırlandığında,
o günden bu yana kapitalizmin bir ekonomi sistemi olarak var olmak bir yana,
küreselleşmiş olması -diğer faktörler bir yana, yeni gelişmelere adaptasyon
kabiliyetiyle açıklanabilir.
Bugün de, çeşitli
nedenlerde tıkandığı ileri sürülen küresel kapitalizmin kendi içinde çıkış
yolları araması kendi içinde bir rasyonaliteye tekabül ediyor.
Bu süreçte, adaletsizlikler
gibi benzeri olumsuzlukların kaldırılıp kaldırılmayacağı ise bir başka konu.
Bununla birlikte, yukarıda
dikkat çekilen söz konusu şeffaflık ve adalet vurgusunun bir diğer önemi, 1994
yılında Endonezya’nın Bogor şehrinde yapılan zirvede alınan 2020 serbest
ticaret ve yatırım ortamı hedeflerinin ardından, gelecek dönemi belirlemeye
matuf yeni bir yapılanmaya duyulan ihtiyaçtır.
Bu çerçevede,
gelecek yirmi yılın temel hedeflerini ticaret ve yatırım, yenilikçilik ve
dijitalleşme ile güçlü ve güvenli büyüme oluşturuyor.
Dünya Ticaret Örgütü referans kurum
Bu çerçevede, APEC
toplantılarında yeni dönem yapılanmasında, merkezi belirleyici kurum olarak
Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) yapılan atıf önemliydi.
Aşağıda
değinileceği üzere, ABD-Çin arasında 2016’dan itibaren baş gösteren giderek
küresel etkisi ile dikkat çeken ticaret savaşlarında temel argüman, tarafların
kurallar bütünü üzerinde hareket etmemesiydi.
ABD vechesinden
bakıldığında, Çin’in 2001 yılında üye kabul edildiği DTÖ kurallarını ihlâl
ettiği iddiasıydı.
Bugün APEC Zirvesi
çerçevesinde DTÖ’ye yapılan atfın doğrudan Çin’i hedef aldığı söylenemese de
ondan bağımsız olduğunu söylemek te güç.
Öyle ki, Çin
devlet başkanı Şi Cinping, “tek kazanan arzusuna yönelik siyasi bir hesabımız
yok, aksine APEC, ortak bir şekilde geliştirebileceğimiz ve herkesin yararına
olan bir kalkınma platformu sağlıyor” demeci gayet dikkat çekiciydi.
Küresel ekonominin
iki numaralı ismi olan Çin’in liderinden gelen bu mesajın yürekleri ferahlattığını
söyleyebiliriz.
APEC önemli bir platform
APEC bir bölgesel
oluşum olarak yaptırımları olmamakla birlikte, üye ülkeler arasında ticaret, ve
yatırım konularında görüş alış verişinde bulunulması ve bir konsensus oluşması ile
ikili ve bölgesel ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir platform
sağladığına kuşku bulunmuyor.
Ev sahibi ülke
Malezya başbakanı Muhyiddin Yasin’in açılış konuşmasındaki, “önceliğin kurallar
üzerine inşa edilen, çok uluslu ticaret sistemi” olduğu vurgusu dikkat
çekiciydi.
Muhyiddin Yasin’in
bu ifadesinde iki noktaya dikkat çekmekte yarar var. İlki, düne kadar küresel gündemin
en önemli maddesi olan, ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarına gizli/açık atıfta
bulunmasıdır.
Hatırlanacağı üzere,
kovid-19 öncesinde özellikle bölge ülkeleri ekonomileri üzerinde
belirsizlikleriyle etkisi görülen ticaret savaşlarında temel husus, ABD-Çin
arasında ticari kriterler konusundaki anlaşmazlıktı.
İkincisi ise,
ticaretin artık egemen ve tek taraflı güçlerce yönetilmesinden ziyade, çok
aktörlü/çok katmanlı bağlamının ortaya çıkmasıdır.
Bu vurgu, aynı zamanda
bölgenin ekonomik olarak kendine yeter ancak, küresel güçler karşısında ittifak
yapılaşmalarına ya da ortak konsensuslara ihtiyaç duyan ülkeleri için bir
gereklilik olduğuna kuşku bulunmuyor.
Dolayısıyla
Muhyiddin Yasin, “üretim süreçlerine ve piyasa istikrarına vurgusu” yukarıda
dile getirilen çok katmanlı ilişkiler boyutuyla birlikte değerlendirmek
gerekiyor.
Bu çerçevede dün
ve bugün yapılan toplantılardaki görüşmeler, bölgenin hem kovid-19 sürecinde
gerileyen ülke ve bölge ekonomilerini canlandırmayı, hem de kovid-19 sonrasında
güçlü bir ekonomik etkileşime zemin hazırlamayı hedeflediğini söylemek
gerekiyor.
ABD’nin yokluğunda Çin’den güven mesajı
Bu noktada, bölge
ekonomisinin ihtiyaç duyduğu en önemli olgu, serbest ticaret kurallarının
yeniden oluşturulması ile mal ve hizmet akışının hızlandırılması oluşturuyor.
ABD’de başkanlık
seçimi sonrasındaki sorunlar kısmen devam ederken, böylesi bir ortamda APEC
zirvesine damgasını vuran ülkenin Çin olduğunu söylemek mümkün.
Ya da bir başka
deyişle, APEC üyesi ülkelerin küresel ekonominin ikinci önemli ismi olan Çin’den
başkan Şi Cinping’in APEC kurumsal yapılaşmasını, hem bölgesel hem küresel
olark rahatlatacak açıklamaları beklentisine dönüştüğü söylenebilir.
Özellikle, kovid-19’un
etkisini bölgede göstermeye başladığı geçen Şubat ayından bu yana ticaret ve
yatırım alanlarındaki gerilemeler, ekonomileri imâlat sanayi ve dış ticarete bağımlı
bölge ülkelerin çatışmacı söylemi duymak istemedikleri bir ortamın oluşmasına
neden oldu.
Bir yandan yıllık
büyüme rakamları gerilerken, bazı ülkelerde ortaya çıkan toplumsal
huzursuzluklar ile olası toplumsal tepkileri göğüslemeye çalışan ülke
yönetimlerini açıkçası birbirine yakınlaştırmış gözüküyor.
Çin devlet başkanı
Şi Cinping bu ortamda serbest piyasa kurallarının olabildiğince
genişletilmesini hedefleyen örneğin Singapur, Japonya gibi ülkeler başta olmak
üzere ticari işbirliğinden yarar görebilecek ülkeleri rahatlatacak şekilde, “akıntıya
kürek çekmeyeceklerini” söyledi.
Şi Cinping’in bu
ifadeleri, 2000 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye kabul edilen Çin’in özellikle
ABD ile yaşanan ticaret savaşlarındaki tutumunun bölge ülkelerinde yol açtığı
ekonomik sarsıntının ardından liberal ekonominin kurallarına dönüşü en azından
mevcut ortamda söylem bazında yer aldığını gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder