8 Kasım 2020 Pazar

ABD’de Joe Biden dönemi sorunlara çözüm olabilir mi? / Could Joe Biden era tackle the major problems in the US?

Mehmet Özay                                                                                                                            08.11.2020

Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık seçimleri kampanya dönemi kadar, seçimlerin hemen ardından da çatışmacı bir eksende geçmesiyle dikkat çekti.

ABD’nin dünya siyasetinde ve ekonomisinde gerilemeye başladığı dönem Donald Trump’la ortaya çıkmasa da, önceki başkanlar döneminden ayrılan özellikleriyle, hem ABD siyasetinde hem de uluslararası siyasal ilişkilerde sorunlarla hatırlanan bir dönem olacağına kuşku yok.

Bununla birlikte, Trump döneminin önceki başkanlar döneminden ayıran hususiyetlerinden biri, Amerikan toplumunda oluşturduğu tepkisellik ve bunun nihai noktada ulaştığı anarşik boyut oldu.

Seçim sonuçlarına bakıldığında, Demokratlar’ın başkan adayı Joe Biden’la, Cumhuriyetçiler’in adayı Donald Trump’ın aldıkları oy oranları arasında pek büyük farkın olmaması, açıkçası yukarıda dikkat çekilen tepkisellik atmosferinin ortaya çıkmaması halinde Trump’ın rahatlıkla ikinci kez başkanlık koltuğuna oturacağına işaret ediyordu.

Trump’ın ABD toplumunda büyü bozumu

Bir anlamda, ABD siyasetinde görünmeyen alanda seyreden ırk temelli ayrımcılık, diğer ekonomik ve siyasal konular karşısında kendini belirgin kılma imkânını, Trump’ın kamu vicdanına aykırı politikaları ile bulmuş oldu.

Burada, kamu vicdanı kavramını gelişigüzel kullanmadığımı belirtmem gerekir.

ABD devleti ve toplumu denildiğinde akla gelen yaygın anlayışlardan belki de ilki, “kamu vicdanı”na uygun toplumsal yapılaşma olduğu gerçeğidir.

Yasaların belirleyiciliği kadar, Amerikalılık algısının bir kimlik düzeyine çıkması, açıkçası toplumdaki bireylerin ortak karar mekanizmalarına gönüllülükle katıldıklarına işaret etmektedir.

Bunun temel gerekçesini ise, ABD toplumsallaşmasında genel itibarıyla bireylere verildiği belirtilen değer, kendini ifade edebilme imkânı ya da bir başka deyişle toplumsal mobilizasyonun pratikte karşılık bulabilmesidir.

Asya’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kadar düne kadar adına üçüncü dünya adıyla anılan ülke toplumlarının, neredeyse ırk ve din farkı gözetmeksizin göç maceralarında imgesellik boyutundan pratiğe kadar ABD’nin önceliğinin olması, yukarıda dikkat çekilen özelliklerin cazibesinden kaynaklanmaktadır.

Dini alanda ABD dindarlığını tanımlamada bir teorileştirme olarak dikkat çeken ‘sivil din’ ne ise, geniş ABD toplumunda siyasal sistem ve kamusal alan ilişkilerinde kaynaşma noktası da, ortak bir nokta olarak ‘kamusal vicdan’da karşılık bulmaktadır.

ABD kamu vicdanı utanç duydu mu?

Son dört yılda ABD toplumunda yaşanan ve özellikle Trump’ın başkanlığının son yılı içerisinde yani, 2020 yılında ırk temelli ayrışmanın anarşi ortamına evrilmesi hiç kuşku yok ki, tüm dünya kamuoyu tarafından gizli/açık hayretle izlenen bir sürece konu oldu.

ABD’de, daha bir ulus-devlet olarak ortaya çıkmadan başlayan süreçler nedeniyle, ırk konusunun kendinde bir özellik olarak var olmasına rağmen, zamanla liberal-demokratik yapılaşma içerisinde azınlıklar, etnik gruplar, farklı ırktan milletlerin kendilerine yaşam hakkı ve payı bulmaları ve ABD kamusal yaşamının oluşturduğu genel ve genişletilmiş hareket ve eylem biçimlerine konu olmalarıyla şu veya bu şekilde göz ardı  edilebilirlik içeriyor(du).

Bu noktada, Adam Smith’in diğer bazı sosyologlar tarafından kullanılmazdan önce gündeme getirdiği “iş bölümü” ile işçiler arasında kurduğu ilişkiyi hatırlamak mümkün.

Kabaca ifade etmek gerekirse, iş bölümü kavramı çerçevesinde, üretici sınıfların yani işçilerin endüstri toplumunun doğurduğu tüm olumsuzluklara rağmen, sermayenin oluşturduğu yaşam şartlarından, olumlu anlamda gerekli payı aldıkları gerçeğidir.

Adam Smith’in bu yapının, gayet olumlu bir duruma işaret ettiği yönündeki vurgusunu, geniş ABD toplumu içerisinde, çeşitli bağlamları ile azınlıkların ve elbette Afrika kökenlilerin gizli/açık kabul ettikleri, benimsedikleri ve kazanım elde edebildikleri bir kamusallık ortamı içinde karşılık bulduğunu ileri sürebiliriz.

Kovid-19 sürecinde ve temelde Afrika kökenli Amerikan vatandaşlarını hedef alan ve emniyet güçlerince uygulanan şiddet içerikli yaklaşım, ırk temelli ayrışmanın hassas bir noktasını oluşturması nedeniyle, tepkilerin beklenen düzeyde artışına neden olduğunu söylemek mümkün.

Çare geleneksel siyaseti aşmakta

Gelinen noktada, yeni başkan Joe Biden’in ne tür politikalar uygulaması gerekir ki, Trump’ın açtığı toplumsal yaralara çare olabilsin. Alınan oy oranları ve özellikle de senatoda temsil oranları Biden’in elinin istediği politikaları uygulaması için rahat olmadığını ortaya koyuyor.

Aslında bu durum, dezavantaj kadar, avantajı da içinde barındırıyor. Avantaj ABD’nin bugün geldiği noktada, geleneksel siyaset yapma biçimini yani hem ülke içinde hem de uluslararası arenada hegemon yapılar üzerinden sürdürme çabasını sona erdirmesi gerektiğidir.

Olmayacak duaya amin demek gibi bir durumla karşı karşıya olunsa da, ABD’nin önünde başka bir seçenek olup olmadığı da gayet tartışmalıdır.

Bu noktada, ülke içi ve dışından farklı çevrelerden gelen “partiler üstü” (bipartisan) yaklaşım kulağa hoş gelse de sorunların büyüklüğü karşısında aynı kaderde buluşmaları mümkün olan iki partinin salt görüntü babında bir ittifak çabası gerekli değişimi ortaya koymaya yetmeyecektir.

ABD yüzyılının sona erdiği veya ermekte olduğu, bir başka deyişle yerleşik ABD hegemon yapısının, artık küresel arenada pek de karşılık bulmadığı hususu, ABD’de Biden yönetimince güncellenerek masaya yatırılması gereken bir konudur.

Bu durum, ABD iç siyasetinde farklı ırk ve dinden toplum kesimlerine yönelik gizli/açık tehditkâr politikaları ve uygulamaları sona erdirecek bir anlayışın hakim kılınmasına matuf olmalıdır. Bu noktada, ülkenin “münbit” akademyasının gayet önemli katkılarda bulunacağını düşünmek mümkün.

Biden yönetiminin, bu konuda pro-aktif bir politika sürecini bugünden başlatması, küresel siyasal ve ekonomik sistemde, yeni güç oluşumlarının ve merkezlerinin varlığını kabul ederek sahip olduğu aktörlük yapısında yeni roller üstlenmesi gerekiyor.

Ülke içerisinde ayrıştırıcı dili ve pratiği uygulamaya geçiren Trump’ın aksine, geleneksel Demokrat rolünü ortaya koymak, ABD toplumunun ve siyasetinin bugün karşı karşıya kaldığı sorunları çözmeye yetmeyecektir.

ABD siyaseti bugün geldiği noktada, salt Demokratlar ve Cumhuriyetçiler gibi klasik bir ayrımla sınırlı olmayan parçalı yapısını ve bu yapılar içerisindeki daha alt düzeylerdeki kırılganlıkları ve dağılmışlıkları aşabilmeleri ancak ve ancak hem ülke içinden hem uluslararası camiadan gelen değişim çağrılarına kulak kabartıp kayda değer bir paradigma değişikliğini ortaya konulmasıyla mümkün olacaktır.

Bunun için yeni yönetimin gayet önemli bir çaba harcaması gerektiğine kuşku bulunmamaktadır.  

https://guneydoguasyacalismalari.com/2020/11/08/abdde-joe-biden-donemi-sorunlara-cozum-olabilir-mi-could-joe-biden-era-tackle-the-major-problems-in-the-us/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder