4 Kasım 2020 Çarşamba

ABD’de seçim ve Asya-Pasifik / The elections in the US and Asia-Pacific

Mehmet Özay                                                                                                                            04.11.2020

ABD’de başkanlık seçimi sonuçlarının sadece, bu  ulus-devletin sınırlarından ibaret olmayacak sonuçları bulunuyor. Bu noktada, özellikle bir önceki başkanlık seçimini kısaca hatırlamakta fayda var.

2016 başkanlık seçimleri kampanyasında Donald Trump, ‘Önce Amerika’ sloganıyla ortaya çıkan ve nihayetinde seçim kazanmasıyla Asya-Pasifik siyasetinde önemli değişiklikler yapmıştı.

TPPA’mı RCEP’mi?

Bunların başında, Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması’nı (Trans Pacific Partnership Agreement-TPPA) rafa kaldırması, sadece anlaşmaya taraf olan diğer bölge ülkesi tarafından değil, bu yüzyılın ekonomik bloğu olarak adlandırılan bu birliğe girmeyi amaçlayan diğer ülkeler için de bir sürpriz olmuştu.

Bununla birlikte, geride kalan dört yılı aşkın bir süreye bakıldığında TPPA’den ziyade, yine Trump’ın serbest ticaret konusundaki yaklaşımı ve içe kapanmacı politikalarının sonucu olarak Çin’le yaşanan ticaret savaşları çok daha öne çıkmış durumda.

Küresel kapitalizm açısından gayet çelişkili bir duruma işaret eden bu gelişme karşısında, Asya-Pasifik bölgesinde mevcut sistemin devamlılığı konusunda Japonya, Singapur gibi ülkelerin öncü rol oynama çabaları dikkat çekiyor.  

TPPA yerine, Çin’in öncülüğünde oluşturulan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği (Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) bir alternatif olarak gündeme gelmesine rağmen, bugüne kadar nihai anlaşma yapılabilmiş değil.

Bununla birlikte, geçen yaz aylarında yapılan görüşmelerin ardından, içinde bulunduğumuz Kasım ayında imzaların atılması beklentisi bulunduğunu da ifade edelim.

Güven vermeyen ABD

Öte yandan, geçen dört yıl boyunca Trump yönetiminin bir geri bir ileri söylemi nedeniyle bölge yönetimlerine ve halklarına güven vermediği ortada.

Bu noktada, başta bölgedeki en önemli iki müttefiki konumundaki Japonya ve Güney Kore ile savunma harcamaları konusundaki yeni söylem, bu iki ülkede Trump yönetimine karşı bazı ekonomik tavizleri gündeme getirse de, bunun sürdürülebilirliğine şüpheyle bakmak gerekiyor.

Bu iki ülke ile ilişkilerin ortaya koyduğu çelişki karşısında Japonya’nın kendi ordusunu dış güçlere karşı harekete geçirebilecek şekilde yeniden yapılandırma konusundaki kararlığına rağmen, askeri işbirliği konusunda ABD’siz duruşu belirsizlikler içerdiğini söylemek mümkün.

Bu noktada, Japonya’nın Güney Kore ile tarihsel olarak yaşadığı hasımlığın, ABD olmaksızın güçlü bir ikili ittifakın ortaya çıkmasının ise, şu ortamda mümkün olmadığı görülüyor.

Japonya’da sabık başbakan Şinzo Abe’nin isim babası olduğu Hint-Pasifik kavramsallaştırmasının ABD tarafından benimsenmiş olmasına rağmen, Asya-Pasifik’te etkin olmayı istemeyen bir ABD yönetimi için Hint-Pasifik farklı zorlukları da içinde barındırmaktadır.

Bu çerçevede, Çin’le rekabette Hindistan’ı güçlü bir ittifak olarak gözüne kestiren Trump’a karşı Hindistan’da siyasi liderlerin ve de halkın aynı desteği verip vermeyeceği şüpheli.

Seçim sonucu ve bölgeyle ilişkiler

Yukarıda dikkat çekilen ve nihayetinde, Asya-Pasifik bölgesinde birincil önem taşıyan ve aynı zamanda küresel ekonomi yapılaşması ve gelişimi açısından da kaçınılmaz bir bağlamı bulunan bu iki temel hususun yani, TPPA ve ticaret savaşları konularının, bugün yarın sonuçları kesinleşmesi beklenen ABD seçim sonuçlarıyla yine gündeme geleceğine kuşku bulunmuyor.

Seçimi Donald Trump’ın kazanması halinde, söz konusu politikalarda bir değişiklik beklemek biraz hayal gibi.

Ancak John Biden’in başkan olması, gerginleşen uluslararası siyaseti ve kovid-19’la giderek daralan küresel ekonomiyi yeniden canlandırma ve küresel güven ortamı tesisi bakımından alternatif politikaları olabileceğini düşünmek mümkün.

Biden’li ABD yönetiminin Asya-Pasifik ile yeniden ve özellikle de ekonomik işbirlikleri ve ticaret anlaşmaları ile bağları güçlendirme çabası Çin’e karşı bir hamle olacağına kuşku yok.

Ancak burada dikkat çeken husus, Asya-Pasifik ilişkilerinde sadece iki güç, yani Çin ve ABD’nin varlığından söz etmek yerine, Japonya gibi küresel ekonominin dördüncü büyük ülkesi kadar, örneğin Singapur gibi küçük ancak yapıcı politikalarıyla öne çıkan ülkelerin rolünü yabana atmamak gerekiyor.

Trump’ın kazanması halinde bölgede diğer dikkat çeken Tayvan, Hong Kong gibi sorunlu alanlarda, Çin’in çatışmacı yönelimi derinleştireceğine kuşku yok.

Çin’in bu noktada elini güçlendiren noktalardan biri hiç kuşku yok ki, Trump’lı ABD’nin bölge toplumları tarafından takdir edici politikalar ortaya koyamamış olmasıdır.

Öte yandan, Biden’in başkanlık koltuğuna oturmasının, başta ekonomik ilişkiler olmak üzere bölge ile yeniden başlatılacak işbirliklerinin oluşturacağı yumuşak güç yapılaşmasına imkân tanıyabilir.

Bu çerçevede, büyük beklentiler için girmemekle birlikte, Biden yönetimince bu yönde atılacak adımlar, bölge ülkelerinin de desteğiyle, en azından bölgede son derece gerginleşen Tayvan, Hong Kong sorunlarına statükoyu yeniden sağlayıcı şekilde gelişmelere konu olabilir.  

Bölge ülkeleri pragmatik yaklaşıyor

Asya-Pasifik bölgesi ülkeleri açısından ABD’nin bölgedeki varlığı farklı işlevsellikler anlamına geliyor.

Bunun başında, küresel ekonominin ikinci sırasında yer almakla birlikte, Çin’in siyasi rejiminin doğurduğu sorunlar ve bunun özellikle, Güney Çin Denizi boyutunda bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkması bulunuyor.

Bu anlamda, ABD’nin bölgedeki varlığı bir dengeleyici unsur olması, uluslararası ilişkiler teorilerinde iki çatışmacı gücün küçük ülkelerin çıkarlarına hizmet eden denge ortamına işaret ediyor. İlk etapta aralarında sayabileceğimiz, Singapur, Endonezya, Malezya gibi bölge ülkeleri de açıkçası bundan yana.

Bu nedenle, bölge ülkelerinin ABD’yi özellikle ticaret ve yatırımlar noktasında bölgede görmeyi arzu ederken, askeri varlığının da en az Çin kadar tehditkâr özellikler taşımasından rahatsızlar.

Bunun en son örneğini, ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun 29 Ekim’de Endonezya’ya yaptığı ziyarette, bu ülkeye casus savaş uçakları konuşlandırılması söylemi oluşturuyor.

Endonezya siyasi eliti, bu teklifi tereddütsüz reddederken, ABD’nin bölgede hangi açılardan var olması gerektiğine dair işareti de vermekten geri kalmadı.

Başkan Joko Widodo, bölgede istikrarsızlığı kışkırtacak böylesi bir teklifin yerine, ABD’den ülkesinin en önemli sorunu olan kovid-19’la mücadelede tıbbi destek ve özellikle de geliştirilmeye çalışılan aşı konusunda yardım talebinde bulundu.

ABD’deki seçimlerinin, küresel ekonominin can damarı özelliği taşıyan Asya-Pasifik bölgesinde merakla beklendiğine kuşku yok. Hammadde zengini, serbest ticarete oldukça yatkın, imâlat sanayi ve yüksek endüstri ürünleri üreticisi ülkeleri içinde barındıran Asya-Pasifik bölgesi ekonomik güç merkezi kadar, siyasi karar mekanizmalarıyla da önemli bir potansiyele sahip olduğuna kuşku bulunmuyor.

Bu noktada, ABD’deki seçimlerin, bu imkânlarıyla ortaya çıkan Asya-Pasifik’le işbirliğine yol açacak  bir sonucu doğurması, bölge için yeni bir dönem anlamı taşıyacaktır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2020/11/04/abdde-secim-ve-asya-pasifik-the-elections-in-the-us-and-asia-pacific/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder