28 Temmuz 2020 Salı

Araştırma üniversitesi hangi öğrenciyi seçer? / Which students does research university select?


Mehmet Özay                                                                                                                         28.07.2020

Üniversite seçme ve yerleştirme sınavları neredeyse her ülkede modern bir kurum olan yüksek öğretime öğrenci seçim işinin tanımlanmış ve pratiğe geçirilmiş hali olarak karşımıza çıkar.

Öğrencilerin orta öğretimleri sonrasında ilgi duydukları alanlarda eğitimler almalarının ve ardından belirli bir meslek edinmenin yolu olan yüksek öğretim, pek çok kesimin şu veya bu şekilde müdahil olduğu, katkıda bulunduğu, kazanım elde ettiği süreçlere konu olmaktadır.

Yüksek öğretim kurumu denilen yapı kimi ülkelerde yüksek öğretim bakanlığına, diğerlerinde özerk ve bazılarında milli eğitim bakanlığı çerçevesinde faaliyetlerini yürütmektedir.

Lise mezunu öğrencilerin katılımını organize eden yapı ile öğrenciler sınavlarda dil/fen/sosyal bilimler gibi temel branşlarda bilgilerinin ölçülmesiyle ilgili üniversitelerin bölümlerine seçilmektedirler.

Gerek öğrenciler gerekse yüksek öğretim kurumları nezdinde konvansiyonel yapılanmanın bir gereği olan bu seçme işlemi konservatuar, din bilimleri, spor akademileri gibi yüksek öğretim içerisinde yer alan ancak, görece azınlık konumunda yer alan birimler ilgili alanlara özgü kabiliyetlere/yeteneklere sahip adayların başvurabildiği ve/ya ilgili kabiliyetlere/yeteneklere sahip olanların eleme sistemine tabi tutulduğu unsurlardır.

Söz konusu konvansiyonel yüksek öğretimin dışında araştırma üniversiteleri kayda değer farklılıklarıyla öne çıkmaktadırlar.

Araştırma üniversitesi yapılanması ve kimliği

Araştırma üniversitelerinin konvansiyonel üniversitelerden farkının ortaya çıktığı ya da çıkması gerektiği dönemlerden biri hiç kuşku yok ki, üniversite giriş sınavının ardından gelen süreçtir. Üniversite yerleştirme sınavın ardından, tercih sürecinin devam ediyor oluşu, işte bugünlerde böylesi bir gelişme ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Tam da bu noktada, araştırma üniversitesi olgusunun hem yüksek öğretim kurumları içerisinde hem de öğrenciler, veliler ile medya gibi bu süreçte yer aldığı gözlemlenen diğer kurumsal ya da tekil oluşumlar nezdinde ne anlam ifade ettiğine dair bir anlamlandırma sürecine ne kadar konu olduğu sorgulanmayı hak etmektedir.

Geleceği belirleyen geniş çevre faktörü

Öğrencilerin daha ilk öğretim süreçlerinin başlangıcından itibaren geleceklerini belirleyecek öğretim yapılaşmalarının ve buna dair düşüncelerin, programların, yetkin ve yetkin olmayan çevrelerin katkılarıyla tartışıldığına her daim tanık olunmaktadır.

Belirleyici olanın, bireyin gelecekte biyolojik yaşamını idame ettirecek bir meslek sahibi olmasından, toplumsal mobilizasyonu gerçekleştirmesi ile statü ediniminin ve bunun getireceği ekonomik kazanımlara, öte yandan idealist bir bağlamda yaşadığı topluma yapacağı katkıya kadar farklı nedenlerle öğretim süreçleri ve tabii ki, bu çerçevede yüksek öğretim önem arz etmektedir.

Bununla birlikte, yaşanan toplumsal gerçeklik bağlamında, yüksek öğretimde gerçekleştirilen öğrenim sürecini gelire endeksli meslek edinimi gibi görece statik bir anlayışa sığdıran görüşlerin ağır bastığını söylersek yanılmış olmayız.

Buna temel teşkil eden ise, içinde yaşadığımız toplumun gelişmekte olan yapısal özelliği, kır-şehir ayrımının kendini hissettirecek özellikler taşıması, şehirleşme oranının yüksekliğine karşın şehrin kazandırması beklenen entellektüel edinimlerin geliş/e/memişliği, küreselleşme ile farklı ülke ve coğrafyalardaki maddi gelişmelere tanıklıkla, benzer ekonomik kalkınma basamaklarına tırmanma arzusu gibi nitelikler, yüksek öğretim sürecini temel itibarıyla maddi yönelimleriyle öne çıkarılmasına yol açmaktadır.

Kapitalist üretim aracı olarak yüksek öğretim ve sanal medya manipülasyonu

Yaşadığımız toplumsal değişimlerin bir sonucu olarak, öğrenci kitlelerinin temel itibarıyla ailelerinden ve öğretmenlerinden farklı olarak medya ve bunların belirleyici konumları üzerinden geleceklerini tesis etme yönündeki eğilimlerinin öne çıktığına tanık olunmaktadır.

Bu çerçevede, yaşanılan dönem itibarıyla medyanın çeşitlenmiş olmasını ve salt klasik anlamıyla gazete ve hatta televizyonla sınırlı olmayan aksine, adına alternatif denilen ve gerçeklikle ilişkisi sorgulanmayı hak eden boyutuyla, bizatihi diğer medya araçlarının ve organlarının birey üzerinde hipnotize edici ve bu çerçevede gerçekliği dönüştürücü yapısını göz ardı etmemek gerekiyor.

Buna ilâve olarak, giderek artan yüksek öğretim kurumlarının niceliksel artışına paralel olarak, eğitimin, toplumsal yapıyı çepeçevre kuşatan kapitalist ilişkiler çerçevesinde görece yeni bir yatırım unsuruna dönüşmüş olmasından da bahsedilebilir.

Bu husus, kendi başına bir olgu olmak kadar, yukarıda dikkat çekildiği üzere öğrencilerin geleceklerini belirlemelerine yön vermede öne çıkan tekil ve kurumsal faktörler içerisinde de yer almaktadır.

Bu noktada, özel sektörün agresif yatırım imkânlarıyla gündeme gelen özel yüksek öğretim kurumlarının bizatihi kendileri, adına alternatif denilen medya araçlarını mobilize etmede maksimum düzeyde bir çaba sergilerken, aynı zamanda gerçekliği bir o kadar sorgulanmayı hak edecek şekilde manipülatif bir reklam sürecini körüklemektedirler.  

Bu durum, yukarıda zikredilen ve tikel öğrenciden başlayarak aileden medyaya değin uzanan ve öğrencilerin geleceklerinde belirleyicilik sahibi olan yapılara, bizatihi kapitalist kurumsallaşmanın içselleştirilmiş bir özelliği olan özel yüksek öğretim kurumlarını da eklemeyi gerektirmektedir.

Araştırma üniversitesi hangi öğrenciyi seçer?

Hâl böyle iken, bir an durup, adına araştırma üniversiteleri denilen yapıların böylesi bir ortamda nasıl bir politika izlediklerini sorgulamak gerekiyor.

Aslında yukarıda dikkat çekilen durum söz konusu olduğunda, araştırma üniversiteleriyle ilgili olarak kayda değer bir düşüncenin geliştirilmesi için münbit bir ortamın olduğuna dair görüşlerin gündeme getirilmesini sağlayacak bir durumun varlığına işaret etmek gerekiyor.

Bilimsel faaliyetlere kapıları sonuna kadar açık, bilim üretme çabasının süreklilik arz ettiği, üretilen bilimsel etkinliklerin çeşitli araç ve yöntemlerle pratiğe geçirilerek toplumsal faydanın maksimum düzeyde tutulduğu vb. sorumluluk alanları üzerinden sahip oldukları yapısal farklılıklarla araştırma üniversiteleri, aslında ilgili toplumun yüksek öğretim kurumları çerçevesinde can damarı özelliği sergilemektedirler.

Peki araştırma üniversiteleri yapılanmaları itibarıyla öğrencilerini buna göre mi seçmektedirler?
Burada dikkat çekilmesi gereken husus, araştırma üniversitelerinin sahip oldukları kimlik ve tanım gereği araştırma ruhunu taşıma ve bunu sürdürülebilir kılmayı, adeta bir akademik namus telâkki etmelerinde saklıdır.

Yoksa birilerinin size namus olarak giydirmeye çalıştığı bürokratik yapılanma değildir. İçinde gizli açık yaptırım barındıran bürokratik yapılanmanın namus addedilmesi yönündeki söylemin sonuna kadar eleştirel tutuma tabi tutulması, ancak araştırma üniversitelerinin kendi akademik namuslarını ortaya koymalarıyla mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder