Mehmet
Özay 26.12.2019
Bugün tsunaminin 15. yıldönümü.
Hint Okyanusu’na komşu Sumatra Adası’nın kuzeybatısı açıklarında 26 Aralık 2004
tarihinde meydana gelen deprem ve ardından oluşan tsunami, başta Endonezya’nın
Açe Eyaleti olmak üzere bu dev okyanusu çevreleyen 11 ülkenin sahil
bölgelerinde etkisini göstermesiyle küresel bir hadise olarak tarihe geçti.
Bununla birlikte, söz
konusu bu doğal felaketin Açe ile birlikte anıldığını söylemek mümkün. Bu
eyaletin üç tarafını çevreleyen sahil şeridinde ortaya çıkardığı yıkımın boyutu
bunun temel sebebini oluşturmaktadır. Bu gerçeğe rağmen, tsunaminin küresel
medya organlarına yansıması Açe üzerinden değil, örneğin Tayland’ın batı sahil
şeridindeki Puket Adası, Maldivler gibi bazı turizm beldeleri üzerinden oldu.
O dönem, Açe’nin bir
savaş bölgesi olması hasebiyle, yabancıların girişinin yasaklanmış olmasının
etkisi bunda öne çıkıyor. Bölgeye ilk ulaşan yabancı unsurların, ABD
donanmasının bölgede seyir halinde güçlerinin olması ise herhalde tarihi bir
tesadüf olsa gerek...
Afetten birkaç gün sonra
küresel medyada Açe’deki yıkım görüntüleri pek çok ülke gibi, Türkiye’nin de
devlet ve sivil kurumları ile bölgeye yardıma kararında etkili oldu. Küresel
yardım seferliği olarak adlandırılabilecek bu gelişmede Türkiye’nin
yaklaşımının, yardımı temel insani unsur olmak kadar, bir tarihsel hatırlama
vesilesiyle desteklenmiş olması dikkat çekicidir.
Unutulmaya yüz tutmuş Açe
ile tarihin bazı dönüm noktalarında gerçekleşen ilişkilerin, bu doğal afet ile
bir yenilenme olarak ortaya çıktığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Sadece geniş halk kitlelerinin değil, akademinin, devlet organlarının
kendilerini sorguladıkları bir süreç yaşanırken, aslında temel tutum ve
davranışların sorgulanmasının Türklerin Açe’de karşılaştıkları manzara
olmuştur.
Acil yardım sürecinin
yerini, tedrici olarak orta vadede yeniden yapılanmaya bıraktığı süreçte,
Açelilerle kurulan iletişim, Türklerin ‘yeniden geldikleri’ söyleminin de
oluşmasını sağlıyordu. Bu söylemi destekleyen sembolik bağlam ise, Türk
bayraklarının Banda Açe’nin değişik bölgelerinde boy göstermesiydi.
Kendi halinde sıradan
ve/ya gönüllü olarak devlet ve sivil kurumların yardım birimlerinde çalışanlar
kadar hiç kuşku yok ki, bu durum devletin çeşitli tabakalarına yansıtılan
unsurlarla birlikte, yeni bir siyasal bilincin ortaya çıkmasına olanak
tanımıştır.
Dönemin başbakanının, bu
doğal afetten bir ay gibi kısa bir süre sonra bölgeye bir heyetle bölgeyi
ziyareti, bu hatırlatmanın boyutunu ortaya koyması bakımından bir başka
sembolik ifade olarak değerlendirilmelidir.
Açe’nin günümüz Endonezya
ulus-devletinin bir eyaleti olmasına rağmen, geçmişi bin yıllık bir sürece
yayılan bir İslam beldesi olması ve bu süreçte bir dizi bağımsız devlet
yapılanmalarına ev sahipliği yapan bir coğrafya olması yenilenen hafızanın bir
parçasını oluşturuyordu.
Bununla bağlantılı bir
diğer unsur ise, Açelilerin, bölgenin diğer bazı toplumlarında da
karşılaşıldığı üzere, kendilerini ‘idea’ üzerinden Türk ile bağlantılı
kılmalarıdır. Bunu ifade ederken, bir başka yazının konusu olmakla birlikte,
bir tür yüceltmeden ve/ya aşağılık kompleksinden bahsetmiyorum.
Belki farklı bir iddia
olarak kabul edilebilecek şekilde, tarihin bazı evrelerinde Açe Sultanlığında
egemen siyasi elitinin sergilediği yaklaşımının, dönemin Osmanlı Devleti
üzerinde tetikleyici bir etki ile yeni bir dönemi başlattığı
görülmektedir.
Bir tarihsel yansıtma
olarak 2004 yılı sonlarındaki tsunaminin de, Türkiye’de unutul/turul/muş bir
geçmşite Asya’nın farklı coğrafyalarındaki ilişkileri hatırlatmadaki rolünü
bugün yakinen gözlemlemek mümkün.
Diğer bazı gelişmelerin
de dikkate alınabileceği bu sürecin hiç kuşku yok ki, birincil aktörü
Açelilerdir.
Asya Kıtası’nın Güneydoğu
bölgesinde gerçekleşen tarihi ilişkilerin sürdürülüp sürdürülemediği tartışmaya
açık olsa da, ‘idea’lar bağlamındaki yaklaşımı somut bir gerçeklik haline
dönüştüren bir inanç yapısının varlığı kuşku bırakmayacak denli ortadadır.
Bu durum,
ulus-devletlerin ilişkilerini temellendirmede oldukça işlevsel bulunmuş olmalı
ki, tarihi gerçeklikleri manipüle etmeye varacak boyutlara rağmen, halen
kullanılmaya devam etmektedir.
2004 sonundaki bu
hadisenin Türkiye’nin bölgeyi hatırlaması bir süre sonra ulusal politikanın
şekillendirilmesini sağladığı artık ortadadır. Ancak bu hatırlama süreçlerinin
yerli yerine oturtulması için, oldukça önemli süreçlere ve bu süreçleri doğru
bir şekilde yönetmeye ihtiyaç vardır.
Günün getirdiği şartlar,
pragmatistliği öngörse de, tarihi verilen doğru ve anlamlı bir bütün olarak
anlaşılması bugünün politikalarının yapılandırılmasını olumlu şekilde
etkileyecektir.
Bir dizi halinde takip
edilebilecek tarihi hadiselerin Açe toplumsal hafızasını nasıl
şekillendirdiyse, benzer şekilde bir Türk hafızasının şekillenip
şekillenmediğini düşünmek de bizim vazifemiz.
Tsunaminin bu 15.
yılında, hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder