Mehmet
Özay 25.11.2019
Hong Kong’da hafta sonu yapılan
yerel seçimlerde, muhalefetin önemli bir oy çoğunluğu ile başarılı çıkması, Haziran’dan
bu yana uluslararası gündeme dev gösterilerle gelen Ada’da yeni bir döneme
girildiğine işaret ediyor.
Meclis üyelikleri için Pazar günü
yapılan seçimde Demokratlar Birliği (Pan Democrats)
adıyla muhalefet gruplarını temsil eden koalisyon toplam 452 sandalyeden 347’sini,
demokrasi yanlısı bağımsızlar 45’ini ve Çin yönetimine destek verenlerin oluşturduğu
adaylar ise 60’ını kazandı. Bu sonuca göre, demokrasi yanlısı gruplar 18 ilçe
meclisinin 17’sinde çoğunluğu elde etti.
Bu sonuçların önemi, seçime katılan
seçmen sayısının 2.94 milyonla yüzde 71’lik bir orana tekabül etmesi gibi, Ada
seçim süreçlerinde önemli bir gelişmeye işaret ediyor. Örneğin, bundan dört yıl
önce yapılan seçimlere 1.47 milyon kişinin katıldığı hatırlandığında, Ada’da aradan
geçen süre zarfında siyasal eğilimlerde önemli bir farklılaşma ortaya çıktığı
gibi, değişim yönündeki bu farklılaşmanın doğrudan bir yansıması olarak seçime
katılım oranında artış olduğunu söylemek mümkün.
Elde edilen bu yüzde 86’lık başarı hiç
kuşku yok ki, son altı ayda verilen mücadelenin de bir yansımasını oluşturuyor.
Ada’nın toplumsal gerçekliğinde görece varsıl ve yoksul kesimlerin yaşadığı
bölgeler ayrımı gözetmeksizin demokrasi yanlılarının yüksek oy alması, Ada
yönetimine ve Pekin rejimine yönelik eleştirilerin salt üniversite öğrencileri
ile sınırlı olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Ada
yönetiminin tepkisi
Pazar günkü seçimlerde elde edilen sonuç,
Ada’da demokratik koşulların oluşması halinde ne tür bir sonucun ortaya
çıkabileceğinin en iyi örneğini ortaya koyarken, başta Hong Kong yönetimi ve Ana
Kıta Çin’de hiç kuşku yok ki tereddütle yaklaşılan bir sonuca işaret ediyor.
Hong Kong baş yöneticisi sıfatını
taşıyan Carrie Lam seçim sonrasında yaptığı açıklamada sonuçlara saygı
duyduklarını belirtirken, “barış, güven ve düzen ortamının devamını diledikleri”
yönündeki sözleriyle gösterilere atıf yapmaktan da geri durmadı.
Lam’ın açıklamasında belki en
önemli husus, yerel seçimlerin Ada halkının memnuniyetsizliğinin bir yansıması
olduğunu söylemesiydi. Bu durum, açıkçası bir öz eleştiri niteliği taşımakla
kalmıyor, aslında salt Ada yönetimine değil, onun ardındaki güç olan Pekin
rejimine dolaylı bir göndermeyi de içeriyor.
Meclis üyeliğinin geniş toplum
kesimlerine ulaşmada önemli bir araç olduğu düşünüldüğünde, bugün elde edilen
başarının Ada’da muhalefet ruhunun artarak devam edeceği şeklinde
yorumlanabilir.
Şiddet
ve değişim talebi
Aylar boyunca devam eden
gösteriler, özellikle geçen hafta Politeknik Üniversitesi kampüsünde yaşananlar
gelişmelerle güvenlik güçlerinin son bir hamlesi, göstericilerin ise pes ettiği
yönünde yorumların ortaya çıkmasına yol açıyordu.
Bu durum, gösterilerde artık sona
mı yaklaşılıyor sorusunu akıllara getirirken, dün yani Pazar günü yapılan yerel
seçimlerde demokrasi yanlısı grupların aldığı sonuçlar, Ada’da siyasi ve
toplumsal taleplerin yeni zeminler üzerinde devam edeceği anlamı taşıyor.
Özellikle son dönemde, şiddet eğilimlerine
yol açtığı ileri sürülen bazı grupların varlığına yönelik eleştirilerde
haklılık payı olduğuna kuşku yok. Bununla birlikte, genel halk kesimlerinden de
geldiği gözlenen bu eleştiriye rağmen, genel seçmen kitlesi gelişmeler
karşısındaki tutumunu oylarıyla ortaya koyarken, gösterilerin genel eğilimini
dikkate almış olması da ayrı bir toplumsal duyarlılık olarak karşımıza çıkıyor.
Yeni
dönem
Bu seçim başarısının ne anlama
geldiğini, 2015 seçimlerinden bu yana ilçe meclislerinin tamamını Çin yanlısı
kesimlerin temsil ettiğini hatırlatarak ortaya koymak mümkün.
Aradan geçen üç yılı aşkın süre
zarfında Hong Kong yönetimi üzerinde Ada halkının demokratik taleplerine
muhalif bir politika izlenmesi bugünkü sonuçların oluşmasında hiç kuşku yok ki
önem arz ediyor.
Ada siyasal yaşamında ilçe
meclislerde halkın oy kullanım hakkına olanak tanınırken, Ada yöneticisi ve
meclisini belirleme hakkının sınırlı sayıdaki kitle tarafından karar verilmesi
demokratik uygulamada karşı çıkılan temel hususlardan birini oluşturuyor.
Öyle ki, Çin yönetiminin 2014 yılı
seçimlerinde halkın oy kullanma hakkı tanıyacağı yolundaki sözünü yerine
getirmemiş olması, aradan geçen süre zarfında ortaya çıkan toplumsal ve siyasal
tepkinin nedenini oluşturuyor.
Çin yönetiminin bu hakkı tanıması,
kendinden bir lütuf değil, 1984 yılında imzalanan Çin-İngiliz Ortak
Deklarasyonu ve Temel Yasa gereği olduğunu hatırlamak gerekiyor. Halkın
gösterilerle ortaya koyduğu tepkinin adalet arayışının bir yansıması olurken,
bugün yerel meclislerde çoğunluğu muhalefetin kazanması da bu konudaki duyarlılığın
ne denli yüksek olduğuna işaret ediyor.
Bu durum, Çin yönetimi tarafından
başarılı bir sistem olduğu argümanıyla gururla ortaya konulan ‘tek devlet iki
sistem’ anlayışının halkın temel demokratik haklarının ortadan kaldırılmasına
hizmet eden bir sisteme evrilmesi olarak yorumlanmaya olanak tanıyor.
Özellikle 2014 yılından itibaren
başgösteren seçme ve temsiliyet haklarına getirilen engellemeler, sadece
üniversite öğrencilerini değil, bu öğrencilerin aileleri ve geniş toplum
kesimlerinin de ortak bir noktada birleşmelerine neden oluyor.
Öyle ki, Çin yönetimine tam
bağımlılık sürecinin başlayacağı 2047 yılı ve sonrasına dair umutsuzluğun
artışı anlamı da taşıyor.
Gösterilerde gelinen
aşama
Seçimler öncesinde yaklaşık bir
hafta boyunca Hong Kong’da güvenlik güçleri ile üniversite öğrencilerinin karşı
karşıya geldiği son mekân olan Politeknik Üniversitesi kampüsüydü.
Kampüste konuşlanan ve güvenlik
güçlerine teslim olmayan sayısı bini aşkın öğrenciden çok azının kampüste
olduğu bilgisi eylemde sona gelindiğine işaret ediyordu.
Ada caddelerini ve meydanlarını
dolduran yüzbinlerin ardından, üniversite öğrencileri tarafından önce
havalimanı ardından bazı alışveriş merkezlerinde sürdürülen gösterilen nihayet
kampüse kadar gelmesi, akıllara Pekin destekli Ada yönetiminin başarılı olduğu
sonucuna ulaştırıyordu.
Bu durum, Pazar günü yapılacak
seçimlerin bir tür bu kaos ve anarşi ortamına yol açacağı endişesini de
beraberinde getiriyordu. Ancak seçimlerde yüksek katılım ve barışçıl ortam, en
azından bazı kesimlerin beklentilerini yanlışlamış oldu.
Seçimlerde elde edilen büyük
başarının, artık Ada’da gösterilerin olmayacağını düşünmek yanlış. Tepkilerin devam
edeceği ancak bunun stratejik bir değişiklikle gündeme getirileceğini
düşünebiliriz.
2014’den bu yana ortaya çıkan
gelişmelere bakıldığında, Pekin güdümündeki Ada yönetimi ile Ada halkının
önemli bir bölümü arasında toplumsal bir barış ortamının oluştuğu veya en
azından yakın gelecekte oluşabilmesi mümkün gözükmüyor. Başta Ada yönetimi
olmak üzere Pekin’deki siyasi karar mekanizması da Ada’daki seçim zaferini
nasıl yorumlayacağı ve ne tür politikalar hayata geçireceğini zaman gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder