Mehmet Özay 16.02.2019
“Basiret ve
Direniş” adlı kitap çalışmasının tanıtımı 13 Şubat, Çarşamba günü İbn Haldun
Üniversitesi Süleymaniye kampüsünde gerçekleştirildi. Çalışmanın konusunu daha belirgin
kılan husus alt başlıkta görmek mümkün: “Basiret Gazetesinde Açe’deki ‘Hollanda
Savaşı’nın (1873-1904) İlk İki Yılını Ele Alan Metinlere Dair”.
Basiret ve Hollanda Savaşı
‘Hollanda Savaşı’
(Dutch War) olarak literatüre geçen ve Sumatra Adası’nda hakim bir devlet olan
Açe Darüsselam Sultanlığı topraklarında gerçekleşen savaşın, dönemin Osmanlı başkentinde
yayın organlarından biri olan Basiret gazetesinde ele alınışı üzerinde duruluyor.
Yayınına 22 Ocak
1870 tarihinde başlayan Basiret gazetesinin, o dönem Avrupa’daki siyasi
gelişmeler kadar, Güneydoğu Asya topraklarında Hollanda Savaşı gibi önemli bir hadiseyi
de sayfalarına taşıması oldukça önemli. Bu önem, salt gazetecilik bağlamındaki
çalışmalar noktasında değil, dönemin Osmanlı yönetiminin ilgi ve dikkatini bu
bölgeye ve Müslüman toplumlarla ilişkilere çekme gibi siyasi bir vechesinin
olmasından da kaynaklanıyor.
Basiret gazetesi, Sumatra
Adası’nda Açe topraklarındaki Hollanda Savaşı’yla ilgili haberlerin üç temel
kaynaktan hareketle yayınlamıştır. Bunlar,
a)yabancı-basında
çıkan haberler
b)Açe’den gelen
elçi ve gönderilen bazı mektupların tamamı veya içeriği
c)editoryal
yorumlar gazetenin yayın politikasını yansıtmasıyla öne çıkmaktadır.
Bununla birlikte, yayınlar
ağırlıklı olarak, belki de döneminin küresel basını denilebilecek Batı’da -ve de
kısmen Doğu’da- yayınlanan İngilizce, Fransızca ve Almanca gazetelere
dayandırılmaktadır.
Gazetenin yayın
kadrosunun zenginliğine ve ününe rağmen, dönemin uluslararası koşulları,
giderek gelişme gösteren ulaşım imkân ve araçlarına rağmen, gazetenin söz konusu
gelişmeyi Sumatra Adası’nda veya en yakın mevki olan Penang veya Singapur
Adaları’ndan izlememiş olması dikkat çekicidir.
Bu durum, dönemin
basınının belli coğrafyalardaki gelişmelere ilgi gösterirken, buralara doğrudan
ulaşamamış olması gibi bir durumu da ortaya koyuyor. Bunun, aynı zamanda yine o
dönem koşullarında, Osmanlı devletinin İslam toplumları ve genelde dünya algısı
ve coğrafi etkileşimleriyle ne türden bir bağlantısı ve alâkası olduğunu
düşündürtecek boyutlar da içermektedir.
Gazetenin
1870-1879 yılları arasında yayınlandığı ve 1908 yılında sadece 19 sayı çıkarak yayınını
sürdürdüğü görülürken, Hollanda Savaşı’nın yaklaşık ilk iki buçuk yılına yer
veriliyor. Gazetenin tüm nüshalarına ulaşılamamış olması gibi teknik bir sorun
kadar, Basiret’in Sumatra Adası’ndaki gelişmeyi neden devam ettirmediği konusu gündeme
getirilebilir. Bunun, Osmanlı başkentinde İslam coğrafyasına yönelik giderek
artan ilgiye rağmen, söz konusu savaşla ilgili gelişmelere yer verilmemiş
olması önemli bir sorudur.
Öte yandan,
savaşın Açeliler ve Hollandalılar veçhesinden bakıldığında, bakıldığında
aşağıda dikkat çekilecek olan Açeli elçilerden Abdurrahman ez-Zahir’in, 1878
yılında Hollanda sömürge yönetimiyle anlaşıp Cidde’ye yerleşmesi sonrasında Açe’de
savaşın liderliğini Açeli hocaların ve siyasi elitin aldığı 1880’lerden
itibaren giderek yeniden önem kazandığını hatırlamak gerekiyor.
Açeli elçiler
Bununla birlikte, Basiret’in
daha yayın hayatına başlamadan önce, 1868 yılında Abdurrahman ez-Zahir adlı Açe
elçisinin İstanbul’a ziyaretinin gazetenin sahibi Ali Efendi ve/ya yayın
kadrosunda bulunan yazar-çizerler tarafından bilinmemesi pek mümkün
gözükmemektedir. Öyle ki, söz konusu ziyaret, İstanbul’da sadece Osmanlı
yönetimi nezdinde değil, çeşitli Avrupa ülkeleri elçiliklerince de yakından
takip edilirken, dönemin yazarları ve gazetecilerince fark edilmemesi ve
izlenmemesi pek de rasyonel bir durum değildir.
Bunun yanı sıra, Sumatra
Adası’ndaki gelişmelerin Açe devleti aleyhine gelişme göstermesine paralel
olarak 1872 yılı sonunda İstanbul’a gitmek üzere yola çıktığı, 1873 yılı
başlarında İstanbul’a ulaşıp yaklaşık 8/9 ay kadar kalması gazete tarafından
yakından takip edildiği ilgili haberlerden anlaşılmaktadır.
Bu iki gelişmenin,
Ali Efendi’nin Sumatra Adası’ndaki gelişmeyi gazetesinde yer vermesinde başat bir
rol oynadığına kuşku bulunmamaktadır. Her ne kadar, yukarıda savaşla ilgili
önemli gelişmelerin Avrupa ve ilintili bölgelerde çıkan basın yayın organları
üzerinden takip edilmesi söz konusu olsa da, gazeteye gönderilen bazı
mektupların Açe ile ilgili birincil elden bilgi veren önemli kaynaklar olarak
değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Tabii burada şu
soru da sorulabilir. Acaba bu tür metinler gazeteye hakikaten gönderildi mi?
Gönderildiyse hangi kanallar üzerinden ulaştırıldı? Ya da mektup gönderilmesi, gazete
editörlerince göstermelik bir husus olup, aslında bu bilgilerin zaten İstanbul’da
bulunan ez-Zahir ve yayında heyette bulunan diğer kişiler tarafından bizzat aktarılıp
aktarılmadığını akla getirmektedir.
İttihad-ı İslam mı, Pan-İslamizm mi?
Ali Efendi’yi
İttihad-ı İslam konusunda önemli yaklaşımları olan dönemin bir aydını kabul
edilebilir. Bununla birlikte, en azından söz konusu yayınlardan hareketle bu
hususta hassasiyetleri olan bir yazar ve yayıncı olduğu ortadadır. Tabii burada
İttihad-ı İslam ile Pan-İslam kelimelerinden aynı şeyin anlaşılıp
anlaşılmayacağı tartışılabilir.
Ancak tarihsel
olarak ittihad-ı İslam olgusunun daha köklü bir geçmişi olduğu ve aynı zamanda
bir ‘yerlilik’ unsuru taşıdığı, öte yandan Pan-İslam kavramının ise Avrupa’da
örneğin Pan-Slav, Pan-Cermen gibi kullanımlardan hareketle siyasi ve basın
dünyasında kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Bu siyasi düşünceler ve
eylemler içerisinde Pan-İslamcılık olgusunun 1870’lerin başındaki yayınlar
bağlamında kullanılıp kullanılmayacağı hususunda farklı düşünülebilir.
Bu bağlamda, 20. yüzyılın
özellikle son çeyreğinden itibaren çeşitli akademik araştırmalar konu olan
Pan-İslam konusunun Osmanlı yönetiminde II. Abdülhamit’le ilişkilendirilmesi,
ister istemez akıllara Basiret gazetesinin yayınlarını getirtmektedir. Bu bağlamda,
II. Abdülhamit öncesinde benzer bir siyasi perspektifin sergilenmemiş olması,
Basiret gazetesinde Sumatra Adası’ndaki gelişmeden hareketle sergilenen
yaklaşımın bir ittihad-ı İslam konusu olarak ele alınmasını gerekli
kılmaktadır.
Bu ve belki de
diğer benzer yayınların 1876’da payitahtta yaşanan değişimle II. Abdülhamit’in
tahta çıkışı sonrasında, örneğin 1880’lerde bilfiil uygulamaya konulan ‘Pan-İslamcı’
politikalara etkisi de araştırılmaya matuf bir konudur.
Bu noktada, bir
başka şekilde ifade etmek gerekirse, burada anakronik bir duruma düşülmemelidir.
Öyle ki, 1876’da tahta geçen II. Abdülhamit’in özellikle 1880’lerden itibaren
gündeme geldiği anlaşılan politikalarına atıfla popülerleşen Avrupa merkezli
bir kavram olan Pan-İslam’ı, 1870’lerin başında özellikle Açe ve de farklı
coğrafyalardan gelen elçiler üzerinden yapılan yayınlar ve bunun doğurduğu
hassasiyete binaen kullanmak yerine İttihat-ı İslam’ı yeğlemek yerinde
olacaktır.
Osmanlı başkentine yansıyan Sumatra’daki gelişmeler
İttihad-ı İslam ve
daha sonraki gelişmeler adlandırmalar bağlamında Pan-İslam düşüncesinin ortaya
çıkmasında Osmanlı başkenti dışındaki gelişmelerin, tetiklemelerin ve hatta zorlamaların
önemli bir etkisi olduğu ileri sürülebilir.
Bunun en bariz
göstergelerinden biri, diğer bölgelerin yanı sıra, coğrafi olarak belki de en
uzak bölge addedilebilecek ve döneminin önemli bir siyasi yapısı olarak kabul
edilen Açe Darüsselam Sultanlığı’ndan elçilerin -diğer bazı olası etkileşimler
bir yana, 16. yüzyıl ikinci yarısında, ardından 19. yüzyıl ortaları ve akabinde
Hollanda Savaşı öncesinde, yüzyılın son çeyreğine doğru Osmanlı başkentinde
görülmeleridir.
Bu ziyaretler bir
tesadüf eseri olmayıp, birbiriyle bağlantılı ve aynı siyasi kasıtla ortaya
konulmuş bilinçli edimlerdir. Tabii, bu bağlamda, konunun salt siyasi yönü
değil, belki de bundan önce Hicri 2. yüzyıldan itibaren İslamiyetle tanışmaya
başlayan bölge halklarının Osmanlılara geçen halifelik müessesine yönelik samimi
bağlılıkları çerçevesinde de değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Bu sürecin önemli
bir yerinde ve de dönemin küresel ilişkilerini etkileyebilecek boyuttaki bir
savaş bağlamında Basiret gazetesi, resmi politikaların ötesinde sivil bir unsur
olarak İslam birliğini, farklı coğrafyalardaki Müslümanların sorunlarını ve
özelde de Açe’de yaşananları gündeme getirmesiyle önemli bir tarihi işlev
görmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder