Mehmet Özay 10 Şubat 2019
foto:straitstimes.com |
Tayland, 22
Mayıs 2014 darbesinin ardından ilk ‘demokratik’ parlamento seçimlerinin
arefesinde. Seçimlerin 24 Mart’ta yapılacağı ilân edilirken, dört yıldır
iktidarda olan darbecilerin bugüne kadar seçim sözlerini beş kez bozmaları,
Tayland halkının yeni bir sürprizle karşılaşabileceği ihtimalini gösteriyor.
Her halükârda
yapılması beklenen genel seçimler sonunda yeni parlamento, dolayısıyla yeni hükümet
ve başbakan belirlenecek. Söz konusu bu seçim, dört yıl gibi uzun bir süre
sonunda darbe yanlıları ile demokrasi yanlılarının mücadelesinin bir kez daha
tekrarı anlamına geliyor.
Çelişkiler ülkesi
Bu bağlamda,
modern tarihi boyunca Güneydoğu Asya’nın sürekli diktatörlük ve darbelere konu
olan ülkesi Tayland’daki bu seçim tüm handikaplarına karşın, yeni bir
demokratikleşme süreci ve heyecanına konu olacak.
Tayland, kapı
komşusu Malezya, komünist rejimlerin hakim olduğu Kamboçya ve Laos’dan ve
değişim sürecini ağır ve sancılı bir şekilde tecrübe etmekte olan Myanmar’dan çeşitli
açılardan farklılıklar taşıyan bir ülke.
Ekonomik
gelişmişliği, dış yatırım ve uluslararası ticaret bağlamlarında küresel
çevrelere ve kamuoyuna açıklığına ve bunun yanı sıra, ASEAN’ın ikinci büyük
ekonomisi olmasına rağmen, siyasal rejim ve yönetim becerisi konusunda aynı
başarıyı gösteremiyor.
Çeşitli nedenlerle
12 kez askeri darbeye maruz kalan ve 20 kez anayasa değişikliğine gidilen ülkede,
siyasi ve toplumsal barış noktasında istikrardan bahsetmek mümkün gözükmüyor.
Shinawatra’lar bu sefer yok ama…
Tayland’daki
seçimlerde merakla beklenen Başbakan’ın kim olacağı sorusu. 2010’dan bu yana
ülke siyasetinde muhalefeti temsil eden ve uluslararası çevrelerce de meşru
kabul edilen Shinawatra hükümetlerinde başbakanlık yapan abi-kızkardeş Thaksin
Shinawatra (2001-2006) ve Yingluck Shinawatra (2011-2014) doğrudan hedef
oldukları askeri darbelerin ardından haklarında açılan davalar nedeniyle yurt
dışına kaçmak zorunda olduklarından seçimlerde yer almayacaklar.
Shinawatra
ailesinin ülke siyasetindeki etkisi kurdukları siyasi partiler kapatılmış olsa
da, o dönem kendileriyle birlikte hareket eden siyasetçilerin varlığı ve özellikle
kırsal kesimdeki seçmenin yoğunlukta olduğu halk desteği muhalefetin gücünü
temsil ediyor.
Bu durumda,
partileri kapanan Shinawatra’lar sahip oldukları önemli bir seçmen desteğini, alternatif
olarak kurulan ve ittifak hesapları yaptıkları partilere kanalize ederek
parlamentoda başarıyı hedefliyorlar.
Darbeci Başbakan aday
Seçimlerin
bir diğer adayı ise darbeci başbakan eski general Prayut Chan-o-cha. Yeni
kurulan ve ordunun desteklediği Palang
Pracharath adlı parti, eski general yeni sivil siyasetçi Prayut’u partinin
başbakan adayı olarak gösterdi.
2014
darbesinin mimarı ve ardından yine çoğunluğunu ordu mensuplarının ve/ya destekçilerinin
oluşturduğu meclis tarafından başbakanlığa seçilen Prayut bu kez halk önünde
şansını deneyecek.
Prayut’un
aday olması, darbeci subayların sivil siyasette kalıcı olma arzularının bir
devamı olarak görülmeli. Öyle ki, 2006 yılı Ekim ayında Thaksin hükümetine
karşı darbeyi gerçekleştiren General Sonth Boonvaratkalin de, 2011 seçimlerinde
Yingluck’a karşı yarışmıştı.
Ancak o
seçimi Sonth’ın şahsında darbeciler kaybeden taraf olurken, Shinawatra
ailesinin halk nezdindeki popülaritesi bir kez daha kanıtlanmış ve Yingluck
başbakanlık koltuğuna oturmuştu. 2011 seçimleri öncesindeki bir yazımda, o
dönemki mücadeleyi Thaksin ve Monarşi arasında ikinci raund olarak
tanımlamıştım.
Şayet bir
değişiklik olmazsa, önümüzdeki ay yapılacak olan seçimlerde Shinawatra
ailesinden biri yarış/a/mayacak. Ancak yapılacak genel seçim, bir kez daha
Thankin ile monarşi ve çevrelerinin siyasi mücadelesi olacağına kuşku yok.
Monarşi ve siyaset ilişkisi
Ülkenin
ağırlıklı nüfusunu teşkil eden Tay’ların ve bu kitlenin inanç değerlerini
oluşturan Budizm’in yanı sıra, hiç kuşku yok ki ülkede belirleyici olan monarşidir.
2016 yılı Ekim ayında vefat eden ve Chakri hanedanlığının 9. kralı kabul edilen
Bhumibol Adulyadej’in, Tay toplumunda yarı tanrı konumunda oluşunun salt sosyal
ve dini özelliklerle açıklanması veya bu alanla sınırlandırılması mümkün
gözükmüyor.
Öyle ki,
ülkenin modern siyasal yaşamında monarşi ile ortak çıkarlar etrafında eklemlenen
bir siyasi yapılaşma mevcut. Bunlar özellikle başkent Bangkok’taki sivil ve
askeri elitler ve iş çevreleri.
Buna karşılık
Shinawatraların öncülüğünde gelişen muhalefet hareketinin de ağırlıklı olarak
ülkenin kırsal kesimlerindeki kitlelerce desteklenmesi merkez-çevre
çatışmasının bir tezahürü olarak kabul edilebilir.
Monarşinin aktif
siyasetten ne anladığı bir yana, ordu ve bazı siyasi çevreler bir yandan
monarşinin varlığını koruduklarını iddia ederken, öte yandan da aslında kendi
varlıklarının devamı için mücadele verdiklerini de göz ardı etmemek gerekir.
Bu noktada, komşu
ülkelerde veya Doğu Asya’da gözlemlenen monarşilerin aksine, Tayland’da saray
ve çevresinin toplumsal ve siyasal yaşam üzerindeki belirleyiciliğine,
Adulyadej’ın hayatta olduğu sürece şüphe yoktu.
Kral Adulyadej
daha hayattayken, yani 2014 Mayıs’ında ordunun darbe girişiminin sarayın isteği
ve/ya desteğiyle olup olmadığı sorgulaması yapılıyordu. Ancak o dönem Adulyadef
ilerleyen yaşı ve hastalığı nedeniyle herhangi bir siyasi gelişme konusunda
karar verecek bir konumda olmaması, ordunun sarayda kraldan başka çevrelerin
desteği olduğu veya bu destek olmadan darbeyi gerçekleştirmiş olabileceğini
akıllara getiriyordu.
Bu noktada,
krala bağlı bir komisyonun -ki içinde eski başbakanlar, ordu mensupları gibi
ülke siyasetinde söz sahibi bireylerin olması, karar mekanizmasında bu konseyin
aşılamayacağı gibi güçlü bir intibaı da akla getiriyor.
Tayland halkı ümitvar (mı?)
2014
darbesinin ülkeye ne kazandırıp kazandırmadığı bir yana, Mart ayı sonunda
yapılması plânlanan seçimlerde ülkenin Adulyadef’ın aksine halk katmanlarında
aynı sevgi ve saygıyla anılmayan oğlunun sarayın başında olduğu bir dönem söz
konusu.
Adulyadef ve
oğlu Vajiralongkorn arasında halkın siyasi karar tercihlerinde ne türlü
farklılaşmalara neden olup olmayacağıyla da sorgulanması gereken ve merakla
beklenen bir durum.
Adulyadef’ın
daha önce onay verdiği siyasi çevrelerin ve/ya desteklediği darbecilerin
aksine, bugün babasının karizmatik kişiliğinden ve ‘kutsallığından’ yoksun Kral
Vajiralongkorn ile üniformalarını çıkarmış ve sivil siyasette yer alan darbecilerin
sandıklarda siyasi başarı gösterip göstermeyecekleri sorusunun ortaya
atılmasına neden oluyor.
Öyle ki,
saray çevrelerinde yaşanan, siyasal anlamda ilk bölünme ve ülke basınında
‘deprem’ olarak nitelenen gelişme mevcut kralın kızkardeşi 67 yaşındaki
Ubolratana, Thai Raksa Chart partisi tarafından başbakan adayı olarak ilân
edilmesi oldu.
1972 yılında
bir Amerikan vatandaşıyla evliliği üzerine kraliyetteki tüm haklarını kaybeden Ubolratana
ülkeye refah ve huzur getirme konusunda çaba sarf edeceğini belirten
Ubolratana’nın bu açıklamasından kısa bir süre sonra, 8 Şubat’ta kardeşi, yani
Kral Vajiralongkorn bu adaylığı yasaklayan kararı seçimler öncesinde yaşanan
ikinci şok oldu.
Kral, aileden
birinin başbakanlık adaylığına karşı çıkışında monarşi ailesinin aktif
siyasette yer alamayacağı yönündeki anayasa maddesini gerekçe göstermiş olsa
da, zaten Ubolratana yaptığı açıklamada, yukarıda dile getirilen evliliğinden
ötürü ailesinden kaynaklanan ayrıcalıklarından azade olduğunu, sıradan bir
vatandaş olarak yaşadığını ve bu özgürlüğünü siyaset kulvarında kullanmak
istediğini açıklamıştı.
Her ne kadar
Ubolratana kraliyet ailesine mensup olmanın getirdiği haklardan vazgeçmiş olsa
da, bu gelişme kendi başına bir kriz olarak ortada duruyor. Anayasa bu hakkı
ona tanımış olsa da, ülkede önde gelen bazı akademisyenler kraliyet ailesinden
birinin aktif siyasete atılmasının zararlarına dikkat çekiyorlar.
Bu çıkışın
ardında, kutsallık atfedilen monarşinin organik yapısında bir kırılma ve bunun
siyasal yaşamda ve özellikle de yapılacak genel seçimlere olumsuz yansımasının
düşünülmemiş olması mümkün gözükmüyor.
Tayland’da
seçim hazırlıkları eski darbecilerin sivil siyasete soyunması, yeni bir anayasa
ile toplumsal ve değişimlerin önünün alınması, halkın destek verdiği liderlerin
yasaklanması süreçlerle aslında geçmişteki seçim süreçlerinin bir kopyası
niteliğinde. Bununla birlikte, Tayland halkının elinde şimdilik sandıktan başka
bir çözüm yolu da mümkün gözükmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder