Cihan Kurtaran 20.09.2016
Malezya siyasetinde ‘1 Malezya
Kalkınma Fonu’ (1MDB) bağlamında süren eleştiriler, iktidar ile muhalefet
arasında bir itiş kakış olmanın ötesine geçmiş bulunuyor. Bu süreçte, 59 yıldır
iktidarda olan Ulusal Cephe koalisyonunun varlığını sona erdirmeye ‘and içmiş’
bir ittifaklar zincirinin doğması ve gelişmesine tanık olunuyor. Bunun en son
örneği ise, eski Başbakanlardan Dr. Mahathir Muhammed’in hapiste beş yıllık
cezasını çekmekte olan Enver İbrahim’le görüşmesi oldu. 18 yıl sonra
gerçekleşen bu görüşme, bir iki yıl içerisinde yapılacağı tahmin edilen 14.
genel seçimlerde Ulusal Cephe iktidarına son verme hesaplarında yeni bir açılım
olmasıyla dikkat çekiyor.
Necib bin Rezak’ın 2009 yılında
başbakanlık koltuğuna oturmasının ardından gündeme getirdiği 1MDB, ülkede
yatırımların önünü açacak yeni bir olanak olarak belirmişti. Başbakan’ın bu
fonu kurması, 2020 yılında kalkınmış ülkeler seviyesine çıkma hedefini (Wavasan
2020) gerçekleştirmeyle de bağlantılı. Dolayısıyla fonla ilgili yaşananlar
sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik sonuçları da bulunuyor. Maliye Bakanı, fon’un kurucusu ve ardından
fonun üst düzey yöneticisi sıfat ve sorumluluklarını bünyesinde taşıyan
Başbakan Necib bin Rezak’ın bir de kişisel banka hesaplarının işin içine
karışması gözleri doğrudan Başbakan ve hükümete çevrilmesine neden oldu. Aslında
genel itibarıyla Malezya toplumunda, fonla ilgili para aklama işi ve bunun
uluslararası çevrelerce gündeme getirilmesi karşısında bir tepki oluştuğunu
söylemek güç. Bununla birlikte, daha çok ilgi çeken ise Başbakan’ın kişisel
banka hesabına para aktarıldığı iddiası.
İktidar ve hükümet çevrelerinin
bu gelişmelerdeki rolü ve takındığı tavır da, en az Başbakan kadar
eleştirilerden payını alıyor. Bu nedenle, sorun salt bir fondaki paraların ne
şekilde kullanıldığıyla sınırlı olmayıp, aksine devlet sisteminin işleyişinde
sistemik bir yönetim sorununun görünür yönünü ortaya koymasıyla dikkat çekiyor.
Birleşik Ulusal Malay Organizasyonu (UMNO) içerisinde bugüne kadar sadece
azınlık bir kitlenin gelişmelere eleştirel tepki vermesi, öte yandan bir diğer
azınlık kitlenin Başbakan adına öne çıkıp savunmacı bir çaba sergilemesine karşılık,
parti teşkilatlarının çoğunluğunun sessiz kalmayı tercih etmesinde partinin
köklü ve geleneksel hiyerarşisinin rolü yadsınamaz. Bu köklü ve hiyerarşik
yapılanmada parti başkanının sadece parti siyasetini belirlemedeki rolü değil,
parti ‘bütçesi ve fonlarının’ ‘yukarıdan aşağıya’ akışını da yönetmesini yabana
atmamak gerekir. Söz konusu fonun kullanımında 3.5 ilâ 4 milyar doların kara
para transferine konu olması, sadece muhalefetten bazı isimlerin ‘usulsüzlük’
söylemine konu olmakla kalmadı. Bu sürecin iki önemli temel noktası bulunuyor. İlki,
UMNO içerisinde gelişen ve kopmalarla neticelenen tepki; ikincisi de
uluslararası çevreler.
Bu bağlamda, Başbakan Necib bin
Rezak ve hükümete yönelik artarak devam eden eleştiriler, sadece iktidar ve
muhalefet arasında ‘eleştiri-savunma’ arasında gidip gelen klasik bir sürece
tekabül etmediği ortada. Neredeyse bir yılı aşkın bir süredir iktidarı
oluşturan Ulusal Cephe koalisyonunun büyük ortağı UMNO içinden gelen gizli
muhalefetin kendini açığa vurmasıyla yeni yönelimler kazanmaya devam ediyor.
Başbakan yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanı Muhyiddin Yasin’in önce parti ve
hükümetteki görevlerinin dondurulması, akabinde ihracı kadar onunla birlikte
hareket eden, örneğin Kedah Eyaleti Başbakanı Mukhriz Mahathir ve Sabah
Eyaleti’nin önemli siyasetçisi konumundaki Şafii Abdal ile diğer bazı siyasiler
ve parti teşkilatlarının da benzer sürece konu olmaları UMNO’da başlayan kan
kaybının durdurulup durdurulmayacağı tartışmalarına yol açıyordu. Bu kopuş
sürecinde Dr. Mahathir’in rolü ise şu veya bu ölçüde bir belirleyicilik taşıyor.
Bununla birlikte, yakın zamana kadar bazı çevrelerin Dr. Mahathir ve Başbakan
Necib bin Razak’ın ‘arasını bulma çabası sonuç vermediği gibi, artık iplerin
tamamıyla koptuğu aşikâr. Zaten konu, iki lider arasında bir husumet şeklinde
tezahür etseydi, ara bulucuların çabası da sonuç verirdi.
Öte yandan, ülkedeki ilgili
kurumların fon ve de özellikle Başbakan’ın hesaplarıyla ilgili süreci
‘soruşturmasının’ ardından Başbakan’ın kişisel banka hesabına yatırıldığı
belirtilen meblağla ilgili herhangi bir ‘usülsüzlüğe’ mahal olmadığına karar
verdi. Ancak, 2013 yılı genel seçimlerinin ardından başlayan sürecin giderek
ulusal boyuttan uluslararası boyuta evrilmesinde sırasıyla şu hususların rolü
büyük: a) fonla ilgili para transferlerinin Singapur’dan başlayarak İsviçre bankalarına
kadar ulaşması ve para aklama süreçlerine konu olması; b) Körfez ve
Ortadoğu’dan birkaç ülke ve bu ülkelerdeki yatırım kurumlarının adının geçmesi;
c) beş farklı ülkede resmi makamlarca para transferlerine yönelik soruşturmaların
gerçekleştirilmesi; d) ABD Adalet Bakanlığı soruşturmasında ‘1 numaralı devlet
memuru’ ifadesiyle açık/gizli gönderme yapılması. Tüm bu süreçler, Başbakan
Necib bin Rezak ve iktidarının çok farklı süreçlerle karşı karşıya olduğunu
ortaya koymakla kalmıyor, en azından bazı çevrelerce bağımsızlıktan bu yana
yönetimde görülen en büyük zaafiyet olarak kabul ediliyor.
Bu çerçevede, fon kullanımındaki
usulsüzlükler karşısında muhalefet ve UMNO içinde geliştirilen eleştirilerin etkisi,
eski Başbakanlardan Dr. Mahathir Muhammed ile 18 yıl önce onun yardımcısı
konumundaki Enver İbrahim’in buluşmasına kadar geldi. Dr. Mahathir, ulusal
cephe iktidarının, daha doğrusu bu cephenin en büyük ortağı UMNO iktidarının
sona erdirilmesinde tüm muhalefet güçlerinin birlikteliğine yaptığı vurgu bu
buluşmanın nedenini ortaya koyuyordu. Dr. Mahathir’in Başbakan’a yönelik
başlattığı ‘siyasi harekâtta’ Enver İbrahim’in merkezi role taşınması, ülke
siyasetinde son yirmi yılda olan bitenle alâkalı. Aslında Enver İbrahim, son
yirmi yılda reform hareketinin lideri olarak önemli bir rol oynuyordu. Öyle ki,
bu sürecin özeti mahiyetinde olmak üzere şu söylenebilir. Enver İbrahim’in
başlattığı reform hareketi ve bunun somut bir gelişmesi olarak Halkın Eylem
Partisi (DAP) ve Malezya İslam Partisi (PAS) gibi biraraya gelmesi güç iki
siyasi partiyi ‘Halk Cephesi Koalisyou’nda biraraya getirmesi; 2008
seçimlerinde ulusal cephenin oyların yüzde 51’ini alıp, mecliste üçte ikilik
çoğunluğu kaybetmesine karşılık, muhalefetin 5 eyalet yönetimini kazanması;
2013 seçimlerinde ise, ulusal cephenin oyların yüzde 48’inden biraz fazlasını
alarak gene mecliste üçte ikilik çoğunluğu yitirmesi bu sürecin hiç kuşku yok
ki temel açılımlarını oluşturuyor.
2014 yılında gündeme gelmeye
başlayan ve süreçte muhalefetin çabası; UMNO’da iç tepkiler çerçevesinde
Başbakan yardımcısının görevinden alınması ve ardından partiden ihracı; Dr.
Mahathir Muhammed’in Başbakan’ı ve UMNO’yu hedef alan ağır ithamları ve UMNO
üyeliğinden istifası; Muhyiddin Yasin’le birlikte ve belki de bundan da öte bugün
Enver İbrahim’i ulusal siyasetteki meşruiyetine daha da vurgu yapan bir sürece
işaret ediyor. Eski başbakan yani Dr. Mahathir ve yardımcısı yani Enver İbrahim
arasındaki görüşme, ülke siyasal yaşamında son yirmi yılın yeniden
değerlendirilmesi anlamı taşıyor. Bu görüşme yirmi yıl önce ne olduğu ve
akabinde gelişen süreçlerin önemi kadar, ülke siyasal yaşamının yakın geleceği
için de ipuçları taşıyor. Bu nedenle Dr. Mahathir’in Enver İbrahim’le görüşmesi
Malezya siyasetinin geleceği açısından belirleyicilik özelliğine sahip.
Enver İbrahim’in, tıpkı 1998
yılında hakkında açılan davanın bir benzeri suçlamaya maruz kalarak uzun süren
yargılanmanın ardından 2015 yılında beş yıllık hapis cezası aldı. Farklı etnik
siyasi merkezler arasında birleştirici unsur olan Enver İbrahim’in
cezaevine gönderilmesinden kısa bir süre
sonra, Malezya İslam Partisi (PAS) Halk Cephesi koalisyonundan ayrılarak UMNO
ile siyasi flörte başladı. Muhalefet içinden Enver İbrahim’in yerini alacak bir
lider çıkmadığı için yaşanan iç sıkıntılar iktidara yönelik hesaplaşmada kan
kaybı anlamı taşıyor. Bu durumdan hareketle, Dr. Mahathir, UMNO karşıtı tüm
çevrelerin ittifakı olmaksızın gelecek seçimlerde iktidarda büyük bir değişim
beklemenin hayal olduğuna vurgu yapması ‘kurt’ politikacının ülke siyasetini
yakinen okuyabildiğinin bir göstergesidir. Bunun ilk adımını da kendisi atan
Dr. Mahathir, öncülük yaptığı “Halk Deklarasyonu ve Malezya’yı Kurtaralım”
hareketi çerçevesinde geçmişte neredeyse kanlı bıçaklı olduğu Çin kökenli
politikacılarla bile aynı masaya oturdu. Dr. Mahathir’in bu kışkırtıcı çıkışı,
etnik ‘monotonluğa’ dayalı siyasi partilerin temelde modern Malezya siyasetinde
ne denli etkin olduğu gerçekliğine işaret ediyor. Dr. Mahathir’in 1998 yılında,
o dönem yardımcısı olan ve kendisinden sonra UMNO başkanlığı ve de doğal olarak
Başbakanlığın en güçlü adayı konumundaki Enver İbrahim’e yönelik o dönemki iddialara
verdiği karşılığa yönelik bir iç hesaplaşma içinde olduğunu söylemek de mümkün.
Bununla birlikte, en azından şimdilik Dr. Mahathir’in, bu iç hesaplaşmadan
“Enver İbrahim’e haksızlık yapmışım” sonucunu çıkartıp çıkartmadığını
bilmiyoruz. Ancak yapılan görüşme böylesi bir ihtimali içinde taşıdığına da
kuşku yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder