Mehmet
Özay 09.09.2016
Laos, 6-8 Eylül günlerinde gerçekleştirilen Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği (ASEAN) Zirvesi’ne ev sahipliği yapıyor. Ülke delegasyonları
ön toplantılar için 2 Eylül’den bu yana Laos’da çalışmalarını yürütüyor. Bu
nedenle, bu yıl dönem başkanlığını üstlenen birliğin coğrafi ve nüfusça en
küçük ülkesi Laos’un başkenti Vientiane bugünlerde yoğun bir ziyaretçi akını
maruz kalmış durumda. Bununla birlikte, artık ASEAN dendiğinde akla sadece
Güneydoğu Asya topraklarında yükselen on ülke gelmiyor. ASEAN - ‘artı’ denilen
yapılaşmalarla Birlik ile tek tek endüstrileşmiş ülkeleri yani ABD, Çin,
Japonya, Rusya, Avustralya, Kanada, Güney Kore, Hindistan ve Avrupa Birliği’ni
biraraya getiren toplantılar gerçekleştiriliyor. Bu geniş çerçeveli oluşumlar
temelde Güneydoğu Asya topraklarının jeo-stratejisi ve jeo-ekonomisine tekabül
ediyor. ASEAN, tarihsel olarak Çin ile coğrafi ve kültürel nüfuzdan ötürü
görece daha yakın ilişkiler geliştirmiş ve buna ilâve olarak bugün en büyük dış
ticaret ortağı gene bu ülke yani Çin olsa da, ABD devlet başkanı Barack
Obama’nın ilk gün yaptığı konuşmada dile getirdiği üzere ABD’nin
Asya-Pasifik’den bir yere gitmiyoruz bağlamındaki açıklaması bölgede rekabetin
varlığına ve bunun giderek artacağına işaret ediyor.
Küresel
Ekonominin Akım Alanı
Laos’daki toplantıların gerek
ASEAN gerekse bölgede diğer ülkeleri ve küresel aktörleri ilgilendiren
konularıyla ve ilgili ülkelerin katılımıyla çeşitli toplantılara konu oluyor.
Geçen yıl Malezya’nın dönem başkanlığında ASEAN Ekonomi Birliği (AEB) hayata
geçirilirken, aradan geçen süreçte bu noktada nasıl bir mesafe kat edildiği
masaya yatırılması noktasında Laos’daki toplantılar önem taşıyor. AEB ile
bağlantılı olarak üye ülkeler arasında tartışılacak ve karara varılması
beklenen konu 2025 ASEAN Vizyonu başlığını taşıyan bölüm olacak. Güney Çin
Denizi’e komşu dört ASEAN üyesi ülke ile Çin arasındaki egemenlik hakları
tartışmaları ilgili ülkelerce dile getirilmeyi bekliyor. Bunun yanı sıra, ABD
başta olmak üzere Laos’la ikili ilişkiler geliştirilmesi için de taraflar uygun
bir zemin arayacağına kuşku yok. Bunda hem Laos’un son dönemde birlik
içerisinde hızla büyüyen ülkeler arasında bulunması ve bu noktada hâlâ
‘yatırıma aç’ konumu; buna koşut olarak alt yapı yatırımlarının desteklenmesi;
eğitim ve teknoloji ithali ile ülke yönetiminin siyasi yapısının değişimine
kadar uzanan bir ilgi alanı mevcut.
ASEAN dönem başkanı ülkelerin bir
sorumluluğu da toplantıların başarılı geçmesi ve ASEAN’ın mümkün olduğunca
parlak bir birlik olarak ortaya konması. Laos’da bu görev de başbakana düştü.
Bu bağlamda, Laos Başbakanı Thognloun Sisoulith yaptığı konuşmada, ASEAN’ı
sadece üye ülkeler nezdinde değil küresel bağlamıyla bir fırsatlar topluluğu
olarak lanse etmesi dikkat çekiciydi. Başbakan bu vurgusunu verdiği bazı
rakamlarla destekledi. Bu bağlamda, öne çıkan hususlar 620 milyon kişilik bir
pazara ev sahipliği yapması; 2015 yılında 2.43 trilyon kar yapan bir piyasa ve
bu karını 2020 yılında karını 4.7 trilyon dolara çıkartacak olması; 2030’da
dünyanın 4. büyük ekonomisi olmaya adalığı gibi parametreler pembe bir tablo
ortaya koyuyor. Son dönemde dünyanın hızla büyüyen ekonomileri arasında ASEAN
üyesi ülkelerin de olması bu tabloyu tamamlayan bir unsur.
Siyasi
Yönetimler ve Halk Ayrımı
Bununla birlikte, ASEAN’ın umut
vaad eden yönünü ekonomi ve finans sektörlerine sıkıştırmak, bölge ülkelerinin
ve de halklarının geçirmekte olduğu değişim dönüşüm süreçlerindeki sancıları
göz ardı edilmesi anlamı taşıyor. Öte yandan, genel itibarıyla bakıldığında,
birlik ülkeleri arasında ekonomik yakınlaşmanın ve ortak yatırımların
artırılmasını amaçlayan 2025 vizyonunun gerçekleştirilebilmesinin önünde bazı
ciddi zorluklar bulunuyor. Bunların başında, piyasa ekonomisi kurallarını kabul
ettiğini iddia eden, ancak ekonomileri devlet teşekkülleri tekelinde olan ve
giderek artan orta sınıflaşma eğilimlerine paralel olarak tüketim ekonomileri
şeklinde seyreden bir toplulukla karşı karşıyayız. Serbest piyasa kuralları ile
devlet kontrollü teşekküllerin varlığının doğurduğu çelişkiye, zayıf bankacılık
sektörü de eklendiği görülüyor. Birlik ülkelerinin büyüyen ekonomiler
sıralamasında kayda değer yer edinmesi ise dış yatırımlar ve kamçılanan iç
tüketim süreçleri oluşturuyor. Üretimde dış yatırımcıya bağımlı, yapısal
sorunları olan bankacılık sektörünün ön açmasıyla kredi kartları özelinde
ortaya çıktığı üzere kitleleri tüketim kültürüne endeksleyen bir sürecin
varlığı artı gibi gözüken ancak orta ve uzun vadede sadece ekonomik değil
toplumsal sorunları da beraberinde getiren hususlar. Ekonomide devlet
kontrolünü tercih eden siyasi yönetimler, kendi halklarına güven besleyip sivil
alanları genişletme konusunda da ‘cimri’ davranıyorlar. Bu anlamda ‘polis
devleti’ hüviyetine bürünerek halklarını da kontrol altında tutmanın uğraşını
veriyorlar. Hiç kuşku yok ki, bu hususlar birliğin açmazı ve üstesinden
gelinmesi gereken temel yapısal sorunlar olarak ortada duruyor.
Tarihin
Tekerrürü Ya da Nerede Kalmıştık?
Yukarıda değinilen ekonomi ve
ticari parametreler noktasında bugün ASEAN’la ilgili ortaya konan veriler
aslında bölge için yeni bir olgu değil. Sömürgecilik tarihinin Batı’da Amerika
kıtasını içine alan bölümü kadar, bugün adına Güneydoğu Asya toprakları denilen
coğrafyayı da kuşatan ve yaklaşık 450 yıllık bir geçmişe sahip bir dönem de
ortada duruyor. Batılı sömürgecilerin bir yanında Malay, öte yanında Budist ve
animist dünyanın uzandığı bu coğrafya üzerindeki ticari sömürgecilikle başlayan
akabinde siyasi sömürgecilik, yani emperyalizme evrilen yapılaşmasında temel
faktörün bölge coğrafyasının bahşettiği zenginlik ve bölge halklarının ucuz iş
gücü piyasasındaki rolleriyle açıklanabilir.
Batılı unsurların öne çıkardığı
kaynaklar ve iş gücü temelli açılımın karşısında yerel liderler konumundaki
krallar, sultanlar ve soyluları içine alan toplumsal kesimin de oynadığı rol
yabana atılır gibi değil. Bu noktada, sömürgecilik ve emperyalizmin ülkeye
“kazandırdığı” varsayılan “değerler” bir yanda bulunuyor. Öte yanda ise sömürgecilik
sonrası, bağımsızlık yılları ve bugüne kadar ulaşan süreçte gene bölge
yönetimleri ile halkları arasındaki ilişkiler; bölgenin halen bitmeyen, aksine
kendini şu veya bu şekilde yenileyen kaynaklarına erişim, bu kaynakların üretim
süreçleri ve piyasa değerlerdirmelerinin geniş üretici kesimlere ne şekilde
yansıyıp yansımadığı da ince elinip sık dokunması gereken bir konuyu
oluşturuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder