Adil
Yurtkuran 10.09.2016
‘Setan Jawa’ adlı siyah
beyaz film 2 Eylül Cuma akşamı basın mensupları için Taman İsmail Marzuki sanat
merkezinde sunuldu.
‘Setan Jawa’, yani
‘Cava Şeytanı’ adını taşıyan siyah-beyaz filmde Cava mitolojilerinden biri olan
‘Pegusihan’ perdeye aktarılmış. Bir hedefe ulaşmak için ‘şeytanla’ yapılan
anlaşma veya bir başka deyişle şeytana ruhunu satma denilebilecek ‘Pegusihan’
anlayışı bir mitolojik öge olmakla geçmişe bağlanırken, bugün dahi pratiğe
dökülmesiyle varlığını sürdürüyor. Endonezya sinema tarihi açısından bu sessiz
filmi ayrıcalıklı ve bir ilk kılan ise, genişçe sahne üzerinde yer alan canlı
bir orkestranın eşlik etmesiydi. Bu siyah-beyaz sessiz filmle Ada’nın kadim
dini-kültürel yapısını farklı bir boyutta izleme imkânı bulurken, sessizliği
‘bozan’ ise genişçe sahneyi kaplayan Orta Cava’nın geleneksel müzik
enstrümanları eşliğinde eşsiz bir ziyafet veren orkestra oldu. Yaygın adıyla
‘gamelan’ olarak bilinen enstrümanlar mistiğ yoğunluğu artırırken, perdede akan
hikâyeyi seyircilere aktaran ise ikisi erkek üç bayan hikâye anlatıcılarıydı.
Tabii ‘hikâye anlatıcısı’ derken burada yeksenâk bir konuşma değil, aksine -bir
benzetme yapmak gerekirse- tastamam opera sanatçıları anlaşılmalı.
Çalışma 1992 yılından
bu yana faaliyet gösteren ve son derece zengin Endonezya kültür değerlerini
yeni nesle ve dünya kamuoyuna aktarmayı hedefleyen Bakti Budaya Djarum
Foundation’ın katkılarıyla hazırlanmış. Bu anlamda Cava Şeytanı, aralarında
Endonezyalı ve Avustralyalı akademisyenlerin, araştırmacıların,
yerel-geleneksel etnik sanatçıların, da
yer aldığı geniş bir kadronun el birliğinin ürünü. Filmin yönetmesi ise,
Endonezya film sektörüne 35 yılını vermiş ve halen genç ve dinamik olan Garin
Nugroho. Yönetmen Garin, gerek konuşmasında gerek kaleme aldığı tanıtım
yazısında Cogcakarta’da doğup büyümüş biri olarak bu bölgenin zengin mitolojik
değerleri ve müziğiyle hem hal olurken, bu sessiz film ve ‘Şeytan’ örneğinde
olduğu gibi Batı’da üretilen ‘Nosferatu’ ve ‘Metropolis’e atıf yapmaktan da
geri kalmıyor.
Film, bir köyde orman
ürünleriyle geçimini sağlayan genç bir erkeğin soylu bir kıza aşkını konu
ediniyor. Bu aşkı metafizik plândan fiziki plâna taşımada rol üstlenen ise
‘Şeytan’ oluyor. Bu gencin normal şartlarda gerçekleşmesi mümkün olmayan
evliliğini, ‘şeytan’a başvurarak gerçekleştirmesi etrafında dönen bir yapım.
Sömürge döneminde sömürgecilerce el üstünde tutulan, varsıl bir konumla
‘derebeylik’ düzeninde yol tutan ‘soylu’ bir aileye mensup genç kız, kibri her
haline yansımış annesi ve kendilerine eden iki ‘soytarı’ ile bir at arabasıyla
Pazar ziyaretine gider. Pazar yerinde yoldan geçen kaba saba bir satıcının
şöyle bir omuz vuruşuyla sarsılan genç kız saçına taktiği nadide bronşunu
düşürür. Bir köşede ormandan topladığı ağaç ürünleriyle yaptığı süpürgelerini
satmakta ve olan bitene tanık olan gencin yere düşen bronşu alması, aynı
zamanda onun ‘şeytanla’ pazarlığa girmesinin de başlangıcını oluşturur.
Film pek çok simgesel
sosyal ve kültürel ögeleri içermesiyle dikkat çekiyor. Bu anlamda, Hollanda
sömürgeciliğinin 1870’lerden itibaren özellikle Cava Adası’nda uygulamaya
başladığı ‘etik politika’ nedeniyle yoksulluğun toplumun neredeyse her kesimine
ulaştığına vurgu yapan kırdan kareler; aynı dönemde sömürge yönetimince ‘araçsallaştırılan’
yerli soylu tabakası ve bunların giderek kendi insana yabancılaşan ve dışlayan
modernleşmeci değişim süreci; Cogcakarta-Solo gibi iki önemli klasik yönetim
merkezine ev sahipliği yapan Orta Cava’nın kadim gölge tiyatrosu (wayang); gene
bu bölgenin binyıllar öncesinde ürettiği ve doğada neredeyse her türlü varlıkla
ilişkilendirilen iyi ve kötü ruhlar; ve bu ruhların sözlü kültürden somut
yapısal unsurlara yansımasının ürünü olan mimari yapılar yaklaşık iki saat
süren filmin akışı içinde yer alıyor.
Filmde Hollanda
sömürgeciliğine atıf, yukarıda dile getirilen ‘etik politika’ ile yoksullaşan
kitlelerin bu yoksulluktan kurtulmak için mitolojik ‘değerlere’ yönelmeleriyle
ilintilidir. Bu anlamda yoksullukla mündemiç genç erkek, gene sömürge yönetimince
işlevselleştirilen ve bir başka toplumsal tabakayı temsil eden soylular
sınıfına mensup kıza olan aşkını, ancak bu ruhlar dünyasının baş aktörlerinden
‘şeytan’la anlaşarak gerçekleştirebilir.
Filme konu olan
‘pegusihan’ inancı, sadece geçmişe ait bir olgu değil, bugün de Cava toplumunun
kayda değer bölümünde varlığını sürdürmesiyle güncel bir durum arz ediyor.
Burada gene yönetmen Garin’in ifiadesiyle söyleyecek olursak bu inancın
siyaset, ekonomi ve kültür dünyasındaki ‘aktörlerce’ uygulanagelen bir
toplumsal karşılığı bulunuyor.
Cakarta’da Taman İsmail
Marzuki sanat merkezinde sadece iki gösterime konu olan film, önümüzdeki
haftalar içerisinde Avustralya’da Melbourn’de izleyicilerle buluşacak.
(Not: Adil Yurtkuran arkadaşımıza blog’umuza katkılarından
ötürü teşekkür ederiz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder