Mehmet Özay 21.09.2016
Güney Çin Denizi
son dönemde ikili ve çoklu askeri tatbikatlara konu oluyor. Bunun en son
örneğini Çin ve Rusya işbirliğiyle Çin’in güney eyaleti Guandong açıklarında yapılan
deniz tatbikatı oluşturdu. 13-19 Eylül günleri arasında gerçekleştirilen ve
“2016 Ortak Tatbikatı” adı verilen deniz tatbikatı, tahmin edilebileceği üzere
her iki ülke donanmasının harekât kabiliyetini ve koordinasyonunu geliştirmeye
matuftu. Donanma yetkililerinin açıklamalarında söz konusu tatbikatın oluşan
yeni tehditlere karşı hazırlık ve bununla birlikte dünya ‘barışına’ katkıyı
hedeflediği ifadeleri de unutulmadı. Ancak oluşan bu ‘tehdidin’ konvansiyonel
mi yoksa, zamanın getirdiği ‘olağandışı’ kabul edilen uluslararası terörizm,
yasadışı göçmen hareketlilikleri, çevre sorunları gibi yeni tehditler mi olduğu
konusunda açıklamada bir ifade yer almadı. Ancak burada dikkat çeken husus,
tatbikatın yapıldığı bölgenin, son dönemde uluslararası gerginliğe konu olmasıdır.
Çin: ‘Doğu ve Güney Denizi’
Çin’in bu
denizlerdeki konumu Doğu ve Güney Çin Denizi olarak adlandırılan iki farklı su
yolu ile bağlantılı. Ve Çin her iki su yolunda da çeşitli ülkelerle kıta
sahanlığı anlaşmazlığı yaşıyor. Bu su yollarına coğrafi tanımlama olarak ‘Çin
Denizi’ denmesinin tarihsel bir nedeni var ki, o da Çin’in özellikle Güneydoğu
Asya toprakları ve Hindistan’a kadar uzanan bir coğrafya ile sınırlı olmayıp
Doğu Afrika ve Ortadoğu’ya kadar genişleme gösteren tarihi ve ticari
ilişkileriyle ilintili. Bu minvalde, Çin gibi sadece coğrafi ve nüfus yoğunluğu
değil, kültürel ve ticari ürünler noktasında da kemmiyyeti tarih boyunca
dışardan gelen denizci ve tüccarların ülkeyi çevreleyen denizleri bu adlarla
anıyordu.
Rusya’yı Çin’e yaklaştıran Güney Çin Denizi Sorunu
Bu nedenle,
tatbikatla ilgili otoritelerin gündeme getirdiği yukarıda belirtilen klasik
söylemin ötesinde, söz konusu tatbikatın hem bölgesel hem küresel olarak ele
alınmayı gerektirecek bir gelişme olduğuna kuşku yok. Bu noktada, her iki ülke
donanmasının 2011 yılından bu yana gerçekleştirdikleri çeşitli tatbikatların
varlığına rağmen, özellikle Rusya’nın Güney Çin Denizi coğrafyasında ilk defa
deniz kuvvetleriyle ortaya çıkması önemli bir gelişme. Geçen yıl Japon
Denizi’nde yapılan tatbikatın ardından bu yıl iki ülke donanması güneye doğru
inerek genişleme gösterdi. Güney Çin Denizi’nde tatbikat boyutunda pratiğe
dökülen işbirliğinin siyasi boyutunda ise, Vladimir Putin’in bu ay başında
yapılan G-20 Zirvesi’nde Çin’in Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin kararını
kabul etmeyen duruşuna verdiği destek bulunuyordu.
Putin, açıkçası
bu açıklamasıyla bölge politikasına dahil olma işaretini gündeme taşıdı. Bununla
birlikte, Rusya’nın Pasifik kıyılarını çevreleyen denizlerdeki varlığını bir
‘büyük Rus çıkışı’ olarak değerlendirmek şimdilik mümkün değil. Bu noktada
Çin’in öncü aktörlüğüne eklemlenmiş bir Rusya’nın varlığı söz konusu. Rusya’nın
gerek ticaret ve yatırım, gerekse siyasi ve askeri işbirlikleri bağlamında
bölge ülkeleriyle ilişkileri sınırlı. Dolayısıyla Çin, tatbikatın
gerçekleştirildiği coğrafyanın özelliğini de dikkate alarak söylemek gerekirse,
uluslararası tahkim mahkemesinin aleyhine verdiği karar sonrasında bir
meşruiyet arayışı içerisinde. Bu tatbikat da bu sürecin bir parçası olarak
değerlendirilmelidir. Çin yönetimi, ABD’nin bölgede giderek artan varlığını
bölge barışı için bir sorun olarak telâkki ederken, Doğu Avrupa ve Karadeniz
bölgesinde ABD’yi karşısına almış bir Rusya’yla birlikte hareket etmesi de
kolaylaşıyor.
İdeolojiden Jeo-politiğe
Ancak son otuz
yıldaki gelişmeler ‘doğu’ ve ‘batı’da birbirine zıd ideolojik yapılaşmalar
çatışmacı bir yönelim arz etmiyor. Aksine, en azından şu veya bu şekilde, ekonomik
bağlamda benzer blok içinde yer aldıkları bile iddia edilebilecek ülkelerin,
güç temerküzünün her daim var olduğunun bir işaretidir. Geçmişte ideolojik
farklılaşmaya konu olan iki ülke 1992 yılından itibaren askeri alandaki
işbirliklerini geliştirirken kuşkusuz ki, Çin’in ekonomik kalkınmacı
politikalarının bir yansımasından öte bir anlam ifade etmiyor. Bu çerçevede,
iki ülke arasında 1992 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasından bu yana
Rusya Çin’in ‘savunma’ sistemlerinin geliştirilmesinde kaynak ülke konumunda. Rusya
son dönemde bu konumunu, enerji alanında işbirliği ile geliştirmeyi
hedeflerken, bunun arka plânında Pafisik’in batı kıyılarında ‘bağımsız’ bir
askeri bir varlık sergileyip sergilemeyeceğini söylemek şimdilik erken. Ancak
ABD’yle özellikle de Avrupa ile ilişkileri gergin bir dönem yaşayan Rusya’nın
batıyla olan ilişkisinde çıkış yolu olarak enerji gücünü devreye gündeme
taşıyarak doğuda bir açılım içinde olduğu, Çin’le yaptığı büyük çaplı enerji
anlaşmalarından anlaşılabilir. Ancak Rusya’nın doğu açılımında Çin’e
eklemlenmiş bir askeri varlığının Japonya-Güney Kore başta olmak üzere bölge
ülkeleri nezdinde olumlu bir algıya neden olacağını düşünmek de güç.
Asya Açılımları ve Tepkiler
Söz konusu
tatbikatın ABD’nin ‘Asya Yüzyılı’ projesiyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu Asya
bölgesinde etkinliğini artırmaya matuf yeni stratejik yönelimi bulunuyor. Bunun
karşısında kontra bir gelişme olarak, özellikle son beş yıldır Güney Çin
Denizi’nde egemenlik iddiaları noktasında yaşananlar ise, yakın geçmişte 2.
Dünya Savaşı sonrasında yeni ve belirsizliklerle dolu bir dönemin jeo-stratejik
açılımları olarak gündeme geldi. Bu çerçevede ABD’nin Japonya-Avustralya ve
ASEAN’a üye ülkelerle yaptığı askeri işbirlikleri ve tatbikatlar son dönemde
Güney Kore’nin de eklenmesiyle Çin’i kuşatıcı bir vecheye büründü. Çin, bu
‘anlaşmalar’ ve ‘tatbikatlar’ kuşatmasını kırabileceği ve karşı çıkış
yapabileceği belki de yegâne ülke Rusya. Bu bağlamda, kimilerinin aklına
geçmişten hoş bir seda olarak iki ‘eski’ komünist ülkenin ittifakı gibi bir
sonuç çıkartılabilir.
Bölge ülkeleri izlemede
Çin-Rusya
yakınlaşmasının askeri boyuta varması ve bunun hem doğu hem de güney Çin
denizinde uygulamaya geçirilmesi, yakın coğrafyadan uzak coğrafyaya doğru genişleyen
ülke yönetimlerince yakından izleniyor. Japonya, Avustralya, Hindistan’ın
ardından ABD’nin de gelişmeleri birlikte ele aldıklarını veya alacaklarını
düşünmek mümkün. Bununla birlikte, bu gelişmenin Güney Çin Denizi’ne artık
tekil ülke veya ülkeler olarak değil, aksine bir siyasi birlik olan ASEAN
tarafından nasıl algılanacağı ise sorunlu. Son dönemde yaşananlar çerçevesinde
ASEAN’ın siyasi birlik olduğunu ortaya koyacak stratejik bir hamle veya
politika geliştiremediği göz önüne alındığında birlik içindeki ülkeler, kayda
değer bir yapılaşma sergilemedikçe ve bölgesinde aktif bir rol almadıkça,
Çin-Rusya yakınlaşmasını edilgen bir şekilde izleyecektir. Bu ise, hemen yanı
başında gelişmekte olan siyasi ve de askeri birliğe karşı rolü bölge dışı
aktörlere havale anlamı taşıyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder