Mehmet Özay 17.08.2016
Endonezya Cumhuriyeti 71 yaşında.
Güneydoğu Asya topraklarında Pasifik Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazanan
ülkede bugüne kadar geçen süre, kendi kendini yönetebilmeyi öğrenme
denemeleriyle geçti. Uzun yüzyıllar bölgede varlığını sürdürmüş olan sömürgeci
Hollanda’nın, Japonların teslim olmasından çok kısa bir süre sonra yeniden ‘eski
topraklarını’ ele geçirme arzusu bir direnişle karşılaştı. Bu süreçte, savaşın
Avrupa cephesinde önemli yıkıma uğrayan Hollandalılar İngilizlerin desteğinde
Cava Adası’nda ve Sumatra’da Batavya, Surabaya, Semarang, Medan gibi önemli
şehirlere asker çıkartarak, Takımadalar topluluklarını sömürgeleştirmeye
kaldıkları yerden devam ettirme arzusundaydılar. Bu noktada, bir zamanların
‘Doğu Hint Adaları’ denilen topraklarda özgürlük mücadelesi kadar, uluslararası
çevrelerin bu bağımsızlığı ‘tanımada’, dönemin ABD yönetiminin rolü de göz ardı
edilemez. ABD için Takımadalar’ın bağımsızlığı sürecindeki müdahalenin
gerekçesi ise, kendi küresel siyasi ve ekonomi çıkarlarıyla bağlantılı olarak
komünizm tehdidi karşısında dönemin Amerikan ekseninin oluşturulmasında
Takımadalar’ın vazgeçil/e/mezliğinde yatar.
Ordu
ve toplumsal hareketler
Bu süreçte, düzenli ordunun imkânsızlığı
karşısında, öne çıkan ‘düzensiz’ silahlı birlikler verilen mücadelede rol
oynadı. Bu rol, söz konusu bu düzensiz yapılardan bir bölümünün, 17 Ağustos
1945’de birer siyasetçi olarak bağımsızlık ilânı için henüz hazır olmadığı anlaşılan
Sukarno ve yardımcısı Hatta’yı bizzat radyo binasına getirip ‘iki cümlelik’ bağımsızlık
bildirgesini okutmalarıyla çarpıcı bir yön içerir. Bununla birlikte, ilânının
uluslararası arenada tanınması için 1949 yılının beklenmesi gerekti.
Düzensiz birliklerin varlığı, bir süre
sonra düzenli orduya evrilmesiyle devam ederken, ordu bağımsızlık öncesi
süreçten devraldığı rolü, ülke siyasal gündemini belirleyecek şekilde bugüne
kadar korudu. Bu bağlamda, bağımsızlık öncesinin kendi başlarına hareket eden söz
konusu silahlı grupların rolü ile, bağımsızlık sonrasında doğan ‘ordu’nun
bugüne kadar ki siyaset üzerindeki tesirinde bir tür benzerlik olduğu
söylenebilir. Bunun yanı sıra, kahir ekseriyeti Müslüman olan Adalar topluluklarınca
verilen özgürlük mücadelesinde milliyetçilikle İslamcılığın iç içe geçmesi
kadar, sömürge eğitimi nedeniyle ve kimi toplumsal unsurların girişimleriyle
komünist ideolojinin yeşerdiği geniş Endonezya toplumunda siyasi yönetim bugüne
kadar bu siyasi ve toplumsal güçlerin mücadelesine de konu oldu.
Bağımsızlık
düşüncesine giden yol
Batılı güçlerin bölge üzerindeki siyasi
tasarımlarının yanı sıra, Takımadalar toplumlarının bağımsızlık çabalarının
modern anlamda ortaya çıkmaya başlaması yirminci yüzyılın başlarına kadar geri
gider. Birinci dünya savaşı sonrasında günlük yayın organlarının
yaygınlaşmasıyla bağımsızlık düşüncesi görece geniş kitlelerce paylaşıldı.
Örneğin, ‘Soeara Atjeh’ adlı yayın organında ‘İslam ve Milliyetçilik’ başlığı
altında ele alınabilecek yazıların yer alması coğrafi olarak Takımadalar’ın en
batısı ile aynı dönemlerde merkezi oluşturan Java Adası’ndaki yaklaşımların
benzerlik taşıdığını ortaya koyuyor. Hollanda sömürge okullarında öğrenim gören
ve süreçte ülkenin aydınlarını oluşturacak kişilerin Avrupa’daki devrimlerden
hareketle milliyetçilik ve komünizm akımından etkilenmeleri, bölgenin asli
unsurlarından İslamcı perspektifle birlikte bağımsızlık yolunda siyasi ideolojiler
olarak yer aldı. Bu ideolojilerin kurumsal karşılığı ise, İslamcılığın Masyumi
partisi; milliyetçiliğin Endonezya Milliyetçi Partisi; komünizmin de Endonezya
Komünist Partisi ile karşılığını buldu.
Model
arayışında Türkiye faktörü
Bölge Müslümanlarının dışarlıklı ve
sömürgeci ticari tekel karşısında varlık göstermenin somut adımı olarak ‘Sarekat
Islam’ı kurmaları ve bu mücadelenin zamanla Masyumi adıyla bir siyasi partiye
evrilmesi önemli süreçlerden sadece biridir. Bölge halkının, aydınlarının ve
hocalarının özgürlük mücadelesindeki rolleri ile bu süreçte Türkiye’deki
gelişmelerin de şu veya bu şekilde bir tesiri bulunuyor. Bu bağlamda, ‘genç’
Türkiye Cumhuriyeti’nin lideri Kemal Atatürk’ün basın yayın organları kadar posterlerinin
evlere kadar girmesi; Atatürk ve Enver Paşa’nın ‘Soeara Islam’ gibi basın
organlarında da görüldüğü gibi bazı yayınlara konu olması; Ziya Gökalp, Halide
Edip Adıvar’ın yazılarının Sukarno gibi geleceğin devlet başkanınca okunması
nasıl bir devlet yapısının ortaya çıkacağına dair ipuçları verir.
Ülkenin nasıl bir siyasi model üzerine
oturtulacağı meselesinde ‘cumhuriyet’ ile ‘federalizm’ arasındaki fark, ülkenin
kurucu figürlerinin yaklaşımıyla, sömürgeci gücün Takımadaları siyasi bir yapı
olarak kendine organik olarak bağlı kılma arasındaki mücadeleye denk gelir. Karanın
Cumhuriyet lehinde oluşmasında, özellikle Sukarno’nun yukarıda zikredilen
isimlerin eserlerine ve ideolojilerine dair eserleriyle ilgili hapiste yaptığı
okumaların kayda değer bir yeri vardır. İlk gençlik yıllarından itibaren
milliyetçi bir damara sahip olan Sukarno’nun bu ideolojik yapılaşma süreci
kadar, halk katmanlarında da Türkiye’deki bağımsızlık ve devamındaki süreç
sembolik karşılığını Atatürk’ün posterlerinin evlerin duvarlarında asılı
olmasıyla bulur.
Panca
Sila: İdeolojik Temel
Yukarıda zikredilen ve geniş adalar
topluluğunu birleştiren Cumhuriyet’in temel ilkeleri, yine Sukarno’nun ‘Türkiye
okumaları’nı yansıtacak şekilde ‘beş ilke’, yani Panca sila’da karşılığını
bulur. Hukuki, siyasi, ekonomik, sosyal kalkınma ve plüralizme vurgu yapan bu
ilkeler ‘ten Tanrıya inanç’, ‘milliyetçilik’, ‘adalet’, ‘temsili demokrasi’ ve
‘refah devleti’ne işaret eder. Ve bu ilkeler anayasanın değiştirilmesi teklif
edilemeyecek maddelerini oluşturur. Bu anlamda panca sila, Sukarno’nun,
sömürgeci yönetim altında geçen gençlik yıllarında toplumun farklı kesimlerinde
karşılık bulan tek Tanrıcı, milliyetçi ve sosyalist akımların biraraya getiren
bir ilkeler dizinidir.
Farklı toplum kesimlerini biraraya
getirmeyi hedefleyen, bu anlamda ulusal bir moral değerler bütünü kabul edilen
panca sila, ülkenin temel ideolojisi olarak ortaya çıkmış ve bugüne kadar
varlığını korumuştur. Bu ideolojik temellendirme, bağımsızlık öncesi süreçte
çeşitli siyasi faaliyetleriyle dikkat çeken grupların, yeni devletin ideolojisi
belirlemede içine girdikleri rekabet sürecinin bir ürünüdür. Bu çerçevede geniş
kitlelerin dini inançlarının Müslümanlıkla buluşmasına rağmen, bir İslam Devleti
düşüncesi pratiğe geçirilmez.
Ordudan
Reforma
Ancak aradan geçen süreçte, meclis
varlığı, İslamcı partinin yasaklanması ve meclis varlığının kontrol altına
alınması ve darbe Sukarnolu yılların özetidir. Darbeyle yerine gelen
üniformasını çıkartıp sivil kıyafeti giyen general Suharto otuz iki yıllık
iktidara damgasını vurdu. 1998’de baş gösteren halk ayaklanması ile siyasi ve
sivil hayatın yeniden düzenlenmeye başlandığına tanık olundu. Adına ‘reform’
denilen bu sürecin ilk beş yıllık bölümü geçici başkanlık yapan Prof. Dr.
Habibie; ülkenin dini/sivil organizasyonlarından Nahdat’ul ulama’nın da yöneticiliğini
yapmış olan, liberal İslamcı olarak da bilinen Abdurrahman Vahid ve Sukarno’nun
kızı Megavati’nin başkanlığına konu oldu. Ardından, yukarıda zikredildiği üzere
askerin ülke siyasetindeki başat rolüne gönderme yapacak şekilde, başkanlık iki
dönem yani on yıl boyunca eski bir general Susilo Bambang Yudhoyono taşındı.
1998’den sonra başlayan ve aradan geçen on beş yıla rağmen, reform sürecinde ne
kadar ilerleme sağlanabildiği bir soru işareti. Bugün iktidarın başında mevcut
köklü siyasi partiler içerisinde kayda değer rol almamakla beraber yerel
yöneticilik tecrübesiyle halkın teveccühe mazhar olmuş Joko Widodo bulunuyor.
Bağımsızlığın kutlandığı bugünlerde Jokowi ülkenin temel ilkelerine yani panca
sila’ya atıfta bulunurken reformları hayata geçirmekle meşgul olmayı da göz
ardı etmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder