Mehmet Özay 14 Eylül 2015
Singapur’da
Genel Seçimler geçen Cuma günü yapıldı. 2.460.977 kayıtlı seçmen, 29 seçim
bölgesinden 89 milletvekilini seçtiği seçimlerde ‘anormal’ bir durum yaşanmadı.
56 yıldır Singapur’u yöneten Halkın Eylem Partisi (PAP), genel oyların %70’ini
aldı ve 89 milletvekilliğinden 83’ünü kazanarak yoluna devam ediyor. Muhalefet
ise, 2011 yılındaki genel seçimlerdeki ülke siyasal yaşamına yeni bir soluk
getireceği olasılığını ortaya koyan çıkışını ise sürdüremedi. Bunun göstergesi,
muhalefetin parlamentoda altı milletvekili ile temsil edilmesinde ortaya
çıkıyor. Bundan daha önemlisi ise genel oylarda yaşadığı düşüş. İktidar partisinin,
2011 seçimlerinde %60’a kadar düşen oylarını bugün %70’e çıkarması, muhalefet
partisi liderlerinin üzerinde düşünmesi gereken bir konu. Oysa muhalefet
2011’deki çıkışıyla, geniş kesimlere ada siyasetinde ‘iki partili’ sisteme
geçilebileceği sinyalini vermişti. Bu seçim, Çin’den başlayarak, aralarında
Singapur’un da olduğu bölge ülkelerinde yaşanan ekonomik daralmanın Singapur
halkının siyasi kararında bir etkisi olmadığı sonucunu doğuruyor. O zaman PAP’ı
yeniden güçlü bir konuma taşıyan faktörler neydi diye sormak gerekiyor.
Bunlardan ilki Lee Kuan Yew (LKW) faktörü; ikincisi de, hükümetin 2011 sonrası uygulamaya
koyduğu politikalardır.
Kuşkusuz ki
bu seçim, geçen Mart ayında vefat eden ülkenin kurucu babası, İngilizlerin
özerk yönetim hakkı tanıdığı 1959’dan bu yana ülkeyi yöneten Halkın Eylem
Partisi’nin (PAP) kurucusu ve 31 yıl başbakan olarak görev yapan LKY’ın
gölgesinde yapıldı. Bununla, iki hususa vurgu yapmak istiyorum. İlki, genel
seçimlerin normal şartlarda 2017’de yapılması gerekirken erkene alınmasının
LKY’un vefatıyla doğan veya oluşturulan ortam. Buna bir de bu yıl ülkenin
kuruluşunun ellinci yılı olmasının getirdiği bir diğer boyutu da eklemek
gerekir. PAP, ülke siyasal yaşamında başat bir rol oynamakla birlikte, son
seçimlerde oylarındaki tedrici düşüşün yol açtığı bir iç dirençten söz etmek
mümkün. Başbakan Lee Hsion Loong ve hükümet açısından bu direncin
gösterilebileceği en iyi zaman diliminin, verilen ‘erken seçim’ kararında
ortaya çıktığı üzere, içinde bulunduğumuz yıl olduğu anlaşılıyor. Mart’tan bu
yana LKY kimliği üzerinde inşa edilen ‘Singapur ulusalcılığı ve kalkınmacılığı’
olgusu ile küçük bir ada ülkesi olmaklığa rağmen, yarım asra varan siyasi
bağımsızlık bu direnişin saç ayaklarını oluşturuyor. Yukarıda da ifade ettiğim
üzere, iktidar partisinin seçimden genel oylarını artırarak çıkması, kimi
yorumcuların da ileri sürdüğü üzere Singapurluların “LKY faktörüyle” hareket
ettiklerini ortaya koyuyor.
İkinci
faktör, yani PAP hükümetinin 2011 seçimleri sonrasında, muhalefetin aldığı oyun
temsil gücüne yansımamasına rağmen, doğurduğu siyasi ve toplumsal baskı
karşısında geri çekilme değil, aksine muhalefetin görüşlerini hayata geçirmeye
matuf politikalar izleme becerisini hayata geçirmesi oldu. Bu noktada, 2011’de
neler yaşandığını hatırlayalım. O dönem, parlamentodaki 87 milletvekilliğinden
80’ini PAP kazanmasına rağmen, İşçi Partisi’nin (İP) 7 milletvekilliği
kazanması epeyce bir ses getirmiş ve İP lideri Low Thia Khiang bir zafer
edasıyla sahneye çıkmıştı. İP, o seçimlerde bir seçim bölgesindeki tüm
milletvekillerini kazanmasıyla destekçileri nezdinde güven kazanırken, iktidar
çevrelerini de, yeni bir siyasi muhalefet olgusuna karşı politikalar geliştirme
zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmıştı.
2011
seçimlerinin ardından Ada ülkesinin öne çıkan sorunları konut açığı, yüksek
yaşam standardı ile zengin-fakir arasında doğan uçurum, eğitim ve göçmen
işçilerdi. PAP’ın, seçim öncesi politikalarında değişikliğe gitmesini salt
İP’nin parlamentodaki sadece 7 milletvekilinin varlığına bağlamak yanlış.
Burada hükümet üzerinde, önemli bir toplumsal baskının hissedildiğini
vurgulamak gerekir. Ortaya çıkan bu baskı, hükümeti geri çekilmeye değil, bu
toplumsal sorunlar üzerine muhalefetin kurguladığı şekilde politikalar üreterek
gitmek oldu. Seçim sonrasında İP genel başkanının “Hükümet politikalarında U
dönüşü yaptı” açıklaması, bunu en veciz bir şekilde ortaya koyuyor. Bu
bağlamda, son beş yıla bakıldığında, ülke muhalefetinin oylarında bir azalma
görülse de, genel siyaset anlamında yapıcı muhalefet rolü oynayarak hükümete
yol gösterdiği söylenebilir.
Bu noktada,
LKY faktörü üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Çünkü bugün halen Singapur
siyasetinde belirleyici bir rol oynuyor. Normal şartlarda 2017 yılında
yapılması beklenen genel seçimlerin iki yıl önceye alınmasının 1959 yılından bu
yana ülkeyi yöneten PPP hükümeti açısından makul bir sesebi var. O da, geçen
Mart ayında ülkenin ve partinin kurucu babası LKY’ın vefatıyla ortaya çıkan
Singapur ulusalcılığı bağlamındaki gelişmeler. Neredeyse hayatının son dönemine
kadar ülke siyasetinde etkinliği hissedilen LKY, Ada siyasetinin ayrışmaz bir
parçası haline geldi. Batı’nın, özellikle 1980’lerden itibaren gelişme gösteren
ve neredeyse tüm dünyada etkisi hissedilen liberal demokratik değerlere
‘Asyalılık değerleri’ ile karşılık veren bir lider olduğunu hatırlayalım. Batılılaşmış
üçüncü dünyalılar arasında ‘Asyalılığın’ bir tür aşağılık kompleksi gibi
algılanmasının önüne geçecek yeni bir formülasyon olarak değerlendirilebilecek
bir potansiyeli içinde taşıyordu. Araştırmaya konu alacak denli geniş bir alan
olan ‘Asyalılık değerleri’nin, Batı’nın özgürlükler noktasındaki çıkışlarını
dizginleyen yönüyle öne çıktığı da bir gerçek. LKY’ın, Batılı yazarların
‘otoriter/diktatör’ minvalli eleştirilerine kulak asmadan, geliştirdiği
‘teknokratik otoriterleşme’ olarak adlandırılan sistem, yarım yüzyılı aşkın bir
süredir Ada siyasetine yaşam vermeye devam ediyor. 2011 seçimlerinin ve de
LKY’ın vefatının ardından, bölge ülkelerinin bazılarında görülen çoğulcu
siyasetin toplumsal karşılığının Singapur’da da bir yeri olur mu sorusu da
şimdilik rafa kalkmış oldu. Geçen haftaki seçimler de kurduğu partinin Ada
siyasetinin yakın gelecek için yegâne aktör olduğunu ortaya koyuyor. Avustralyalı siyaset bilimci Michael
Barr’ın ifadesiyle söyleyecek olursak, Singapur halkının kahir ekseriyeti
özgürlükler bağlamına yakınlaşması değil, aksine maddi kazanımları koruma yollu
bir seçenek üzerinde durdukları görülüyor.
Bununla
birlikte LKY’ın Ada toplumunda düzenli ve disiplinli bir toplum yaşamının tesisinin de bununla bağlantılı bir yanı var.
Bu noktada LKY’u bir siyasi hareketin lideri olmaksının ötesinde, bir ideolog
olarak ortaya koymak yanlış olmayacaktır. Ekonomik kalkınma, sol/sosyalist bir
gençlik döneminin ardından, Ada’nın ekonomik kalkınması ve siyasi
bağımsızlığını hangi temeller üzerine bina edeceğine sıra geldiğinde asli
köklerine, yani Çin bağlamına oturtulacak bir ‘etik’ söyleme yöneldiği,
yönelmek zorunda kaldığı görülür. Ailevi bağlar etrafında bir toplumsal düzen
inşasının öne çıktığı ve bunun siyasi ayağını PAP’ın oynadığı yapılaştırıcı bir
figür.
İşin ekonomi
boyutuna gelince, defaatle dile getirdiğimiz üzere, Ada ekonomisinin bir mucize
olarak algılanmamalı. Aksine bir başka Ada ülkesi İngiliz Krallığı’nın Avrupa
tecrübesini, 1819’dan itibaren Güneydoğu Asya’nın tam ortasındaki bu Ada’da
uygulamaya geçirmesinin tarihsel bir yönlendiriciliği oldu. Dönemsel
çatışmalar, sosyal ve kültürel dengeler vs. gibi unsurlarla bu ekonomik yapının
aşındırılabileceği gibi yönelimlerden de söz edilse de, Singapur tabiri caizse
‘raydan’ hiç çık/artıl/madı.
Niçin
bunları zikrettiğime gelince... Ada’da erken seçim, oluşan bu yapıyı
sürdürebilir kılma adına LKY sonrası geçiş dönemini en az zararla geçiştirmenin
bir yolu olarak gündeme geldi. İşçi Partisi kadar, irili ufaklı sivil örgütlenmeler
ve bunların siyaset alanına yansıyan yaklaşımlarının Singapur kurulu düzeni
üzerinde beklenmedik tesirleri şüphesiz ki sürekli gündemde oldu. Daha
Singapur’un Malaya Federasyonu ile kuruluş sürecindeki başat ideolojik
çatışmalarda izlendiği üzere, Ada küçük de olsa, dinamik bir Çin nüfusunun
kendi içindeki etnik-dilsel ayrışmasının da getirdiği bir ideolojik
kamplaşmanın mücadelesine tanık olunmuştu. O dönemin liderlerinin çocukları ve
torunları bugün PAP ve İP ile diğer alternatif sivil-politik yapılaşmalar
içinde yer alıyorlar.
Ada
ülkesinin kurucu babası LKY’ın vefatının ardından yapılan seçimler mevcut
sisteme verilmiş bir onay anlamı taşıyor. 2011 yılında yapılan seçimde İşçi
Partisi’nin serilediği görece başarı karşısında, LKY hayal kırıklığını ifade
etmekten çekinmemiş ve kurduğu sistemin Singapur için en iyisi olduğunda ısrar
etmişti. LKY hayatta olsaydı, ‘Ben size söylemiştim. Değil mi?’ yönlü bir yaklaşım
sergileyeceğinden kimsenin kuşkusu yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder