27 Nisan 2014 Pazar

Obama Ziyareti ve Malezya-ABD İlişkileri /Obama Visit and Malaysia-the US Relations

Mehmet Özay                                                                                                                   26 Nisan 2014
ABD Başkanı Barack Obama’nın geçen yıl Ekim ayında yapması plânlanan Güneydoğu Asya gezisinin ertelenmesinin ardından söz konusu gezi bugünlerde gerçekleştiriliyor. Bu çerçevede Japonya, Güney Kore’den sonra Malezya’ya geçecek olan Obama’nın ziyaretinin ikili ilişkiler kadar, Doğu ve Güneydoğu Asya’nın güvenlik ve jeostratejik bağlamını ilgilendiren önemli görüşmelere konu oluyor. Başkan Obama’nın ziyaretinde üçüncü durak Malezya. Bugün, yani Cumartesi günü  Kuala Lumpur’da olması beklenen Obama’nın temasları üç gün sürecek. Hiç kuşku yok ki, Lydon B. Johnson’un 30-31 Ekim 1966 tarihlerinde gerçekleşen ziyaretinin ardından bir ABD Başkanı’nın ilk ziyareti olması bağlamında önem taşıyor.

Barack Obama, Parlamento Meydanı’nda resmi törenle karşılanacak ve sultan tarafından kabul edilecek. Ayrıca, ABD Büyükelçiliği’nin yanı sıra Ulusal Cami’yi de ziyaret edecek olan Obama, Başbakan Necib Bin Razak’la Putrajaya’da resmi görüşmeler yapacak. Öte yandan, Obama, önemli kalkınma projelerinden biri olan ‘siber caya” (cyberjaya)’da Malezya Küresel Motivasyon ve Yaratıcılık Merkezi”nin açılışını yapacak. Obama, ASEAN Genç Liderler temsilcileriyle de biraraya gelecek. Obama’nın ziyaret edeceği belirtilen Ulusal Cami’de dün Cuma namazı sonrasında Hizbut-Tahrir’e mensup yaklaşık yüz kişilik bir grubun protesto gösterisi vardı. Obama’nın camiyi ziyaretine izin verilmemesini söyleyen grup, pankartlar ve sloganlar eşliğinde Obama ve Başbakan Necib Bin Razak’ı protesto etti.

Yaklaşık yarım yüzyıl sonra gündeme gelen bu ziyaretin sembolik önemine kuşku yok. Buna ilâve olarak, bölge ekonomisinde kayda değer bir yeri olan ve petrol, palmiye yağı, kauçuk gibi endüstriyel hammadde ürünlerinde sürekli yenileşmeler kaydeden, eğitim ve teknoloji alanlarında yatırımlarla dikkat çeken Malezya’nın ABD ile ilişkileri sıkılaştırma bağlamı da en azından Malezya yönetim çevrelerinde konuşulan önemli konuların başında geliyor. Malezya G-20 grubu içinde yer alırken, 2015 yılında ASEAN dönem başkanlığını üstlenmesi ile de ABD için bölgege vazgeçilmez bir stratejik partner önemi kazanıyor. Bu özellikle dikkate alındığında söz konusu bu ziyaret, iki ülke ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Ki bunun somut göstergesi ‘kapsamlı işbirliği anlaşması’nın imzalanması olacaktır. Her iki ülkenin beklentileri, iki ülke işbirliğinin bölge üzerinde ne gibi etkileri olacağı konusunu ortaya koymadan önce, Malezya-ABD ilişkilerinin askeri, ekonomik ve eğitim alanlarına modern bakmakta fayda var.

Bağımsızlık öncesinde Malaya Komünist Partisi’ne karşı verilen mücadelede, 1963-66 yıllarında Endonezya ile yaşanan ve ‘Confrontation’ adıyla bilinen Malay dünyasındaki ‘Soğuk Savaş’da ABD Malezya’nın yanında yer alıyordu. 1966 yılında ise Johnson’un ziyaretine konu olan 1966 yılında ise ABD bu sefer Vietnam Savaşı çerçevesinde Malezya topraklarını lojistik destek talebi karşılığını buluyor ve Güney Vietnam ordusu Malezya’da eğitim görüyordu. 2000’li yıllara gelindiğinde ise ‘uluslararası terör’ başlığıyla gündeme gelen küresel güvenlik oluşumunda Malezya ABD’nin yanında yer alıyordu. Bunun somut girişimi ise dönemin Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed’in ABD Başkanı George W. Bush’la Washington’da görüşmesidir. İki ülke askeri işbirliğinin en bildik yönü ise, Malezya ordusunun uluslararası barış gücüne verdiği destekte ortaya çıkar. Son dönemde ise ABD’nin bölgedeki 7. Filosu’na bağlı gemilerin Malezya limanlarına giderek artan sayıdaki ziyaretleri dikkat çekiyor.

İşin ekonomik boyutunda ise, Malezya’nın özellikle 1980’li yıllardan bu yana gündeme gelen kalkınma hamlesinde ABD şirketlerinin yatırımları mevcuttur. Buna paralel olarak bir zamanlar ABD, Malezya’nın en büyük ticaret ortağı olduğu da vakidir. Malezya’nın kalkınma süreçlerinde ihtiyaç duyduğu nitelikli insan işgücünü oluşturmada, devlet desteğiyle ABD’de binlerce öğrencinin öğrenim görmesi kayda değer bir noktadır. Her ne kadar Dr. Mahathir Batı değerlerini yüksek sesle eleştiren ve ‘Doğu Politikası’ (Look East Policy)’nin uygulayıcısı olarak bilinen bir lider olsa da, endüstri ve teknolojik yeniliklerin ülkeye taşınmasında ABD üniversitelerenin katkısıdı yadsımadığını bizzat yönlendirdiği eğitim politikalarıyla ortaya koydu.

Peki Obama’nın ziyareti, yukarıda kısaca değinilen ilişkileri hangi yönde etkileyecek? Hiç kuşku yok ki, Malezya önemli bir tarihi dönemeçten geçiyor. Hem iç politika ve ASEAN, hem de kaçınılmaz olarak bölgedeki Çin faktöründen neşet olan açılımlar/sorunlar bağlamı dikkat çekiyor. Malezya iç siyasetinde 1999 yılından bu yana etkin olan ve muhalefet lideri Enver İbrahim’in öncülüğünü yaptığı ‘reform’ sürecinin en son geldiği nokta 5 Mayıs 2013 seçimlerinde muhalefetin genel oyların %52’sini, 57 yıldır iktidarda olan Ulusal Cephe’nin ise %48’ini alması dolayısıyla Başbakan Necib Bin Razak’ın Obama’dan siyasi destek talebini zorunlu kılıyor. Bunda hiç kuşku yok. Kaldı ki, 5 Mayıs seçimleri sonrasında hükümet seçimin meşruiyetini ilân ederken, Obama’nın o dönemde telefonla tebrik mesajına’ güçlü bir atıfta bulunuyordu. Bu ziyaret, Obama’nın Malezya hükümetine verdiği ‘siyasi desteğin’ bir göstergesi olarak yorumlanacaktır. Seyahat öncesinde muhalefet kanadında ise, Obama’nın Enver İbrahim’le görüşebileceği bir ‘heyecana’ vesile oldu.

Ancak kısa bir süre önce yapılan resmi açıklamada, Obama’nın muhalefet lideriyle görüşmeyeceği büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Bizzat Enver İbrahim’in yaptığı açıklamada, “şayet bu görüşme gerçekleşseydi, hakkımda verilen mahkumiyet kararında önemli bir değişiklik olabilirdi” sözü hayal kırıklığını açıkça ortaya koyuyordu. Muhalefeti biraz olsun rahatlatan husus ise, zamanında Myanmar muhalefet lideri Suu Kyi ile de görüşmeler yapan Susan Rice’ın muhalefetten bazı isimlerle biraraya gelmesi beklentisi. Sadece Enver İbrahim’in mahkumiyeti değil, Malezya’nın iç politika ve toplumunda tartışılan. Dini azınlık grupları, ifade ve göstergi özgürlüğü vb. ‘sivil alanlarda’ da bazı sıkıntıların duyurulması konusunda bir çaba var. Malezya hükümeti bu ‘açığı’ görmüş olmalı ki, ABD Başkanı’nı memnun etme adına 2012 yılında kabul edilen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın toplantılardan 10. Gün önce ilgili otoritelerin bilgilendirilmesi aksi halde 3500 Dolar para cezasını öngören 9. Maddesi’ni kaldırma kararı aldı. Obama’nın Kuala Lumpur’a gelmesinden bir gün önce alınan bu karar ABD tarafına olumlu bir mesaj olarak yansıtılacaktır. Uzun yıllardır, özellikle Amerika’da ‘demokratikleşme’ sorunlarıyla anılan Malezya, Dr. Mahathir Muhammed’in içi her ne kadar pek doldurulmamış olsa da, ‘Asyalılık değerlerine’ yaslanan politik yaklaşımı, ABD başta olmak üzere Batı’dan gelecek ‘demokrasi dersi verme’ çabalarının hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğine vurgu yapıyor. 

İç politikada yaşanan sıkıntılara rağmen, Malezya ekonomisinin neredeyse her yönüyle dinamik yapısı ABD’yi cezbeden bir öneme sahip. Bu ilişkinin teknoloji ve endüstriyel yatırım ayağında ABD kökenli ulus-aşırı şirketlerin varlığı ve Malezya ekonomisinin 2020’de gelişmiş ülke düzeyine ulaşma çabası bu ilişkinin artarak devam edebileceğini ortaya koyuyor. Bu bir tür standart ekonomi ilişkisinin ötesinde, ABD’nin yaklaşık dört yıl önce gündeme getirdiği Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA) konusunda Malezya yönetiminin çekincelerini ortadan kaldırmaya yönelik çaba olacak. Geçen yıl sonunda imzalanması plânlanan ancak başta Malezya olmak üzere diğer bazı ülkelerden de çeşitli nedenlerle ‘reddiye’ gören bu anlaşma konusunda bir kesin görüş birliği sağlanması beklenmiyor. Üye on iki ülkede muhalefet gösteren yönetimlerden farklı olarak Malezya yönetimini bu anlaşmaya mesafeli durmasına neden olan önemli konular var.

Örneğin, ülkedeki ‘Adalet’ adlı önemli bir sivil toplum örgütünün kurucuus ve başkanı Dr. Chandra Muzaffer’in açıkça ortaya koyduğu üzere “mali düzenlemeler, anlaşmazlıkların çözüm yolları, sağlık sistemindeki düzenlemeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerle ilgili yaklaşımlar ve özellikle de Malezya’nin toplum yapısının bir uzantısı olarak ‘bumiputra’, yani ağırlıklı olarak Müslüman Malayların ve bazı yerli azınlık toplulukların ekonomik çıkarlarını gözeten yasalara muhalif maddelerin varlığının Malezya’nı kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Diğer maddeler bir yana, ‘Bumiputra’ haklarından vazgeçilmesi, Malezya yönetiminin siyasi ve de toplumsal yapısında derin değişimlere yol açacağından, kesinlikle kabul edilmesi mümkün değil. Çünkü buna henüz Malezya hükümeti ve toplumu zihinsel ve psikolojik olarak hazır değil. Malezya’nın TPPA bağlamındaki yaklaşımının danışmanları vasıtasıyla Obama’ya aktarılmış olması, Obama’nın konuyu masaya getirmeyeceği anlamı taşımıyor elbette. ABD tarafı, Malezya’nın çekincelerini ortadan kaldırma yönünde bir gayreti olacağına kuşku yok. Ancak nihayetinde, her iki taraf da konuyu zamana yaymayı tercih edecektir. Kendisiyle görüştüğümüz, Uluslararası ve Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (ISIS) araştırmacılarından Elina Nur’un da vurguladığı üzere, yıllar once Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği’nin (APEC) kuruluşu aşamasında da dönemin Başbakanı Dr. Mahathir’in önemli çekinceler öne sürmekle birlikte, nihayetinde bu uluslararası kurumun bir üyesi olması TPPA görüşmelerinde de benzer bir sürecin işleyeceğini akla getiriyor.

Ancak Başkan Obama’nın, ‘kırılgan bir psikolojik’ yapıya sahip Malay algısını da zorlamayacağını düşünmek güç değil. Bunun yerine, ABD’nin Asya’da dengeleri yeniden kurma projesine paralel olarak Malezya’yı giderek artan bir şekilde ‘güvenlik şemsiyesi’ altına alma talebi de o denli olumlu tepki görecektir. Bu şemsiyenin varlığını Malezya için zorunlu kılan kuşkusuz ki, Güney Çin Denizi’nde şu ana kadar sesi hiç çıkmamakla birlikte hak iddia eden ülkelerden birinin Malezya olmasıyla bağlantılı. Bu süreçte Malezya yönetimi, ikili ilişkilerde özellikle de ticaret ve yatırımlar noktasında önemli işbirliğine sahip olduğu Çin’le karşı karşıya gelmemek adına bölgedeki gelişmeleri şimdilik izlemekle yetiniyor. Ancak Güney Çin Denizi’ndeki Adalar’ın jeo-politik ve de jeo-ekonomik potansiyeli, Malezya için vazgeçilebilir bir nitelik arz etmemesi de ABD öncülüğünde bir ‘güvenlik şemsiyesi’ne ihtiyaç duymasını zorunlu kılıyor. 2013 yılı Şubat-Mart aylarında Sabah Eyaleti sahillerinde karaya çıkan birkaç yüz kişilik silahlı grubun saldırısında, akabinde 8 Mart’ta ulusal havayolu şirketi (MAS)’a ait bir uçağın kaybolması başta olmak üzere, Malezya’nın bölgenin insan trafiği, kaçakçılık, korsanlık gibi güvenlikle şu veya bu şekilde ilintili sorunlarının halli için ABD ile işbirliğini artırmada pozitif bir yaklaşım sergileyecektir.


Obama’nın ziyareti Malezya hükümetine moral destek kadar, ekonomik ve de güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesine zemin hazırlayacaktır. Öte yandan, Malezya’nın kadim bölgesel komşusuz Çin’le arasını açmamak için de iki güç arasında ‘denge’ politikası izleyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder