Mehmet Özay 26 Nisan 2014
ABD Başkanı Barack Obama’nın geçen yıl Ekim ayında yapması plânlanan
Güneydoğu Asya gezisinin ertelenmesinin ardından söz konusu gezi bugünlerde gerçekleştiriliyor.
Bu çerçevede Japonya, Güney Kore’den sonra Malezya’ya geçecek olan Obama’nın
ziyaretinin ikili ilişkiler kadar, Doğu ve Güneydoğu Asya’nın güvenlik ve
jeostratejik bağlamını ilgilendiren önemli görüşmelere konu oluyor. Başkan
Obama’nın ziyaretinde üçüncü durak Malezya. Bugün, yani Cumartesi günü Kuala Lumpur’da olması beklenen Obama’nın
temasları üç gün sürecek. Hiç kuşku yok ki, Lydon B. Johnson’un 30-31 Ekim 1966
tarihlerinde gerçekleşen ziyaretinin ardından bir ABD Başkanı’nın ilk ziyareti
olması bağlamında önem taşıyor.
Barack Obama,
Parlamento Meydanı’nda resmi törenle karşılanacak ve sultan tarafından kabul
edilecek. Ayrıca, ABD Büyükelçiliği’nin yanı sıra Ulusal Cami’yi de ziyaret
edecek olan Obama, Başbakan Necib Bin Razak’la Putrajaya’da resmi görüşmeler
yapacak. Öte yandan, Obama, önemli kalkınma projelerinden biri olan ‘siber
caya” (cyberjaya)’da Malezya Küresel Motivasyon ve Yaratıcılık Merkezi”nin
açılışını yapacak. Obama, ASEAN Genç Liderler temsilcileriyle de biraraya
gelecek. Obama’nın ziyaret edeceği belirtilen Ulusal Cami’de dün Cuma namazı
sonrasında Hizbut-Tahrir’e mensup yaklaşık yüz kişilik bir grubun protesto
gösterisi vardı. Obama’nın camiyi ziyaretine izin verilmemesini söyleyen grup,
pankartlar ve sloganlar eşliğinde Obama ve Başbakan Necib Bin Razak’ı protesto
etti.
Yaklaşık yarım yüzyıl sonra gündeme gelen bu ziyaretin sembolik önemine
kuşku yok. Buna ilâve olarak, bölge ekonomisinde kayda değer bir yeri olan ve
petrol, palmiye yağı, kauçuk gibi endüstriyel hammadde ürünlerinde sürekli
yenileşmeler kaydeden, eğitim ve teknoloji alanlarında yatırımlarla dikkat
çeken Malezya’nın ABD ile ilişkileri sıkılaştırma bağlamı da en azından Malezya
yönetim çevrelerinde konuşulan önemli konuların başında geliyor. Malezya G-20
grubu içinde yer alırken, 2015 yılında ASEAN dönem başkanlığını üstlenmesi ile
de ABD için bölgege vazgeçilmez bir stratejik partner önemi kazanıyor. Bu
özellikle dikkate alındığında söz konusu bu ziyaret, iki ülke ilişkilerinde bir
dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Ki bunun somut göstergesi ‘kapsamlı
işbirliği anlaşması’nın imzalanması olacaktır. Her iki ülkenin beklentileri,
iki ülke işbirliğinin bölge üzerinde ne gibi etkileri olacağı konusunu ortaya
koymadan önce, Malezya-ABD ilişkilerinin askeri, ekonomik ve eğitim alanlarına
modern bakmakta fayda var.
Bağımsızlık öncesinde Malaya Komünist Partisi’ne karşı verilen mücadelede,
1963-66 yıllarında Endonezya ile yaşanan ve ‘Confrontation’ adıyla bilinen
Malay dünyasındaki ‘Soğuk Savaş’da ABD Malezya’nın yanında yer alıyordu. 1966
yılında ise Johnson’un ziyaretine konu olan 1966 yılında ise ABD bu sefer
Vietnam Savaşı çerçevesinde Malezya topraklarını lojistik destek talebi
karşılığını buluyor ve Güney Vietnam ordusu Malezya’da eğitim görüyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde ise ‘uluslararası terör’ başlığıyla gündeme gelen
küresel güvenlik oluşumunda Malezya ABD’nin yanında yer alıyordu. Bunun somut
girişimi ise dönemin Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed’in ABD Başkanı George W. Bush’la
Washington’da görüşmesidir. İki ülke askeri işbirliğinin en bildik yönü ise,
Malezya ordusunun uluslararası barış gücüne verdiği destekte ortaya çıkar. Son
dönemde ise ABD’nin bölgedeki 7. Filosu’na bağlı gemilerin Malezya limanlarına
giderek artan sayıdaki ziyaretleri dikkat çekiyor.
İşin ekonomik boyutunda ise, Malezya’nın özellikle 1980’li yıllardan bu
yana gündeme gelen kalkınma hamlesinde ABD şirketlerinin yatırımları mevcuttur.
Buna paralel olarak bir zamanlar ABD, Malezya’nın en büyük ticaret ortağı
olduğu da vakidir. Malezya’nın kalkınma süreçlerinde ihtiyaç duyduğu nitelikli
insan işgücünü oluşturmada, devlet desteğiyle ABD’de binlerce öğrencinin
öğrenim görmesi kayda değer bir noktadır. Her ne kadar Dr. Mahathir Batı
değerlerini yüksek sesle eleştiren ve ‘Doğu Politikası’ (Look East Policy)’nin
uygulayıcısı olarak bilinen bir lider olsa da, endüstri ve teknolojik
yeniliklerin ülkeye taşınmasında ABD üniversitelerenin katkısıdı yadsımadığını
bizzat yönlendirdiği eğitim politikalarıyla ortaya koydu.
Peki Obama’nın ziyareti, yukarıda kısaca değinilen ilişkileri hangi yönde
etkileyecek? Hiç kuşku yok ki, Malezya önemli bir tarihi dönemeçten geçiyor.
Hem iç politika ve ASEAN, hem de kaçınılmaz olarak bölgedeki Çin faktöründen
neşet olan açılımlar/sorunlar bağlamı dikkat çekiyor. Malezya iç siyasetinde
1999 yılından bu yana etkin olan ve muhalefet lideri Enver İbrahim’in
öncülüğünü yaptığı ‘reform’ sürecinin en son geldiği nokta 5 Mayıs 2013
seçimlerinde muhalefetin genel oyların %52’sini, 57 yıldır iktidarda olan
Ulusal Cephe’nin ise %48’ini alması dolayısıyla Başbakan Necib Bin Razak’ın
Obama’dan siyasi destek talebini zorunlu kılıyor. Bunda hiç kuşku yok. Kaldı
ki, 5 Mayıs seçimleri sonrasında hükümet seçimin meşruiyetini ilân ederken,
Obama’nın o dönemde telefonla tebrik mesajına’ güçlü bir atıfta bulunuyordu. Bu
ziyaret, Obama’nın Malezya hükümetine verdiği ‘siyasi desteğin’ bir göstergesi
olarak yorumlanacaktır. Seyahat öncesinde muhalefet kanadında ise, Obama’nın
Enver İbrahim’le görüşebileceği bir ‘heyecana’ vesile oldu.
Ancak kısa bir süre önce yapılan resmi açıklamada, Obama’nın muhalefet
lideriyle görüşmeyeceği büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Bizzat Enver
İbrahim’in yaptığı açıklamada, “şayet bu görüşme gerçekleşseydi, hakkımda
verilen mahkumiyet kararında önemli bir değişiklik olabilirdi” sözü hayal
kırıklığını açıkça ortaya koyuyordu. Muhalefeti biraz olsun rahatlatan husus
ise, zamanında Myanmar muhalefet lideri Suu Kyi ile de görüşmeler yapan Susan
Rice’ın muhalefetten bazı isimlerle biraraya gelmesi beklentisi. Sadece Enver
İbrahim’in mahkumiyeti değil, Malezya’nın iç politika ve toplumunda tartışılan.
Dini azınlık grupları, ifade ve göstergi özgürlüğü vb. ‘sivil alanlarda’ da
bazı sıkıntıların duyurulması konusunda bir çaba var. Malezya hükümeti bu
‘açığı’ görmüş olmalı ki, ABD Başkanı’nı memnun etme adına 2012 yılında kabul
edilen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın toplantılardan 10. Gün önce
ilgili otoritelerin bilgilendirilmesi aksi halde 3500 Dolar para cezasını
öngören 9. Maddesi’ni kaldırma kararı aldı. Obama’nın Kuala Lumpur’a
gelmesinden bir gün önce alınan bu karar ABD tarafına olumlu bir mesaj olarak
yansıtılacaktır. Uzun yıllardır, özellikle Amerika’da ‘demokratikleşme’
sorunlarıyla anılan Malezya, Dr. Mahathir Muhammed’in içi her ne kadar pek
doldurulmamış olsa da, ‘Asyalılık değerlerine’ yaslanan politik yaklaşımı, ABD
başta olmak üzere Batı’dan gelecek ‘demokrasi dersi verme’ çabalarının hiçbir
şekilde kabul edilmeyeceğine vurgu yapıyor.
İç politikada yaşanan sıkıntılara rağmen, Malezya ekonomisinin neredeyse
her yönüyle dinamik yapısı ABD’yi cezbeden bir öneme sahip. Bu ilişkinin
teknoloji ve endüstriyel yatırım ayağında ABD kökenli ulus-aşırı şirketlerin
varlığı ve Malezya ekonomisinin 2020’de gelişmiş ülke düzeyine ulaşma çabası bu
ilişkinin artarak devam edebileceğini ortaya koyuyor. Bu bir tür standart
ekonomi ilişkisinin ötesinde, ABD’nin yaklaşık dört yıl önce gündeme getirdiği
Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA) konusunda Malezya yönetiminin
çekincelerini ortadan kaldırmaya yönelik çaba olacak. Geçen yıl sonunda
imzalanması plânlanan ancak başta Malezya olmak üzere diğer bazı ülkelerden de
çeşitli nedenlerle ‘reddiye’ gören bu anlaşma konusunda bir kesin görüş birliği
sağlanması beklenmiyor. Üye on iki ülkede muhalefet gösteren yönetimlerden
farklı olarak Malezya yönetimini bu anlaşmaya mesafeli durmasına neden olan
önemli konular var.
Örneğin, ülkedeki ‘Adalet’ adlı önemli bir sivil toplum örgütünün kurucuus
ve başkanı Dr. Chandra Muzaffer’in açıkça ortaya koyduğu üzere “mali düzenlemeler, anlaşmazlıkların çözüm
yolları, sağlık sistemindeki düzenlemeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerle
ilgili yaklaşımlar ve özellikle de Malezya’nin toplum yapısının bir uzantısı
olarak ‘bumiputra’, yani ağırlıklı olarak Müslüman Malayların ve bazı yerli
azınlık toplulukların ekonomik çıkarlarını gözeten yasalara muhalif maddelerin
varlığının Malezya’nı kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Diğer maddeler bir yana,
‘Bumiputra’ haklarından vazgeçilmesi, Malezya yönetiminin siyasi ve de
toplumsal yapısında derin değişimlere yol açacağından, kesinlikle kabul
edilmesi mümkün değil. Çünkü buna henüz Malezya hükümeti ve toplumu zihinsel ve
psikolojik olarak hazır değil. Malezya’nın TPPA bağlamındaki yaklaşımının
danışmanları vasıtasıyla Obama’ya aktarılmış olması, Obama’nın konuyu masaya
getirmeyeceği anlamı taşımıyor elbette. ABD tarafı, Malezya’nın çekincelerini ortadan kaldırma yönünde bir gayreti
olacağına kuşku yok. Ancak nihayetinde, her iki taraf da konuyu zamana yaymayı tercih
edecektir. Kendisiyle görüştüğümüz, Uluslararası ve Stratejik Çalışmalar
Enstitüsü (ISIS) araştırmacılarından Elina Nur’un da vurguladığı üzere, yıllar
once Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği’nin (APEC) kuruluşu aşamasında da dönemin
Başbakanı Dr. Mahathir’in önemli çekinceler öne sürmekle birlikte, nihayetinde
bu uluslararası kurumun bir üyesi olması TPPA görüşmelerinde de benzer bir
sürecin işleyeceğini akla getiriyor.
Ancak Başkan
Obama’nın, ‘kırılgan bir psikolojik’ yapıya sahip Malay algısını da
zorlamayacağını düşünmek güç değil. Bunun yerine, ABD’nin Asya’da dengeleri
yeniden kurma projesine paralel olarak Malezya’yı giderek artan bir şekilde
‘güvenlik şemsiyesi’ altına alma talebi de o denli olumlu tepki görecektir. Bu
şemsiyenin varlığını Malezya için zorunlu kılan kuşkusuz ki, Güney Çin
Denizi’nde şu ana kadar sesi hiç çıkmamakla birlikte hak iddia eden ülkelerden
birinin Malezya olmasıyla bağlantılı. Bu süreçte Malezya yönetimi, ikili
ilişkilerde özellikle de ticaret ve yatırımlar noktasında önemli işbirliğine
sahip olduğu Çin’le karşı karşıya gelmemek adına bölgedeki gelişmeleri şimdilik
izlemekle yetiniyor. Ancak Güney Çin Denizi’ndeki Adalar’ın jeo-politik ve de
jeo-ekonomik potansiyeli, Malezya için vazgeçilebilir bir nitelik arz etmemesi
de ABD öncülüğünde bir ‘güvenlik şemsiyesi’ne ihtiyaç duymasını zorunlu
kılıyor. 2013 yılı Şubat-Mart aylarında Sabah Eyaleti sahillerinde karaya çıkan
birkaç yüz kişilik silahlı grubun saldırısında, akabinde 8 Mart’ta ulusal havayolu
şirketi (MAS)’a ait bir uçağın kaybolması başta olmak üzere, Malezya’nın
bölgenin insan trafiği, kaçakçılık, korsanlık gibi güvenlikle şu veya bu
şekilde ilintili sorunlarının halli için ABD ile işbirliğini artırmada pozitif
bir yaklaşım sergileyecektir.
Obama’nın ziyareti Malezya hükümetine moral
destek kadar, ekonomik ve de güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesine zemin
hazırlayacaktır. Öte yandan, Malezya’nın kadim bölgesel komşusuz Çin’le arasını
açmamak için de iki güç arasında ‘denge’ politikası izleyeceğine kesin gözüyle
bakılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder