Mehmet
Özay 5
Şubat 2012
Daha geçen hafta Patani’de Barış ihtimali üzerinde durmuştuk. Sorunun
temelinde farklı ırk, din, kültüre mensup iki milletin birlikte olup ol/a/mama
olgusu yer alıyor. Bu iki milletten biri Budist çoğunluğu oluşturan Thai
asıllılar ile ülkenin güneyinde Malay Müslümanlar... Ve demiştik ki, azınlık
konumundaki Malayların etnik kimlik, din, dil haklarının tanınıncaya kadar
çözüm mümkün değil. Elbette etnik kimlik ve bunun olmazsa olması din ve dil
kadar, Malay toplumunun kendi kendisini yönetecek bir siyasi çözüm kadar da
doğal bir sürecin olmayacağını hatırlatalım.
Çarşamba sabahı erken saatlerde gerçekleştirilen, tıpkı 4 Ocak
2004’dekini andıran büyük bir saldırı haberi geldi bölgeden. Değişik
kaynaklarda sayıları 50 ilâ 100 kişi olduğu belirtilen bir grubun Narathiwat’ya
bağlı Bacho bölgesindeki askeri üsse saldırısında gruptan 17 kişinin vurulduğu,
asker ve polisten herhangi bir zayiat olmadığı belirtildi. Ordu sözcüsü yaptığı
açıklamada saldırı haberinin önceden kendilerine ‘ulaştırıldığını’, bu nedenle
tedbirli olduklarını ifade ettiler.
Bu saldırının başkent Bangkok’ta büyük bir şaşkınlık yarattığına kuşku
yok. Öyle ki, kimi gözlemciler 2004’den sonra bölgede giderek artan askeri
baskılara rağmen, hareket mensuplarının vur-kaç taktiği ötesinde bir askeri
noktaya grup saldırısı düzenleyebilmelerine dikkat çekiyorlar. Bu benzerlikten
hareket edilirse, tıpkı 2004 saldırısı sonrasında giderek artan şiddete benzer
gelişmeler yaşanabilir. Bu noktada başta Başkent ve Patani’deki Güney Sınır
Eyaletleri Yönetim Merkezi’nin (SBPAC) yaklaşımları büyük önem taşıyor.
Bugün Bangkok
hükümetinin içinde yer aldığı siyasi hareket, 2001 yılı başından 2006’ya kadar
ülkeyi yönetmiş ve bu süreçte merkezdeki köklü krallık ve bu geleneksel kurumun
siyasi uzantılarıyla olan tüm siyasi hesaplaşmasını Patani üzerinden yürütmekte
ısrarcı olmuş Thaksin’in kurduğu Thai Tak Thai (TRT) partisinin uzantısı
konumunda ve üstüne üstlük Başbakan Yingluck Shinawatra da kızkardeşi. Ülke iç
siyasetinde Thaksin’den ilham almakla kalmayıp, ‘akıl aldığı’ da açık olan
Yingluck’ın Patani konusunda söz de dahi olsa seçim öncesindeki ‘barış’
konusundaki çabasını bugüne kadar ortaya koymamış olması aslında pek de kimseyi
şaşırtmıyor. Aksine, özellikle 21. yüzyıl başından itibaren Patani halkı
üzerinde devam eden baskı ve zulüm şu veya bu şekilde varlığını sürdürüyor.
Bir önceki yazıda,
“Bangkok yönetiminin Patani sorununa kapsamlı siyasi bir planla yaklaşabilecek
‘siyasi beceriye’ sahip olup olmadığını” gündeme getirmiştik. Geçen günkü
saldırı bu siyasi becerinin ortaya kon/a/madığının en önemli belgesi olduğu
kadar, saldırı ardından Yingluck’ın yardımcısı Chalerm Yubamrung, 15 Şubat Cuma
günü toplanacak Bakanlar Kurulu toplantısında ‘sıkıyönetim’ tavsiyesinde
bulunacağının gündeme getirmesi Bangkok’un sorunu hâlâ askeri temelde ele
almaktan vazgeçmediğini ortaya koyuyor. Patani bölgesi özel yönetiminin
başındaki isim de olan Chalerm’in çözüm diye öne sürdüğü şey, tastamam
Thaksinvari bir politikadan başka bir şey değil. Uluslararası Kriz Grubu
sözcüsünün Narathiwat’daki vakıadan sonra yaptığı açıklamada üzerinde durduğu
üzere, bu saldırı ve akabindeki tepkilerin Bangkok hükümetlerinin sorunu
sürüncemede bırakan yaklaşımlarının devam ettiğini gösteriyor.
Teklif düzeyinde de
olsa bu görüşe Patani’deki önemli sivil toplum sözcüleri konumundaki din
adamlarından, akademi çevrelerinden ve muhalefetteki Demokrat Parti tarafından
tepki gelmekte gecikmedi. Bu tepkinin temelinde, ordunun ve polisin Patani
bölgesindeki varlığının güvenlikten öte Müslüman Malay halkının gündelik
yaşamında ciddi baskısı, Merkez’in etnik aidiyet, dil ve din özgürlüğünü
gündeme getirmemesi yatıyor kuşkusuz. Üstüne üstlük sıkıyönetim gibi askeri
çözümlerin bugüne kadar işe yaramadığının bizzat yaşayarak farkında olan bu
çevreler önümüzdeki günlerde ivme kazanacak gelişmelerden de kaygılarını ortaya
koyuyorlar.
Thaksin Başbakanlığı
döneminde bölge liderliğine oynama stratejisini Patani politikası nedeniyle
kaybetmişti. Bugün her ne kadar özellikle Malezya, Bangkok-Patani barış
hattının örülmesinde niyetli olsa da, adımı atacak ilk tarafın Bangkok olması
konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. Çünkü bu noktada, Açe ve Bangsamoro’da elde
edilen barış, Bangkok’un Patani’deki savaşı sürdürmede elini güçlendiren değil,
aksine bölgesel ve uluslararası çevrelerde zora sokan bir unsur. Bangkok bu
süreçte niyetini samimi bir şekilde ortaya koymadıkça, Yingluck’ın akibetinin
abisi Thaksin gibi olacağını tahmin etmek güç değil. Bu noktada Patanilelere ne
olacağı da bizim derdimiz olmalı.
İçinde İslam isminin
de geçtiği uluslararası kuruluşun bir süre önce bölgeye gönderdiği heyetin
sözde barış çabasında Patani adına bir samimiyet ortada gözükmediğine göre bu
kurumdan bir ümit beklemek beyhude. Peki bu noktada Türkiye bir girişimde
bulunabilir mi sorusu, bazı çevrelerin beklentisi şeklinde de olmak üzere,
ortaya atılabilir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki karmaşada karşı karşıya kaldığı
durum, Arakan bağlamında başkent Nyapyidaw’ın engellemelerine takılan
girişimleri, Bengaldeş hükümetince ‘iç işlerime müdahele ediyorsun’ terslemesi
öyle gözüküyor ki, bölgede henüz Türkiye’nin doğrudan bir müdahalesine el
verdiğini söylemek güç. Bununla birlikte, Türkiye’nin Endonezya Büyükelçisi ve
aynı zamanda ASEAN nezdinde elçilik görevini de üstlenmiş olan Zekeriya Akçam
Bey’in bölge ülkelerini harekete geçirecek bir dizi girişimleri söz konusu
olabilir. Bu noktada bölge ülkelerinde, Patani sorununa vakıf kimi sivil
kuruluşlarla temasın da yadsınamayacak bir öneminin olduğuna kuşku yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder