24 Ocak 2013 Perşembe

Kaçan Arakanlı Müslümanlar Köleleştiriliyor


Mehmet Özay                                                                                                                    22 Ocak 2013

Arakanlıların çilesi çeşitli boyutlarda devam ediyor. Tüm ulusulararası girişimlere rağmen, bir türlüMyanmar hükümeti üzerinde yaptırım tesis edilememesi Arakan Eyaleti'nde yaşayan Müslümanların vatanlarını terk etme süreçlerinin devamına zemin hazırlıyor. Yılın ilk günlerinde iki bin civarında Arakanlı Müslümanın takalarla okyanusa açıldığı, bunların bir bölümü Malezya sahillerinde karaya çıkarken, önemli bir bölümünün yolda hayatını kaybettiği gündeme geldi. Bu yaşananlar, Arakan krizini yönetebileceği kanaatini yayan kimi uluslararası kuruluşların 'insani yardım' yaptık, yapıyoruz, yapacağız söylemleri, Kuala Lumpur'daki, Jakarta'daki sözde üst düzey görüşmelerin akabinde bölgede ne türden gelişmeler yol açabildiğini de göstermesi açısından dikkat çekici. 

Söz konusu kurumların bu söylemlerine rağmen, Arakanlılar yerlerini yurtlarını bile isteye terk ederken, büyük bir tehlike ağının içine düşmekten de kurtulamıyorlar. Birkaç gün önce Tayland'ın güneyinde Patani'ye komşu Songkla Eyaleti'nde farklı yerlerde gizlenmiş olarak bulunan 843 Arakanlının insan tacirlerinin eline düştüğü ortaya çıktı. Bir kauçuk üretim çiftliğine yapılan baskında ele geçirilen 397 kişilik grubun Malezya'ya götürülmek yani satılmak üzere yaklaşık üç ayı aşkın bir süredir aynı yerde tutuldukları ve ortaya çıktı.

Patani'deki yerli kaynaklar bu kitlenin tamamının Arakanlı olduğunu ileri sürerken, Bangkok ve uluslararası çevreler henüz kimlik tespiti çalışmalarının devam ettiğini ileri sürerek kesin açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Kimi kaynaklar Aralarında Arakanlı, Myanmarlı ve Tayland'lı olduğu ileri sürülen insan kaçakçılarının Songkla'ya getirdikleri Arakanlıları 60.000 ila 70.000 Baht (Tay para birimi), yani yaklaşık iki-üç bin Dolar karşılığında çeşitli iş sektörlerine satmayı plânladıkları ifade ediliyor. Bölgede özellikle Malezya, Tayland ve Singapur'da vasıfsız işçi açığının olduğu yüksek sesle dillendirilmesinden hareketle, Arakan'da yaşananların insan kaçakçılarının 'ellerini ovuşturduğuna' ileri sürmek mümkün. Özellikle Songkha'daki vakıanın baş aktörlerinden birinin Sadao bölgesindeki Padang Besar eski belediye başkanının da karışması bu kaçakçılık işinin 'profesyonelliğini' ortaya koyması açısından da dikkat çekici.

Aralarında birkaç kadın ve onlarca çocuğun da bulunduğu Arakanlıların zor şartlar altında hayatlarını devam ettirdikleri ve Tayland yasalarına göre ülkeye izinsiz giren göçmenlerin geldikleri ülkeye geri gönderilecekleri ifade ediliyor. Bunun örnekleri, daha önce takalarıyla Tayland sahillerine çıkmaya çalışan Arakanlı Müslümanların başına gelenlerden biliniyor. 2012'nin son günlerinde Puket Adası açıklarında Tay sahil güvenlik güçlerinde ele geçirilen yetmiş kişilik Arakanlı grubun su ve yiyecekleri temin edildikten sonra denize bırakılmaları bu sürecin son örneğini teşkil ediyordu. Öte yandan, kimi baskı gruplarının girişimiyle Tayland hükümetinin insan kaçakçılarının eline düşmüş olan Arakanlıları geri göndermeme seçeneğini dikkate alabileceği de belirtiliyor. Özellikle, bu süreçte hükümet makamlarının, Birleşmiş Milletler yetkililerinin mültecilerle görüşmesine izin vermesi bir ölçüde önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir.

Arakan'daki sorunun çözümü için özellikle uluslararası çevrelerin büyük beklenti içinde olduğu Suu Kyi, bu soruna hiçbir şekilde yanaşmama yönündeki kararını değiştirmiş değil. Aynı Suu Kyi, geçen Aralık ayından bu yana ülkenin kuzeyinde önemli etnik gruplardan olan Kaçin bölgesine yapılan askeri saldırılar karşısında sessiz kalmayı değil, biraz da şaşırtıcı bir şekilde dolaylı da olsa hükümetin yetkili organlarını harekete geçirici demeçlerle gündeme geldi. Söz konusu çatışmalar karşısında müdahele etmesi gerektiği yönündeki çağrılara, hükümeti işaret ederek karşılık veren Suu Kyi, hükümet organlarının yetki vermesi halinde Kaçinler ve merkezi hükümet arasında süren çatışmaları barışçıl şekilde sonlandırma gayreti içerisinde olacağını ileri sürmüştü.
Suu Kyi'nin ülke sınırları içerisinde etnisite ve merkezi hükümet ilişkileri bağlamında birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki farklı gelişmede sergilediği zıt tavrın, kendisine verilen barış ödülünü ne denli hak edip etmediğinin sorgulanmasını gerektirdiğine kuşku yok. Salt bir sivil hak arayıcısı değil, aynı zamanda ülkenin en önemli muhalefet partisinin lideri olmaklığıyla dikkat çeken Suu Kyi'nin hangi 'insani ve siyasi temellerden' hareketle böylesine bir çifte standart sergilediğini anlamak mümkün.

17 yıllık ateşkesin bozulmasına sebep, Myanmar merkezi hükümetinin, Kaçin Bağımsız Ordusu'nun sınır güvenlik muhafızı olması talebinin yanı sıra, Myanmar ordusunun bu bölgedeki zengin yeraltı kaynaklarının işletilmesinden 'pay' talebiydi. Yaşanan çatışmalar nedeniyle 2011 yılı Haziran ayında ateşkesin bozulmasından sonra şiddetli çarpışmalara sahne olan bölgede yaşayan halkın önemli bir bölümü Çin sınırında mülteci konumunda. Tıpkı diğer etnik unsurların bağımsızlık veya otonom yönetim talepleri gibi Kaçin etnisitesinin taleplerinin de güçlü bir tarihi arka plânı var. Ancak bu 'tarihi arka plân' olgusu Arakanlı Müslümanlarla ilgili sorunda pek de kimsenin gündeme getirmeye yanaşmadığına tanık olmuştuk.

Bu tarihi perspektifin Arakan sorununun çözümüne katkısını göz ardı etmek, geçen yılın sonlarına doğru başlatılan 'Arakanlıları kayıt altına alma' sürecinin de akibeti noktasında kuşkuları desteklemekten başka bir sonuca yol açmayacaktır. Zaten aradan geçen sürede kaç kişinin kayıt altına alındığı, bunlara kaybettikleri toprakları, evleri, ekonomik varlıkları bağlamında ne gibi haklar verildiği/verileceği; kimlerin niçin kayıt altına alınmadığı ve akibetlerinin ne olacağı; çeşitli vasıflarla Myanmar dışında yaşamak zorunda bırakılan Arakanlı Müslümanların bu sürecin neresinde yer aldıkları gibi sorulara olumlu yanıt vermek şimdilik mümkün değil. Bu yeni yılın ilk birkaç haftasındaki gelişmeler Arakanlılara yönelik zulümde bir değişme olmadığının göstergesi olduğu gibi, insan kaçakçılarının mevcut ortamdan istifa etme yolunu açtığını ve bu konuda da bölge ülkelerinin ve uluslararası çevrelerin zaafiyetinin ortaya çıktığı bir durumla karşı karşıyayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder