Mehmet Özay 22
Ocak 2013
Arakanlıların çilesi çeşitli boyutlarda devam
ediyor. Tüm ulusulararası girişimlere rağmen, bir türlüMyanmar hükümeti üzerinde yaptırım tesis
edilememesi Arakan Eyaleti'nde yaşayan Müslümanların
vatanlarını terk etme süreçlerinin devamına zemin hazırlıyor. Yılın ilk
günlerinde iki bin civarında Arakanlı Müslümanın takalarla okyanusa
açıldığı, bunların bir bölümü Malezya sahillerinde karaya çıkarken, önemli bir
bölümünün yolda hayatını kaybettiği gündeme geldi. Bu yaşananlar, Arakan krizini yönetebileceği kanaatini
yayan kimi uluslararası kuruluşların 'insani yardım' yaptık, yapıyoruz,
yapacağız söylemleri, Kuala Lumpur'daki, Jakarta'daki sözde üst düzey
görüşmelerin akabinde bölgede ne türden gelişmeler yol açabildiğini de
göstermesi açısından dikkat çekici.
Söz konusu kurumların bu söylemlerine rağmen, Arakanlılar yerlerini yurtlarını bile isteye
terk ederken, büyük bir tehlike ağının içine düşmekten de kurtulamıyorlar.
Birkaç gün önce Tayland'ın güneyinde Patani'ye komşu Songkla Eyaleti'nde farklı
yerlerde gizlenmiş olarak bulunan 843 Arakanlının insan tacirlerinin eline düştüğü
ortaya çıktı. Bir kauçuk üretim çiftliğine yapılan baskında ele geçirilen 397
kişilik grubun Malezya'ya götürülmek yani satılmak üzere yaklaşık üç ayı aşkın
bir süredir aynı yerde tutuldukları ve ortaya çıktı.
Patani'deki yerli kaynaklar bu kitlenin tamamının Arakanlı olduğunu ileri sürerken, Bangkok ve
uluslararası çevreler henüz kimlik tespiti çalışmalarının devam ettiğini ileri
sürerek kesin açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Kimi kaynaklar Aralarında Arakanlı, Myanmarlı ve Tayland'lı olduğu ileri sürülen
insan kaçakçılarının Songkla'ya getirdikleri Arakanlıları 60.000 ila 70.000 Baht (Tay para
birimi), yani yaklaşık iki-üç bin Dolar karşılığında çeşitli iş sektörlerine
satmayı plânladıkları ifade ediliyor. Bölgede özellikle Malezya, Tayland ve
Singapur'da vasıfsız işçi açığının olduğu yüksek sesle dillendirilmesinden
hareketle, Arakan'da yaşananların insan kaçakçılarının
'ellerini ovuşturduğuna' ileri sürmek mümkün. Özellikle Songkha'daki vakıanın
baş aktörlerinden birinin Sadao bölgesindeki Padang Besar eski belediye
başkanının da karışması bu kaçakçılık işinin 'profesyonelliğini' ortaya koyması
açısından da dikkat çekici.
Aralarında birkaç kadın ve onlarca çocuğun da bulunduğu Arakanlıların zor şartlar altında hayatlarını
devam ettirdikleri ve Tayland yasalarına göre ülkeye izinsiz giren göçmenlerin
geldikleri ülkeye geri gönderilecekleri ifade ediliyor. Bunun örnekleri, daha
önce takalarıyla Tayland sahillerine çıkmaya çalışan Arakanlı Müslümanların başına gelenlerden
biliniyor. 2012'nin son günlerinde Puket Adası açıklarında Tay sahil güvenlik
güçlerinde ele geçirilen yetmiş kişilik Arakanlı grubun su ve yiyecekleri temin
edildikten sonra denize bırakılmaları bu sürecin son örneğini teşkil ediyordu.
Öte yandan, kimi baskı gruplarının girişimiyle Tayland hükümetinin insan
kaçakçılarının eline düşmüş olan Arakanlıları geri göndermeme seçeneğini
dikkate alabileceği de belirtiliyor. Özellikle, bu süreçte hükümet
makamlarının, Birleşmiş Milletler yetkililerinin mültecilerle görüşmesine izin
vermesi bir ölçüde önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir.
Arakan'daki sorunun çözümü için özellikle
uluslararası çevrelerin büyük beklenti içinde olduğu Suu Kyi, bu soruna hiçbir
şekilde yanaşmama yönündeki kararını değiştirmiş değil. Aynı Suu Kyi, geçen
Aralık ayından bu yana ülkenin kuzeyinde önemli etnik gruplardan olan Kaçin
bölgesine yapılan askeri saldırılar karşısında sessiz kalmayı değil, biraz da
şaşırtıcı bir şekilde dolaylı da olsa hükümetin yetkili organlarını harekete
geçirici demeçlerle gündeme geldi. Söz konusu çatışmalar karşısında müdahele
etmesi gerektiği yönündeki çağrılara, hükümeti işaret ederek karşılık veren Suu
Kyi, hükümet organlarının yetki vermesi halinde Kaçinler ve merkezi hükümet
arasında süren çatışmaları barışçıl şekilde sonlandırma gayreti içerisinde
olacağını ileri sürmüştü.
Suu Kyi'nin ülke sınırları içerisinde etnisite
ve merkezi hükümet ilişkileri bağlamında birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki
farklı gelişmede sergilediği zıt tavrın, kendisine verilen barış ödülünü ne denli
hak edip etmediğinin sorgulanmasını gerektirdiğine kuşku yok. Salt bir sivil
hak arayıcısı değil, aynı zamanda ülkenin en önemli muhalefet partisinin lideri
olmaklığıyla dikkat çeken Suu Kyi'nin hangi 'insani ve siyasi temellerden'
hareketle böylesine bir çifte standart sergilediğini anlamak mümkün.
17 yıllık ateşkesin bozulmasına sebep, Myanmar merkezi hükümetinin, Kaçin
Bağımsız Ordusu'nun sınır güvenlik muhafızı olması talebinin yanı sıra, Myanmar ordusunun bu bölgedeki zengin
yeraltı kaynaklarının işletilmesinden 'pay' talebiydi. Yaşanan çatışmalar
nedeniyle 2011 yılı Haziran ayında ateşkesin bozulmasından sonra şiddetli
çarpışmalara sahne olan bölgede yaşayan halkın önemli bir bölümü Çin sınırında
mülteci konumunda. Tıpkı diğer etnik unsurların bağımsızlık veya otonom yönetim
talepleri gibi Kaçin etnisitesinin taleplerinin de güçlü bir tarihi arka plânı
var. Ancak bu 'tarihi arka plân' olgusu Arakanlı Müslümanlarla ilgili sorunda pek de
kimsenin gündeme getirmeye yanaşmadığına tanık olmuştuk.
Bu tarihi perspektifin Arakan sorununun çözümüne katkısını göz
ardı etmek, geçen yılın sonlarına doğru başlatılan 'Arakanlıları kayıt altına alma' sürecinin de
akibeti noktasında kuşkuları desteklemekten başka bir sonuca yol açmayacaktır.
Zaten aradan geçen sürede kaç kişinin kayıt altına alındığı, bunlara
kaybettikleri toprakları, evleri, ekonomik varlıkları bağlamında ne gibi haklar
verildiği/verileceği; kimlerin niçin kayıt altına alınmadığı ve akibetlerinin
ne olacağı; çeşitli vasıflarla Myanmar dışında yaşamak zorunda bırakılan Arakanlı Müslümanların bu sürecin neresinde
yer aldıkları gibi sorulara olumlu yanıt vermek şimdilik mümkün değil. Bu yeni
yılın ilk birkaç haftasındaki gelişmeler Arakanlılara yönelik zulümde bir değişme
olmadığının göstergesi olduğu gibi, insan kaçakçılarının mevcut ortamdan istifa
etme yolunu açtığını ve bu konuda da bölge ülkelerinin ve uluslararası
çevrelerin zaafiyetinin ortaya çıktığı bir durumla karşı karşıyayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder