Mehmet Özay 5 Ocak 2012
Güneydoğu Asya Müslümanları, antropolojik ve sosyolojik bağlamıyla ele
alındığında Malay toplumu sınıflamasına dahil edilmektedir. Bununla birlikte,
‘Malay’ kelimesinin modern Malezya devleti ile şu veya bu şekilde
ilişkilendirilmesi veya bu ilişkilendirmenin söz konusu devlete ‘artı(lar)’
kazandırabileceği düşüncesiyle çevre ülkelerin siyasi elitlerince kullanılırlığının
gündeme getirilmediği görülür. Bunun yerine, ülkelerin modern ulus adlarıyla
anılan ‘Müslüman topluluklar’ imgesinin suni de olsa varlığı gündeme gelir. Bir
başka açıdan bakıldığında, “Acaba Güneydoğu Asya’da bir ‘pan-Malay’ olgusundan
bahsedilebilir mi?” sorusunu ortaya atabiliriz. Bu minvalde Müslüman Malay
dünyasının kullanımının ‘akademik’ çalışmalarla sınırlandığı gözlemleniyor.
Siyasilerin, her türünden sivil toplum oluşumlarının akademik çalışmalara ne
denli önem verdikleri ve dikkate aldıkları düşünüldüğünde ortaya konan bu
çalışmaların ‘marjinal’ kaldığı konusunda ortak bir kanaatten bahsetmek de
mümkün. Peki böylesi bir Malay İslam Birliği’nden söz edilemeyeceğine göre, karşımıza
nasıl bir Müslüman toplum şeması çıkıyor? Yüzyıllık tabirle ifade edersek
modernist (kaum muda) ve gelenekselci
(kaum tua) İslam anlayışlarının
görüldüğü iki eksenden bahsedebiliriz. Bu paragrafı yazmamızın nedeni, 2012
yılı içerisinde Güneydoğu Asya Müslüman toplumlarının ahvaline dair birşeyler
söyleyebilmenin bu coğrafyada Müslümanların hangi tarihsel kökene tekabül
ettiğiyle yakından ilişkisi olmasından kaynaklanıyor.
Bu kısa girişin ardından kaçınılmaz olarak mevcut ulus-devlet yapıları
içerisinde yer alan ve şu veya bu şekilde ‘kendi arketipi’ içerisinde varlık
sürmeye çalışan Müslüman toplumlardan bazılarının ahvaline bakabiliriz.
Singapur’dan başlayabiliriz örneğin... Bölgede progresif devlet anlayışının
temsilcisi konumundaki Singapur’da Müslüman unsurlar nüfusun %15’ini teşkil
eden Malaylardan oluşmakla birlikte, göçmen işçi statüsündeki çok az bir
kitleye de ev sahipliği yapıyor. Müslüman Malaylar, dini-toplumsal hayatlarını
çekip çevirme işinde ‘bağımsız’ değiller. Bu Ada devletinde Din İşlerine bağlı
olarak ve bu kurumun yasaları çerçevesinde ya da buna sınırlamaları da
diyebiliriz, dini hayatı tanımlamaya ve pratiğe dökme çabası sergiliyorlar. Müslüman
toplumun gündelik yaşamını çekip çeviren onu bu dünya ile kutsal bağını kurmada
yapıcı rolü olan camiler, türbeler, mezarlıklar ve diğer dini kurumlar
gökdelenlerin arasına sıkışıp kalmış ve bu anlamda alabildiğine materyalize
olmuş genel sosyal hayat içerisinde sanki hiç yokmuş mesabesindeler. Camilerin
ezanlarına kadar müdahale eden siyasi irade karşısında Singapur İslam Birliği’nin
yapabileceği pek bir şey yok... Örneğin, bu türden siyasi ve sosyal baskının
boyutları Kurban Bayramı öncesinde daha yoğun olarak gündeme geldi. Singapurlu
Müslümanlar tek tek veya aile kurumu içinde kurban kesemiyorlar. Bunun yerine,
bağlı oldukları muhitteki cami veya mescide kayıt yaptırarak toplu kesimlere
iştirak ediyorlar. 2012 Kurban’ı öncesinde yaşanan sorun neydi? Toplam 4000 baş
kurban talebiyle resmi kuruma başvuru yapılmasına rağmen, nihayetinde 2000 baş
kurban kesimine izin verilmesi Müslümanların bu önemli ibadetine vurulan bir
‘zincir’ mesabesinde. Mazeret mi? Elbette hazır... Singapur makamlarının
kurbanlık hayvanları Avustralya’dan ithal ettiğini, Avustralya’nın da ‘hayvan
hakları’ vb. bahanelerle hayvan ihracına kısıtlama getirdiği türünden bahaneler
ortalıkta dolaşıyordu. Gelen kurbanların sayısı kadar, maliyetinin de
yüksekliği hali vakti yerinde ortalama bir Müslümanın dahi bu ibadetten ‘men
edilmesine’ yol açan ‘post-modern’ siyasi ve kültürel rejimin ürünü olarak
kayıtlara geçti.
Kamboçya’ya geçelim... Kamboçya bu coğrafyanın tam da ‘bağrına’ kurulmuş
bir ülke. Müslümanlıkları eskilere dayanan Çampa kökenliler ülkenin azınlık
konunumunda bulunuyor. Malay ırkı içerisinde değerlendirilen Çampalılar, genel
anlamda Kamboçya’nın “sosyo-ekonomik” geri kalmışlığından payını almaları ile
dikkat çekiyorlar. Eğitim alt yapısı, insan kaynakları noktasında sıkıntıları
olan Çampa Müslümanlarına çeşitli vesilelerle özellikle Malezya’dan kimi
kuruluşların yardıma gittiğini biliyoruz. Malaycanın bir versiyonu kabul edilen
dilleri neredeyse yok olmuş.... Yaşadıkları bölgelerdeki kasaba ve kent
adlarının Kampong ile başlaması da bu aidiyetin bir göstergesi niteliğinde. Bugün
bu dille öğretim yapan bir eğitim kurumu dahi yok. Çampa Müslümanlarının yakın
dönemde uğradıkları baskı ve zulümlerin kaynağının Khmer yönetimi yıllarında ortaya çıktığı bir
gerçek. O dönemin izlerini hala üzerinde taşıyan ülkenin bu Müslüman grubunun
da kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak dinamiklere ihtiyacı olduğu gözlemleniyor.
Malezya’da Müslümanların gündelik yaşamlarını çerçeveleyen husus, sivil
alanı yok saymamakla birlikte, genel itibarıyla bir resmi İslam söyleminin ve
uygulamalarının varlığına dayanıyor. Ülkenin çok ırklı ve dinli yapısı
içerisinde daha çok ‘kültürel aidiyet’ kapsamı içerisinde değerlendirilebilecek
bu olgu hükümet için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Yönetim çeşitli kurumlar
vasıtasıyla toplumsal yapıda Müslüman unsurları koruma kadar, İslami unsurları
bizzat öne çıkartma ‘sorumluluğunu da’ üzerinde taşıyor. Örneğin üniversiteler
başta olmak üzere, resmi dairelerdeki giyim-kuşam kodları, devlet güdümündeki
medyadaki İslami tona hakim yapımların varlığı dikkat çekiyor. Bunun
karşılığında sokaktaki Malay vatandaşın ailevi yetişme şartlarının bu resmi
söylemle örtüşen yönleri olduğu gibi, üniversiteleşme, küresel açılımlar, diğer
toplum kesimleriyle şu veya bu şekildeki etkileşimlerden kaynaklanan değişimler
Müslüman toplum yapısında her daim gözlemlenebilmektedir. Yukarıda zikredilen
resmi İslam anlayışından neşet eden yaklaşımın ‘bünye dışı’ değişim
zorlamalarına karşı bir tür ‘reaksiyoner karşılık’ olduğu varsayılabilir. Resmi
söylemin uzandığı önemli kurumlardan üniversite kampüslerinde resmi/zorunlu
kıyafet çizelgesi bağlayıcılığının yanı sıra, dolaylı karakter eğitimi olarak
da işlev görmüyor değil.
Endonezya Müslümanları dediğimizde, aslında büyük bir coğrafya üzerinde önemli
bir nüfusu barındıran bu devasa ülkede tek yekün bir sosyal gruptan
bahsedilemez elbette. Ülke Müslümanlarının istatistiklere göre önemli bir
bölümünün üyesi göründüğü Alimler Birliği (Nahdat’ul Ulama) ve Muhammediyye
gibi iki büyük oluşumdan bahsedilmesine ve Müslüman kitlenin sosyal hayatını
çevreleyen eğitim, sağlık vb. alanlardaki çalışmalarına rağmen, her bir farklı
bölgede yaşayan Müslüman toplumun benzer olmakla birlikte farklı boyutlarda
sorunlarla yüzleştikleri söylenebilir. Bu iki önemli oluşumun, özellikle Batı
medyasının sürekli gündemde tutmaya çalıştığı sözde ‘terör’ eksenli haberlere
karşın savunmacı pozisyonunda kaldıkları gibi, ülke medyasında soluklarının
arzu edilir bir şekilde çıktığı da söylenemez. Ülkenin kimi bölgelerinde
Hıristiyan azınlık gruplarla ilişkiler kadar, Şia ve Ahmediyye gibi ana akımın
dışındaki fırkaların varlığının tehdit olarak algılanması kimi toplumsal
huzursuzluklara kapı araladı. Yüzyıllar boyunca çoğul etnik ve dini yapıların
içiçe yaşadığı bu coğrafyada nüfus ve nüfuz olarak sınırlı kabul edilebilecek
farklı oluşumlarla ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturmadığı bir gerçek.
Filipinlerin güneyinde tarihi Sulu Sultanlığı’nın bakiyesi olarak varlık
süren ve günümüzde Bangsamoro Müslümanları olarak anılan toplumun tanık olduğu
en önemli değişme şüphe yok ki, merkezi hükümetle yapılan Barış Anlaşması oldu.
Kalıcı barışın ‘ön aşaması’ kabul edilen bu süreçte yerlerinden edilen
Bangsamoro’luların ‘kalıcı yaşam koşullarına’ kavuşmaları önceliği teşkil
ediyor. Bu süreç, aynı zamanda varlığı akamete uğramış her türünden sosyal
kurumların yeniden inşası ve hayata geçirilişini zorunlu kılıyor. Savaş
sürecinde varlığını ‘mücadeleye’ adamış grupların yanında, ayakta kalma
mücadelesi veren geniş halk kitlelerinin bugünkü sorunu yeni sürece adaptasyon
olduğuna kuşku yok. Bu anlamda kurumsal alt yapı eksikliğine insan
kaynaklarındaki zaafiyetin eklemlenmesi dikkate alındığında Bangsamoroluları
kolay olmayan bir süreç beklediğini düşünebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder