Mehmet Özay
29 Ekim 2012
Bir Bayram arefesinde daha Arakanlı Müslümanlar kana
bulandı. Kurban Bayramı’na günler kala 21 Ekim Pazar günü ve devam eden
günlerde başkent Sittwe’nin kuzeyinde ve güneyindeki kasabalarda başgösteren
şiddet olaylarında yine kayıplar yaşandı, evler/barklar kül oldu, kaçabilenler
soluğu zorunlu olarak Haziran ayındaki olaylardan sonra kurulmuş olan ve zaten
barınanların sayısı dikkate alındığında yetersiz olan geçici çadırlara ya da
yaşam koşullarının dikkate alınmasıyla “tecrit kampı” olarak adlandırılmayı hak
eden yerlere sığınmak zorunda kaldı.
Ayın günlerde Myanmar İslam Konseyi son gelişmeler
üzerine ve olağanüstü hal nedeniyle Arakan (Rakhine) Eyaleti’nde kurban
kesiminin gerçekleştirilmeyeceğini ilan etti. Bununla birlikte, birkaç yerde
kurban ibadetinin gerçekleştirildiği haberleri geldi. Enteresandır, bugüne
kadar Arakanlı Müslümanlara yapılanlar karşısında sarf ettiği tek bir
kelimesiyle karşılaşmadığımız bu kurum, Bayram arefesinde yaptığı çıkışla
kendini duyurdu. Bu duyurunun ardından bazı ilginç gelişmeler de yaşanmadı
değil.
Arakan’da kurban organizasyonu yapacağını açıklayan
kimi kurumlar, ellerinde toplandığı ifade edilen ‘binlerce’ hisseyi nerede kesecekleri
sorunu ile karşılaştıklarında elbette akla gelen en anlaşılır çözüm Bengaldeş
olacaktı. Haziran ayında yaşanan gelişmelerden sonra dünyanın ilgisini şu veya
bu şekilde çeken bölgedeki sorunun en az Myanmar boyutu kadar ilgili olan
Bengaldeş’te ise değişen bir şey yoktu. Yapılan onca uyarılara, önerilere,
çağrılara rağmen, Bengaldeş hükümetinin Arakanlı kayıtlı ve kayıtsız Arakanlı
Mültecilere yardım konusunda anlaşılan hiçbir gelişme kaydedilmemiş. Ulaşabilen
kuruluşların ‘kaçamak’ yollarla kimi kamplara girdiklerini belirtmeleri
toplanan binlerce hissenin nasıl dağıtıldığı sorusunu da akla getirmiyor değil.
Bu da yetmezmiş gibi, “ilgili kişi ve kurumlar”, Bengaldeş otoritelerinin
‘briefing’lerinden kalma “Bengaldeşliler
de fakir, onlara da yardım edin” söylemini giderek daha yüksek sesle paylaşmaya
başladılar. Burada durup iyice düşünmek lazım. Söz konusu siyasi otoritelerin
rolü, STK’lara fakir adresi göstermek ki, yoksa ortada var olan siyasi soruna
çözüm bulmak mıdır?
Sorunun kimin fakir kimin ihtiyaç sahibi olduğu
noktasında dönmeye başlaması, aslında Arakan sorununun şu ya da bu şekilde ne
denli gözlerden kaçırılmak istendiğiyle doğrudan ilintili. Şunu açıkça
söyleyelim, Arakan’daki sorun tastamam siyasi temellidir, fakirlik ve
yoksullukla değil! Bu sorunun “yardım” olgusu üzerinden işlenmeye devam
edilmesi olsa olsa Arakan’a yapılabilecek haksızlıklar arasında sayılacağı
ihtimalini gündeme getirecektir. Bu nedenledir ki, en azından kimi kurumların
“Arakan’a yardımları götürdük” açıklamaları, kendilerine bağışta bulunanlar ve
genel kamuoyu önünde “Arakanlılara yapılması gerekenler yapılmıştır”
düşüncesini yaymaya alet olmaktadır, en azından böylesi bir tehlikeyi derinden
içerdiği herkes tarafından yüksek sesle dile getirilmelidir.
Bayram öncesi yaşanan hadiseler bir kez daha gösterdi
ki, Myanmar güvenlik güçleri sözde sıkıyönetim ilân
edilen Eyalet’te güvenliği sağlamaya muktedir değil. Bunu, Human Rights
Watch’ın yapılanları “haince saldırılar” olarak değerlendirmesinde de bulmak
mümkün. Budistlerin saldırgan tutumları karşısında savunmasız konumdaki
Müslümanları korumada pek de istekli olmadıkları, üstüne üstlük olaylara
zamanında müdahale etmekten çekindikleri bilinen polis ve askeri güçlerin
yerini uluslararası “barış güçlerine” geçmesinin zamanı geldi de ve geçiyor
bile. Myanmar merkezi hükümeti ise, başkentten oldukça uzaktaki Arakan
Eyaleti’ndeki gelişmelerin ülkenin uluslararası arenadaki “imajını”
zedeleyeceği endişesini dile getirmekten öte bir çaba içinde olmadığı da aradan
geçen süre zarfında ortaya konuyor. Myanmar Devlet Başkanlığı ofisinden Cuma
günü yapılan ve devlet medyası ‘Myanma
Ahlin’ gazetesinde yayınlanan “şiddet olaylarını gerçekleştirenlere karşı
yasal tedbirlerin alınacağı” yönündeki ifade samimiyetten son derece uzak. Öyle
ki, dört ay önceki hadiselerden sonra kurulduğu ilân edilen “araştırma komisyonundan” bugüne kadar bir
ses çıkmaması bunun en açık göstergesi. Son bir haftada yaşananların coğrafi
dağılımına bakıldığında karşımıza ilginç bir manzara çıkar. Haziran’da Sittwe’de,
yani Eyalet başkentinde baş göstermişti. Bakın bugün artık Sittwe’de bir tek
Müslüman bulunmuyor, girmelerine evlerini barklarını geri almalarına, iş
yerlerinde çalışmalarına izin verilmiyor. Bu anlamda Müslümanlar ve Budistler
tüm sosyal bağlamları ile birbirlerinden koparılmış durumdalar.
Öyle anlaşılıyor ki, yakın geçmişte yaşanan tecridin
ilk safhası tamamlandı. Şimdi sıra ikinci safhada… Olayların Sittwe’nin
özellikle kuzeyinde 25 ila 50 km uzaklıktaki yerleşim yerlerinde meydana
gelmesi, coğrafi olarak iyi hesap edilmiş bir projenin sahaya yansıtılmakta
olduğunu gösteriyor. Evleri yakılıp yıkılan onbinlerce Arakanlı Müslüman bir
kez daha topraklarını terke zorlanıyor. Unutmayalım ki, evleri mülkleri
yakılanların arazileri üzerine Myanmar yetkililerince “burası devlete aittir”
yazıları iliştirilerek bir süre sonra Budistlere verilmektedir. Dün Sittwe’de
yapılanlar bugün komşu kasabalarda gerçekleştirilmektedir.
Gözlemcilerin ifade ettiği üzere, ülkede gösteri
yapmanın yasak olmasına rağmen, Arakan’da Budist Magh’ların gerek Müslümanları
gerekse bölgeye yardım götürmeyi amaçlayan kimi kurumları hedef alan
gösterilerinin sıklıkla gündeme gelmesi aslında Myanmar merkezi hükümetinin bu
gelişmeler içindeki rolünü ortaya koyması bakımından dikkat çekici. Örneğin,
yakın geçmişte Yangon’da Kachin etnik grubunun düzenlediği gösteri polis
tarafından müdahale edilirken, Sittwe’deki Budist göstericilere müdahale
edilmemesi karşılıklı çıkar ilişkisinin bir siyasi proje olarak uygulanmakta
olduğunu aşikâr kılıyor. Bunun ardından bir başka eylem planının
daha gündemde yer almaya başladığı gözlerden kaçmıyor. O da, Budist toplum
arasında, “herkes Müslümanlara yardım yapıyor, kimse bize bakmıyor” sızlanışına
başlanması oldu. Yaklaşık bir ay kadar önce başkentte yapılan toplantılar
sırasında Müslüman temsilcilerle aynı fotoğraf karesinde yer almayı bile
reddeden Arakanlı (Rakhine) Budist toplum temsilcileri uluslararası arenada
yalnızlaştırıldıklarını dillendirebiliyor. Myanmar merkezi hükümeti ile etnik
unsurların tümünün çatıştığı dikkate alındığında bu görüşte kısmen haklılık
payı bulunabilir. Ancak bölgedeki Budistlerin dikkate alması gereken, Merkez’in
Müslümanlara karşı her anlamda kendilerini kullandığının ayırdına varmalarıdır.
Yoksa, bir yandan Merkez’in siyasi ve silahlı otoritesini arkasına alıp
Müslümanları yok etme, ardından da ‘bağımsızlık’ olmadı ‘otonom’ bölge
talebiyle aynı merkez karşısına çıkma hedefi güdecekler, öte yandan da işledikleri zulümler karşısında uluslararası
camianın bir bölümünün Müslümanlara ‘sempatiyle’ yaklaşmalarına dahi tahammül
göstermeyecekler! İşte aşmaları gereken bu çelişkidir.
Öte yandan, Arakan’da yaşanan tehlikenin boyutlarının
bu Eyalet ile sınırlı olmayacağını tedbirlerin alınmaması halinde, Güneydoğu
Asya’nın diğer ülkelerindeki Müslüman ve Budist toplumları karşı karşıya
getirecek bir potansiyel tehlikeyi içinde barındığını görmek gerekiyor. Bu
minvalde, Endonezya Dışişleri Bakanlığı bu konuda hassasiyetini kısa bir süre
önce ortaya koymuştu. Ülkenin yakın geçmişinde yaşananlar dikkate alındığında,
Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Myanmar’daki etnik/dini şiddetin Endonezya
topraklarına sıçraması konusundaki kaygılarını dile getirmekte haklılar. Ancak,
birkaç gün önce Açe’de dokuz kilise beş Budist ibadethanesinin uygun şartları
karşılamadıkları gerekçesiyle şehir yönetimince faaliyetlerinin durdurulmasının
zamanlamasına dikkat çekmekte yarar var. Açe gibi, barışın zaten hassas
dengeler üzerine oturduğu bir coğrafyada dini ibadetler özelinde böylesi bir
girişimin bu zamana denk gelmesi şaşırtıcıdır. Söz konusu ibadethaneler yeni
açılmadığına göre, idarecileri bu kararı almaya sevk eden kimi oluşumların
hangi hesaplar içinde oldukları üzerinde düşünülmelidir. Bu uygulamanın
doğuracağı huzursuzlukların kimi grupları cesaretlendireceği ve Endonezya’nın
kimi diğer coğrafyalarında devam eden etnik/dini çatışmalara kapı aralayacağı
unutulmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder