Mehmet Özay 15 Kasım 2012
Dünya İslami Eğitim Konferansı’nın 8.si 12-13 Kasım tarihlerinde Kuala Lumpur’da gerçekleştirildi.
Konferanın alt başlığını ise “Eğitimin
İslamileşmesi: Mevcut Durumu Değerlendirme ve Geleceğe Yönelik Adımlar”ydı.
Başlığından anlaşılacağı üzere oldukça iddialı bir organizasyon olduğu izlenimi
uyandırıyor. Aslında öyle de...
8.si olduğunu ifade ettiğim bu konferansın tarihine kısaca göz
atmakta fayda var. 1977 yılındaMekke’de
ilki düzenlenen "İslami Eğitim" konulu konferans serisi daha sonra
sırasıyla şu merkezlerde yapıldı: İslamabad (1980), Dhakka (1981), Cakarta (1982), Kahire (1987), Cape town (1996) ve Kuala Lumpur (2009). Düzenlendiği
yıllara bakıldığında istikrarlı bir dağılımın olmaması, sorunlar zuhur ettikçe,
yani ihtiyaç duyuldukça bu tür konferans düzenlendiğini akla getirebilir. Veya
özellikle fon konusundan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle böylesi bir sonuç
ortaya çıktığı düşünülebilir.
Aylar önce bu yılki konferans duyurusu bana ulaştığında,
konferansın Bandar Seri Begawan (Brunei) desteğiyle olacağı belirtilmişti.
Ancak teknik nedenlerle değişiklik yapıldığı katılımcılara bildirildi. Bu yılki
konferans, Uluslararası İslami Eğitim Akademisi (IAME) ve Ikatan Ilmuan
Nasional (Malezya) ve The Islamic Academy (Cambridge)’nin katkılarıyla
gerçekleştirildi. İlk konferansa 350 civarında akademisyen ve araştırmacı
katılmıştı. 8. Konferansa katılım epey düşük olsa da geleneğin devamı
mahiyetinde önemliydi. Tabii ‘Eğitimin İslamileştirilmesi’ olunca Kuala
Lumpur’daki Uluslararası İslam Üniversitesi’den katılımın yüksek olduğu
düşünülebilir. Malezya’dan farklı üniversitelerden katılım kadar, Türkiye,
İran, Malezya, Pakistan İngiltere, Nijerya’dan araştırmacı ve akademisyenlerin
katıldığı iki günlük konferans bir geleneğin devam ettirilmesi adına önemliydi.
Bununla birlikte, katılımcıların yukarıda zikredilen ülkelerle sınırlı olması
konferansın hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını sorgulamayı gerektiriyor.
Cambridge İslam Akademisi Müdürü Prof. Dr. Abdul Mabud, konferansın misafir
konuşmacısıydı. Ancak Prof. Mabud, konuşmasını yapıp gitmedi. İki gün boyunca
sunumları izlediği gibi, görüşleri ve soruları ile önemli katkı yaptı. Eğitim
felsefesi alanında çalışmalar yapan Prof. Abdul Mabud, İslami eğitimin sorunlarını
anlamada Batı felsefesinin önemli isimlerinin eğitim alanındaki görüşlerinden
yola çıkarak bugünkü Batı eğitiminin dayanaklarını ortaya koydu. Bu çaba, aynı
zamanda yönünü Batıya çevirmiş ve çevirmekte olan Müslüman toplumlarında eğitim
kurumlarının nasıl bir dünya görüşü ile var olduğunu ortaya koyuyordu.
Selangor Eyaleti Milli Eğitim ve İnsan Kaynakları Bakanı Dr. Hatice Halima açılış ve kapanış
toplantılarına iştirak ederek, politikacılardan pek de beklenmeyecek şekilde
böylesi entelektüel bir çabaya desteğini ortaya koydu. Zaten Bakan Hanım,
kendisi de ‘Eğitim’i ümmetin sorunu kabul ettiğinden açılış ve kapanışa gelmeyi
tercih ettiğini ifade etti. Bir kadın olarak Müslümanca duruşunu ‘bakanlığına’
taşımayı hedef almış hanım Bakan, bu konferans serisinin geleceğine dair
görüşleriyle de katkıda bulunmaktan geri kalmadı.
1977 yılında başlayan "İslami Eğitim"
konulu konferanslar serisinin çıkış noktası, ümmet coğrafyasında ülkelerin
bağımsızlık öncesine kadar geriye giden eğitimin modernleşmesi sürecinin yol
açtığı sorunların farkına varma ve olası çözüm arayışları oluşturuyor.
Sömürgecilik ve bağımsızlık yıllarının ardından Batı modernleşmesinin
kaçınılmaz kulvarında rol alan halkı Müslüman ülkelerdeki eğitim şartları
sırasıyla misyoner faaliyetleri, seküler eğitim kurumları, liberal eğitim
felsefeleri vb. unsurlar vasıtasıyla Müslüman toplumlarında önemli tahribata
neden olmuştu. Ve bu sürecin bittiğini söylemek mümkün değil!
Bu minvalde, bu meydan okuyuşlar karşısında "İslami
eğitimin" temelleri bağlamında ‘yeniden diriliş’in nasıl yakalanacağı
konusunda sergilenen bir çaba olarak yorumlamak mümkün. Örneğin, Malezya’dan
katılan IKRAM Eğitim Kurumları’nın önemli ismi üstad Megat Amin’in, ülkede "İslami
eğitim" çabasının ilk defa 1983 yılında gündeme geldiğini ve o dönemde
konuyu gündeme getirdiklerinde yetkililerin ‘İslami eğitim mi, o da nesi?’
türünden bir yaklaşımla karşılaştıklarını belirtmesi oldukça manidardı. Bugün
sayıları otuzu aşan kurumları ile ülkede adından söz ettirecek şekilde
"İslami eğitim" konusunda örnek bir kurum olmayı sürdürüyor.
‘Terbiye’ olgusu üzerinde eğitim çalışmalarını yürüttüklerini belirten ÜstadMegat,
öğrencileri her anlamda donatacak bir eğitim sürecinin önemine dikkat çekerken,
"İslami eğitimin" olmazsa olmazlarından Arapça eğitimini de azami
ölçüde gerçekleştirmeye çalıştıklarını ifade etti.
Mevcut durumun değerlendirilmesine odaklanan
konferans, aynı zamanda beklentileri de gündeme getiriyordu. "İslami
eğitimin" kalitesinin nasıl artırılabileceği araştırmacıların üzerinde
durdukları en önemli konuydu. Benzer şekilde, diğer birkaç katılımcı da ya oluşturdukları
yeni bir modeli tartışmaya açtı veya çoktan pratiğe geçirilmiş projelerle
ilgili tecrübelerini paylaştı. Bu modellerin ve pratiklerin ortak noktasını,
bildik Batılı eğitim anlayışlarını paradigma düzeyinde reddeden, bunun yerine
Kur’an ve Sünnet’te karşılığını ve rehberliğini bulan bir eğitim yaklaşımının
kurulması yönündeki çabalar olarak değerlendirmek gerekiyor.
Tabii, yukarıda dile getirilen söylem dikkate
alındığında sorunun sadece modern okullar ve İslamileşme ile sınırlı olduğu
düşünülebilir. Ancak gerek Pakistan, Hindistan ve Bengaldeş gibi Hint Alt
Kıtası’ndaki ‘medrese’, gerekse Malay dünyasında muadili ‘pesantren’ adıyla
bilinen binlerce geleneksel dinî okuldaki eğitim şartları ve sorunları
görmezden gelinemez. Görece az sayıda araştırmacının eğildiği bu alan, aslında
üzerinde çokça çalışmalar yapmaya elverişli. Dün sömürgecilik yıllarında
İngilizlerin ‘ezbercilikten başka bir şey yok’ diye yaftaladıkları, 9/11’den
sonra ‘suç kaynağı’ olarak uluslararası ilişkilerin başköşesine oturtulmaya
çalışılarak dönüştürülmeye ve neredeyse ortadan kaldırılmaya çalışılan bu
kurumlar taşıdıkları değerler ve eksiklikleriyle her alandan sosyal bilimcinin
araştırmasına muhtaç. Aynı şekilde, bu kurumlardaki insan kaynağı, modern
eğitim kurumlarında olmayan müslümanca hassasiyet vb. hususlarla da farklı
açılımlara kapı aralayacak donanımlara sahip. Öyle inanıyorum ki, bu kurumlar
eğitimde kaybedilen önemli değerlerin yeniden yeşertilmesinde örnek olacak
kapasiteye sahip. Ancak bunun için söz konusu bu kurumları ‘okuyabilecek’,
‘anlayabilecek’, ‘aktarabilecek’ dimağlara ihtiyaç var.
Bu konferans serisinin temelde modernleşme ve
Batılılaşma süreçlerinin karşısında şu veya bu şekilde nesne konumunda sokulmuş
İslam toplumlarında eğitim kurumlarının ahvaline dair eleştirel yaklaşıma konu
olduğu görülüyor. İlk konferanstan bu yana aradan geçen otuz yılı aşkın sürede
eleştiri oklarının yönlendirildiği Batı toplumlarında da irili ufaklı Müslüman
toplulukları ortaya çıktı. Örneğin, Avrupa’nın bir ülkesinde veya ABD’deki
böylesi bir Müslüman toplumunun içinde yer aldıkları gayrimüslim hayat ve
kültür ortamı içerisindeki eğitim faaliyetleri, zorlukları, buldukları çözüm
yolları, süreçleri hakkında yapılmış araştırmaların paylaşılması, farklı
perspektiflerin geliştirilmesi, özellikle Afrika ve Asya’daki çoğunluğu
Müslüman olan ülkelerdeki çabalarla karşılaştırılmalı olarak
değerlendirilmesine yol açabilirdi. Umarım böylesi bir katılım, önümüzdeki yıllarda
düzenlenecek konferanslarda gerçekleşir.
Toplantının kapanış bölümünde özellikle Dünya
Konferansı’nın geleceği üzerine görüş alış verişleri yapıldı. Bu tartışmanın
amacı konuşulanların hangi yolla nasıl pratiğe geçirilebileceği, gelecekte
konferansın devamının nasıl gerçekleştirilebileceği, yayın konusunda maddi
zorlukların nasıl aşılacağı gibi klasik ancak önemli konuları içeriyordu. Bu,
aynı zamanda, konferansın başlığında yer alan ‘Geleceğe Dönük Adımlar’ (Steps
into the future) bağlamında değerlendirilebilir. Bu bölümde özellikle çözümler
bağlamında önemli görüşlerin paylaşıldığını ifade etmeliyim. Bu vesile ile söz
konusu konferansın, önümüzdeki yıllarda kurumsallaşmanın da getireceği
profesyonellikle daha sık aralıklarla gerçekleşmesini umuyoruz.
GYY notu: Konuya başka bir
açıdan bakmak için:http://www.dunyabizim.com/yayinyonetmeninden/9310/her-seyin-islamisi-mi-allah-korusun.htmlBu
konferansı düzenleyenlerın değerli üstadlarımız Rasim Özdenören ve Abdurrahman
Arslan'ın İslamileştiriciliğe getirdikleri eleştiriler üzerinden meseleyi ele
almalarını gönül isterdi. Bir gün o da olur inşallah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder