14 Nisan 2025 Pazartesi

Akıllı telefonla meşguliyet arızası / The problem of being busy with a smartphone

Mehmet Özay                                                                                                                             13.04.2025

Yaşadığımız dönemin ‘akıl tutulmasına’ yol açan değişim hızı karşısında, geniş toplum kesimlerinin teslimiyet kararını çoktan vermiş olduklarına tanık olunuyor.

Hız olgusu ve mahkumiyet

Bir yanda, ‘hız’a yapılan eleştiri ile öte yanda, ‘hız’ı yakalamak zorunda oluş konusunda oluşturulan yanlış bir algı söz konusu...

Şunu ifade etmekte yarar var ki, hız/ın boyut/u bir yana, değişim olgusu insan toplumlarında yeni karşılaşılan bir husus değil. Zamanla, -herhangi bir alanda gündeme gelen- değişimin hızının da artmaya başladığına tarihsel süreçlerde tanık olunabilir ve anlaşılabilir olduğu görülüyor.

Değişimle gelen ve buna eklemlenen hız olgusunda sorun, değişmek mi değişmemek mi değil... Bu soruyu gündeme getirmek bile, bir tür basitlik göstergesi olarak kabul edilmeye aday.

Bu noktada, “insanlık tarihi boyunca değişimlerin bizi getirdiği yer neresidir?” diye sorduğumuzda, vereceğimiz veya alacağımız cevabın bizi tatmin edip etmeyeceğini bir an için düşünmekte yarar var.

Kaos’da tatmin

Yeni veya eski nesil ayrımına gitmeden söylemek gerekirse, her yeniliğin getirdiği değişim ve adaptasyon sürecinin kaosu, günümüzde her an ve her mekânda kendini hissettiriyor.

Yaklaşık son yirmi yıllık süreçte ‘akıllı telefon’ yaşamını sindiremeyen geniş toplum kesimlerinin ne tür bir dünya algısı, yaşam biçimi, dini ve kültürel zemine, siyasal gerçekliğe, estetik değere vb. ait olup olmadıkları sorusu birbiri ardına gündeme geliyor.

Şayet gelmiyorsa, ortada gayet ciddi bir sorun olduğuna kuşku yok!

Teknoloji ve yenilik ile teslimiyet ve anlamsızlık ilişkilerinin giderek yoğunlaşması ve bu sürece kendisini isteyerek akredite eden kitlelerin varlığı ortada, ‘normal’ bir ilişki türünün oluştuğu veya oluşmakta olduğu sonucu çıkartmamızı gerektirmiyor.

Nihayetinde adına, yenilik dediğimiz ve geniş medya içinde kendine önemli bir alan açmakla birlikte, diğer medya türlerinden biri kabul edilmesi gereken ‘akıllı telefonların’ varlığı ve işlevinin, bir büyücü karşısında aklını, benliğini, şuurunu yitirme, kaybetme ve hatta teslim etme analojisiyle açıklanabilecek bir durumla farkı kalmadığını söylemek mümkün.

Bir ‘aygıt’ ve ‘araç’ olarak ‘akıllı telefon’un sunduğu,  nicelik olarak farklı olmakla birlikte, nicelik olarak önceki dönemlerde, medyanın diğer benzeri aygıt ve araçlarından farklılaşan bir yönü bulunmuyor.

Nihayetinde, -teknoloji, aygıt, araç vs.- temellere göz attığımızda, ‘akıllı telefon’ ve içerdiği ürünlerin bir yüzyıl öncesinin televizyonu, birkaç yüzyıl öncesinin gazete ve mecmualarından ayrışan yönü, boyut ve nicelikleriyle kendini ortaya koyuyor daha çok.

Her ne kadar, bu boyut ve nicelik farklarının bizi, ‘nitelik olarak da bu aygıtların araçların öne çıktığını söyletmeye sevk eden yanılsatıcı gizemi olsa da, dikkatli bakışlar, dikkatli düşünüş biçimleri bunun böyle olmadığını fark edecektir.

Bu bağlamda, ‘akıllı telefon’la ilgili yaşam süreçlerine dair, kısaca da olsa bilgi ile ilişkili yönüne değinmek gerekir.

Bu noktada, örneğin ‘akıllı telefonların’ akıllı, mantıklı, bilgili bir insan, birey ve toplum yaratmadığını -kayda değer bir iddiayla söylemek gerekirse-, ve dahi, temelleri itibarıyla böyle bir hedefinin de bulunmadığını, yaşamın küçük, büyük gelişmelerine konu olan her anında karşılaştığımız hadiseler ve olgular dizisi bize kanıtlıyor.

Burada sorun bilgi, bilgiye erişmekten, bilgiyi paylaşmaktan ziyade, çokça medyanın bu aygıt üzerinde özelleşen ve bununla kurulan ilişki türündeki sağlıksızlığın kendini belirgin kılmasıyla ilintilidir.

Belki, şöyle bir yaklaşımla konuya ya da soruna açıklık getirmek mümkün.

İlki şu...

Yazılı medya ile tanışan toplumlarda okur yazar oranı; yayına konu olan gazete ve mecmuaların yazı, konu, içerik zenginliği ile bu zenginlikten pay alanların oranı vb. gibi süreçlerle ilgili gözlemler ve veriler bize, geçmişin ilgili dönemlerinde toplumların pek de okur-yazar olmadıklarını, eldeki verili gazete ve mecmuaların sınırlı sayıda kitle arasında sirküle edildiğini gösteriyor.

İkincisi...

Doğu-Batı ayrımına gideceksek, ki gitmekte yarar var...

Nihayetinde, karşımızda duran ve bir sorun olarak kabul ettiğimiz ‘akıllı telefon’ aygıtının, Batı’da tevarüs etmesiyle, Doğu’yu kapsamı alanına alması arasında geçen kısa süreye rağmen, Batı’da var olan ve gelişme eğilimi gösteren öğrenmenin, bilginin kalite, nitelik ve benzeri yapılaşması ile Doğu’daki toplumların kısa sürede edinilen, -örneğimizde ‘akıllı telefon’ olduğunu hatırlayarak- aygıt/lar/ın kazandıracağı varsayılan ya da aradan geçen, yaklaşık yirmi yıllık süre sonunda kazandırdığı varsayılan nitelik, bilgi, kalite ve benzeri hususların birbiriyle paralellik sergilemediği görülüyor.

Burada, dünün matbu gazetecilik ve benzeri süreçleriyle bugünün ‘akıllı telefon ve sürekli art/ırıl/an ürünleri” üzerinden Batı-Doğu karşılaştırmasında ibrenin Batı’dan yana olduğunu söylemek değil niyetim...

Bu söylemi dile getirmemin ve geçmişle karşılaştırmalı bir yaklaşım sergilememin niyeti, Batılı ve Doğulu toplumların, dünkü yazılı medya ile ilişkilerindeki boyutun benzerinin bugün içinde yaşadığımız dönemde, ‘akıllı telefonlarla’ olan ilişkide kayda değer bir benzerlik göstermekte olduğunu ortaya koymaktır.

Bu karşılaştırmayı, ilgili toplumlarda kitlelerin ‘akıllı telefonlarla’ ilişkilerindeki boyutun, içinde kültür, din, gelenek vb. gibi çok daha kayda değer sapmalarla kendini ortaya koyduğuna değinmek için gündeme getiriyorum.

Yoksa bugünkü yaşam süreçlerinde Batı ve Doğu arasında ve/ya Batı’da yaşam süren kitlelerle Doğu’da yaşam süren kitleler arasında ‘akıllı telefonlarla’ ileşitim süreçlerinde ortaya çıkan ‘arıza’ bakımından fark yok.

https://guneydoguasyacalismalari.com/akilli-telefonla-mesguliyet-arizasi-the-problem-of-being-busy-with-a-smartphone/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder