2 Nisan 2025 Çarşamba

Doğu Asya ekonomilerinden küresel belirsizliğe cevap / East Asian economies respond to global uncertainty

Mehmet Özay                                                                                                                             01.04.2025

Ticaret savaşları olgusu, son aylarda giderek yükselme eğilimi gösterirken, bugünlerde Doğu Asya’da olağandışı bir gelişme yaşanıyor...

Geçtiğimiz Pazar günü Seul’de Çin, Japonya ve Güney Kore arasında yapılan üst düzey görüşmeler sonrasında, üç ülke arasında var olan serbest ticaretin güçlendirilmesi kararı çıktı.

Küresel belirsizlik ortamında sürdüğü ve giderek yaygınlaşma eğilimi gösterdiği bir ortamda, sadece birbiriyleriyle rekabetleriyle değil, ABD ile ilişkileri noktasında da ciddi ayrılıklar olan Çin ile Japonya ve Güney Kore arasında gerçekleşen söz konusu bu gelişmeyi, alternatif bir yaklaşım olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Seul’den alternatif

Çeşitli çalışmalarda ortaya konulduğu üzere, günümüz küresel toplumunu tanımlamada, ‘belirsizlik’ en çok başvurulan bir kavram olduğuna kuşku yok.

Özellikle, ABD’de ikinci Trump yönetiminin, Amerika-merkezli siyaset ve ticaret sürecini ortaya koyduğu ve bu anlamda, küresel hegomonik bir yaklaşım sergilediği son iki ayda, belki de karşılaşılan ilk önemli ve alternatif gelişme Seul’den geldi.

30 Mart günü, Güney Kore’nin başkenti Seul’de Güney Kore Endüstri ve Enerji Bakanı Ahn Duk-geun, Japonya Endüstri Bakanı Yoji Muto ile Çin Endüstri Bakanı Wang Wentao’nun katımılıyla yapılan toplantıda, üç ülke arasındaki serbest ticaret anlaşmasının geliştirilmesi ve bu çerçevede “öngörülebilir bir ticaret ve yatırım ortamının yaratılması”konusunda anlaşmaya varıldı.

Doğu Asya’nın kalkınmış ekonomilerini temsil eden bu üç ülke arasında, son beş yılın en önemli gelişmesi olarak dikkat çekilen bu toplantı, küresel belirsizliğe Doğu’dan bir cevap olarak anılmayı hak ediyor.

ABD’ye muhalefet (mi?)

Seul’deki toplantının, Çin gibi ABD’nin en üst düzeyde küresel rakibi ile Japonya ve Güney Kore gibi ABD’nin Asya-Pasifik’de iki önemli siyasi ve ekonomik müttefiki arasında gerçekleşmesini yakından takip etmek gerekiyor.

Toplantı çerçevesinde Güney Kore Endüstri ve Enerji Bakanı Ahn Duk-geun, küresel ekonomide yaşanan ciddi kırılmalara dikkat çekerek, “... üç ülke, karşılaşılan küresel meydan okumalara karşı ortak hareket etmeli” açıklamasını oldukça önemli bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.

Özellikle, ABD ile Çin arasında ticaret açığı üzerinden gelişme gösteren ve özellikle, ABD yönetimi tarafından jeo-politik boyutları da içinde olacak şekilde önemli ekonomik kararların alınması, alternatif arayışlarını da beraberinde getirmiş durumda.

Öyle ki, yeni bir tehdit olgusu olmakla kalmayan, aynı zamanda gayet ciddi anlamda bir savaş nedeni olarak dikkat çeken ‘ticaret savaşları’ ve bu sürecin dinamiklerinin tetiklemesiyle yeni savunma süreçlerinin ortaya çıkması karşısında, dünyanın farklı bölgelerinde alternatif arayışları da kendini hissettiriyor.

Çin, Japonya ve Güney Kore arasında mevcut serbest ticaret anlaşmasının güçlendirilmesi ve küresel belirsizliklere birlikte karşılık verilmesi kararını bu anlamda değerlendirmek mümkün.

Çin’i sindirme

ABD ile Çin arasında gelişme göstermekle birlikte, sürecin bugün çok daha net bir şekilde anlaşıldığı üzere ABD’nin sadece, Çin’le olan ticaret açığı oluşturmadığı da ortaya çıkmış durumda.

Öyle ki, ABD’de başkan Donald Trump, 20 Ocak’tan bu yana ortaya koyduğu politik açılımlar ve kararlarla Çin’den önce yanı başındaki iki komşusu, yani Meksika ve Kanada’yı hedef alan ve gümrük tarifelerinin yeniden ve artırılarak düzenmeleriyle gündemi belirlemektedir.

Çin’in ikincil konumda kaldığı intibaını veren bu süreci doğru değerlendirmek gerekir. Buna dair bazı görüşlerimi geçen bir iki ay içerisinde ortaya koymaya çalıştım.

Tüm bu süreçlerin Çin’i, -biraz abartıyla da olsa, kendi ulusal sınırları içine hapsetmeyi, öz güvenini yitirmeyi hedefleyen bir tür ekonomik ve psikolojik mücadele halini geldiğine kuşku yok.

Son kırk yıllık ekonomik kalkınma ve modernleşme süreçleriyle, dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelen Çin’in, Washington’da alınan kararlarla, bir günde veya kısa sürede diz çöktürülebilecek bir yapı da olmadığı görülmesi gerekiyor.

Bu yönde Çin’den gelen ilk işaretler, gayet temkinli ve olan biteni anlayıp rasyonel politikalar geliştirmeye matuf olduğunu gösteriyor.

Bunun belki de, bölgesel anlamda ilk açılımını Doğu Asya’nın üç önemli ülkesi, Çin, Japonya ve Güney Kore arasında 30 Mart’ta yapılan görüşmeler sonrasında, üç ülke ticaret bakanı serbest ticaretin güçlendirilmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını açıklamaları oldu.

Umut ışığı

Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılan üç ülke ticaret bakanının iştirak ettiği toplantı, bu anlamda, son birkaç aydır küresel belirsizlik ve tehditler karşısında Doğu’dan gelen bir umut ışığı olarak anılmayı hak ediyor.

Bu ifadede, bir abartı olmadığını belirtmek isterim. ‘Umut ışığı’ndan kasıt, ABD’nin ticari ve ekonomik ilişkilerde son iki aydır sergilemekte olduğu ve vazgeçmek eğiliminden öte, giderek daha da derinleştirme hedefine sahip olduğunu gösteren gelişmeler karşısında Doğu Asya’nın kalkınmış üç ülkesinin ortaya koyduğu yaklaşımdır.

Bu noktada, Pekin yönetiminin tarihsel ve geleneksel olarak -kelimenin en hafif ifadesiyle ‘rakip’ olarak gördüğü Japonya ve yanı başındaki komşusu Güney Kore ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda vardığı anlaşma tarihi bir önem arz ediyor.

Belki de, pek çok kesim tarafından Çin’den beklenmeyecek ya da Japonya ve Güney Kore gibi ABD ittifakı iki ülke yönetiminden beklenmeyecek bir hamle olarak okunması ve değerlendirilmesi gereken bu çıkışı, doğru değerlendirmek gerekir.

Bunun yanı sıra, bu çıkışı takip eden hem, Asya-Pasifik bölgesinde ve hem de, farklı bölgelerde benzeri açılımlarla karşılaşabileceğimizi de söylemek büyük bir iddia olmayacaktır. 

https://guneydoguasyacalismalari.com/dogu-asya-ekonomilerinden-kuresel-belirsizlige-cevap-east-asian-economies-respond-to-global-uncertainty/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder