Mehmet Özay 02.01.2024
13 Ocak Cumartesi günü gerçekleştirilecek ülke tarihinde
sekizincisi olacak doğrudan başkanlık seçimleri, sadece Ada halkının kendi
yönetimini belirlemesi anlamı taşımakla kalmıyor, uluslararası camia için Doğu
ve Güneydoğu Asya’da var olan gerilimli ortamın yeniden alevlenmesi anlamı da taşıyor.
Seçimlere on gün kala, iktidardaki Demokratik İlerlemeci
Parti’nin (Democratic Progressive Party-DPP) yeni adayı Lai-Ching-te,
rakipleri karşısında az bir farkla da olsa önde gözüküyor.
13 Ocak günü
yapılacak seçimlerde üç parti adayı seçmen karşısına çıkacak. DPP’nin adayı Lai’nin
yanı sıra, Ada’nın köklü siyasi yapısı Çin Milliyetçi Partisi (Kumotiang-KMT)
Hou Yu-ih ve Tayvan Halk Partisi (Taiwan People’s Party-TPP) adayı Ko Wen-je yeni dönemde Ada yönetimine talip olan isimler.
Çin’in
egemenlik iddiası ve seçimler
De facto bağımsız ülke
olsa da, Tayvan’da, yapılacak seçimler Çin Halk Cumhuriyeti’nin egemenlik
iddialarının güçlü bir şekilde devam ettiği bir siyasi ortamda gerçekleşecek.
Bu durum, hiç kuşku yok ki Ada siyasetini küresel siyasetin
merkezinde yer alması için yeter bir sebeb.
Bu iddiasını destekleyecek şekilde, Çin yönetimi Ada’daki
başkanlık seçimini, “ülkenin bir iç meselesi olduğu” iddiasını gündeme
taşıyarak, seçimlere müdahale ettiği yolundaki eleştirilere meydan okuyor.
Çin Cumhuriyeti (Republic of China-RoC) olarak da tanınan
Tayvan, Çin’le (Peoples of Republic of China-PRC) yaşadığı gerilimli
siyaset özellikle de, Pekin yönetiminin 2000’li yılların başından bu yana
kaydettiği ekonomik ve siyasi gelişimler nedeniyle çeşitli ülkelee uyguladığı baskılar sonucu uluslararası
arenada tanınırlığı gayet kısıtlılık arz ediyor.
DPP zafere yakın (mı?)
DPP adayı Lai’nin önde götürdüğü kampanya dönemi dikkate
alınacak olursa, 2016 yılından bu yana Tayvan’ı yöneten başkan Tsai Ing-wen’in
yerinin yeni bir DPP politikacı tarafından doldurulacağı anlamına geliyor.
Bununla birlikte, kamuoyu yoklamalarında DPP adayı Lai’ye
verilen desteğin %35 civarında olması ve KMT adayı ile arasında sadece birkaç
puan fark olmasından hareket ederek, seçimin bir süprize gebe olduğunu da söylemek
yanlış olmayacaktır.
Öte yandan, Pekin yönetiminin doğrudan müdahalesi
anlamına gelen “bu seçimler, savaş ve barış arasındaki mücadeledir” şeklindeki
açıklama, hiç kuşku yok ki, önümüzdeki günlerin daha da gerilimli geçeceği
anlamına geliyor.
İki dönem şartının olduğu ülkede, yapılacak başkanlık
seçimlerine yeni bir isimle giren DPP’nin oy oranı gerileme gösterse de, seçimi
kazanacak en yakın taraf olduğuna işaret ediyor.
Bu durum, özellikle demokratik idealler çerçevesinde
değerlendirildiğinde, halkın önemli azımsanmayacak bir bölümünün Çin’le
ilişkilere şüpheli baktığı ve de facto bağımsızlığı desteklediği yönünde
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ada tarihi, 1949 yılında Çin komunist partisi ve Çin
milliyetçi partisinin uzun süre mücadeleleri sonrasında milliyetçilerin kaybetmesiyle
sonuçlanmasıyla başlamıştı. Aradan geçen 75 yıl sonra Çin milliyetçi partisi’nin,
Ada siyasetindeki yeri, Çin’e yakınlaşan veya yakınlaşma eğilimi sergileyen bir
yapı arz ediyor.
Hatta, DPP başkanı adayı Lai’nın geçen hafta yaptığı bir
açıklamaya dikkat çekecek olursak, milliyetçi parti’nin “komünist Çin yanlısı”
olduğu yönündeki iddiayı yabana atmamak gerekiyor.
Vurgu ‘demokrasi’ye
Her ne kadar, Batı demokrasilerinde son dönemde gerileme
yaşansa da, Doğu Asya’da -bu noktada, Tayvan örneğinde, demokratik değerlere
yönelik ilginin devam ettiğini söylemek mümkün.
Bu çerçevede, mevcut başkan Tsai, yeni yıl mesajında, “Çin’le
ilişkilerde merkezi konunun demokrasi olduğu” yönündeki açıklaması, DPP ve Tayvan
halkının önemli bir kısmı için liberal-demokratik ideallerin halen
geçerliliğini sürdürdüğü anlamına geliyor.
Başkan Tsai’nin konuşmasında en önemli vurgulardan biri
de son sekiz yıldır iktidarı döneminde Tayvan’ın uluslararası gündemde yer alan
bir ülke konumunda olmasıydı. Başkan’ın bu görüşünde gayet isabetli olduğunu
söyleyebiliriz.
Bu durum, Çin’de Şi Cinping’in iktidara geldiği 2013
yılından itibaren Tayvan’la ikili ilişkileri olan bazı ülkeler üzerinde
uyguladığı özellikle ticari ve ekonomik baskılar sonucu Tayvan yalnız
bırakılmaya itilmeye çalışılsa da, hem gelişmiş endüstrisi, eğitimi ve insan gücü
hem de Batı demokrasilerince desteklenmesi nedeniyle Tayvan bugün, jeo-stratejik
ve jeo-ekonomik öneme sahip bir ülke konumunda.
Bu anlamda, Batılı demokratik çevreler için Tayvan, Doğu
ve Güneydoğu Asya’da ‘demokrasi’nin kalesi’ olarak değerlendirildiği söylersek
abatmış olmayız.
Her ne kadar, ulusal politikalarda Tayvan adı pek zikredilmese
de, özellikle Güneydoğu Asya ülkeleri nezdinde Tayvan’ın bu gelişmiş ve
demokratik yapısının gıpta edici bir yönü olduğunu söylemek mümkün.
De facto kazanır!
Tayvan’da kamuoyu yoklamalarını, 13 Ocak günü seçim
sandığına yansıması halinde, Tayvan halkının Çin Halk Cumhuriyeti’yle karşı
karşıya gelmek istemediği yaklaşımı çıkartılabileceği gibi, mevcut de facto
bağımsızlıktan da vazgeçmek istemediği anlamına gelen bir sonucun çıkacağını
varsayabiliriz.
Bu durum, özellikle, halkın kahir ekseriyetinin KMT adayını
desteklememesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Öte yandan, DPP’nin oy oranı düşse de, az bir çoğunlukla
da olsa seçimi kazanma şansı bulunuyor.
Kamuoyu yoklamalarında ortaya çıkan bu durum, hiç kuşku
yok ki, uluslararası çevrelerde, özellikle de, Çin Halk Cumhuriyeti ve ABD
tarafından da yakından takip ediliyor.
Bu çerçevede, Çin devlet başkanı Şi Cinping “Çin Halk
Cumhuriyeti ve Tayvan’ın birleşmesinin kaçınılmaz olduğunu” belirtmesi sıradan
bir ifade olarak değerlendirilmemeli.
Aksine, Çin’in sergiledi bu siyasi tavır, Tayvan’da tam bağımsızlıkçı
kanat kadar, önemli bir kitle arasında, Ada’nın demokratik siyasal ve toplumsal
yaşamına yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder