11 Mart 2023 Cumartesi

Doğal afetler, “yüzyılın felâketi” kavramı ve insani tutum / Natural disasters, the concept of ‘disaster of the century’ and human attitude

Mehmet Özay                                                                                                                            11.03.2023

www3.nhk.or.jp
Yaşadığımız modern dönemin bir özelliği olarak küreselleşme, yeryüzünün farklı bölgelerinde ortaya çıkan ‘doğal’ afetlerin, kısa bir süre zarfında dünya toplumlarına ulaştırılmasına imkân tanıyor.

Bu imkânın, olumlu mu veya olumsuz mu olduğu açıkçası tartışma götüreceği ileri sürülebilir.

Bundan kastımız, adına ‘doğal afet’ denilen yaşananların zamanla kanıksanır bir hale gelmesi ile bir yandan doğal afete, öte yandan bu afetlere maruz kalanlara yönelik duyguların ve düşüncelerin  de zaafiyete uğramasıdır.

Medyanın rolü

Bu durumu belki de, medya çalışmalarında çokça dile getirildiği üzere, yazılı basında ‘üçüncü sayfa haberleri’ kavramıyla -zamanla görsel medyada da benzeri gelişmeleri konu alan ‘haberler’de ‘gündem gelen/getirilen kaza, kriminal (adli) vakalar vs. gibi haberler karşısında duyarsızlaşmanın ortaya çıkmasında gözlemlemek mümkün.

Bu nedenledir ki, söz konusu bu belirli haberlerin toplumun geneli veya kamu yararı bağlamında neye hizmet ettiği konusu tartışma alanı olarak ortaya çıkmıştır.

Buna ilâve olarak, bu haberlerin bir anlamda, okuyucuların duygularıyla oynanmasına alet edilmesi yönünde kurgulanmasından hareketle sansasyonel denmesinin de, açıkçası medya organlarının işlevinin sorgulanacağı bir boyutu ortaya çıkarmıştır.

Doğal afetler ve etkileri

Bununla birlikte, yaşanan öylesine doğal afetler vardır ki, dünya toplumları üzerinde oluşturduğu etki nedeniyle diğerlerinden farklılaşan bir özellik taşır.

Türkiye’de yaşanan son depremin, böylesi bir özellik taşıdığına kuşku bulunmuyor...

Söz konusu bu ‘doğal’ afeti, küresel çapta tepki çeken bir özelliğe taşıdığını ortaya koyan ise, ‘yüzyılın felâketi’ tabirinin kullanılmasıdır.

Neredeyse, ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz içinde yaşadığımız bu yüzyılda, ‘Yüzyılın felâketi’ tabirinin kullanıldığı ilk ve tek doğal afet değil karşı karşıya kaldığımız.

Hatırlayalım... Yüzyılın hemen başlarında, 2004 yılının son günlerinde (26 Aralık), Hint Okyanusu’nu çevreleyen ülkeleri sarsan deprem ve tsunami bunlardan biriydi.

Her ne kadar, görsel medyanın çeşitli nedenlerle ‘hakkıyla’ yakalayamadığı 2004’deki tsunami hadisesi, ortaya çıkardığı insan ve maddi kayıp ile doğal çevrenin değişimi dikkate alındığında, ‘yüzyılın felâketi’ kullanımına haklılık kazandırmıştı.

Bundan görece kısa bir süre sonra, 11 Mart 2011 tarihinde benzer bir deprem ve tsunami Japonya’yı vurmuştu... Bu vesileyle, söz konusu tsunaminin 12. yılı olduğunu hatırlatalım.

Japonya’nın teknik donanımı, tsunaminin etkisini küresel boyuta taşımaya ve dünya toplumlarına tsunaminin, ne türden bir ‘doğal’ afet olduğuna dair kafi derecede fikir verecek boyuttaydı.

İklim değişikliği

Geçtiğimiz çeyrek yüzyılda dikkat çeken önemli gelişmelerden biri de, yeryüzünün doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine yaşanan iklim değişiklikleridir.

Her ne kadar, iklim değişiklikleri bağlamındaki bu gelişmeler, fiziki anlamda doğrudan tanık olunan insan kayıpları noktasında yukarıda zikredilen afetlerin neden olduğu kayıplar boyutunda olmasa da, uzun dönemli etki gücü bakımından ‘yüzyılın felâketleri’ olarak anılmayı hak ediyor.

Bu tür afetlerin doğuracağı sonuçları bir anlamda, ‘kelebek etkisi’ (butterfly effect) ile açıklamak mümkün. Dev orman yangınları, kuraklıklar, aşırı soğuklar, kasırgalar, tayfunlar ve sel felâketleri iklim değişikliğinin her iki açıdan yani, neden ve sonuçları olarak ortaya çıkan ‘doğal’ hadiselerdir.

Bu gelişmeler, ilgili bölgelerde yaşayan canlı varlıkların azalmasının ve/ya yok olmasının eko-sistem üzerinde ortaya çıkaracağı etki; kurulu toplumsal sistemin bozulması; ekonomik üretim süreçleri üzerinde doğuracağı olumsuzluk; ilgili bölgelerdeki insan toplumlarının zorunlu göçleri ile ortaya çıkacak şehirleşme problemleri vb. gayet komplike gelişmeler bu türden doğal afetlerin sadece, ortaya çıktığı bölge ile sınırlı olmayan aksine, belki de uzmanları dışında geniş toplum kesimlerinin farkında ol/a/madığı sonuçlara yol açıyor.

Bu farkında ol/a/mama hali, yazının başında dikkat çekilen ‘küreselleşmenin’ olumlu etkisi ile çeliştiğine kuşku yok. Öyle ki, yaşadığımız dönemde insan toplumlarında kayda değer anlamda bir bilinç oluşturulamamış olması bunun kanıtı hükmündedir.

Yukarıda dikkat çekilen söz konusu gelişmelerin, insan toplumları tarafından arzu edilmediği söylenebilirse de, özellikle iklim değişikliğinin ‘doğal’lığının yanı sıra, bu gelişmeleri tetikleyen insan faktörünü de göz ardı etmemek gerekir.

Hatta, ‘doğal felâket’ kavramına tekabül eden deprem, tsunami vb. gelişmeler de dahi, özellikle insan, maddi ve manevi kayıplar noktasında insan faktörünün oynadığı rol hiç de yabana atılır gibi değil...

Tek tek bireylerden başlayarak, toplumsal ve kurumsal boyutta insan unsurunun doğayla girdiği etkileşimin, adına ‘doğal’ denilen afetlerin ortaya çıkmasında ve/ya söz konusu ‘doğal afetlerin’ yıkıcı boyutlarının oluşmasındaki rolü üzerinde dikkatlice düşünmekte yarar var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder