Mehmet Özay 11.03.2023
Bu imkânın, olumlu mu veya olumsuz mu olduğu açıkçası tartışma götüreceği
ileri sürülebilir.
Bundan kastımız, adına ‘doğal afet’ denilen yaşananların zamanla kanıksanır
bir hale gelmesi ile bir yandan doğal afete, öte yandan bu afetlere maruz
kalanlara yönelik duyguların ve düşüncelerin de zaafiyete uğramasıdır.
Medyanın rolü
Bu durumu belki de, medya çalışmalarında çokça dile getirildiği üzere, yazılı
basında ‘üçüncü sayfa haberleri’ kavramıyla -zamanla görsel medyada da benzeri gelişmeleri
konu alan ‘haberler’de ‘gündem gelen/getirilen kaza, kriminal (adli) vakalar
vs. gibi haberler karşısında duyarsızlaşmanın ortaya çıkmasında gözlemlemek
mümkün.
Bu nedenledir ki, söz konusu bu belirli haberlerin toplumun geneli veya
kamu yararı bağlamında neye hizmet ettiği konusu tartışma alanı olarak ortaya
çıkmıştır.
Buna ilâve olarak, bu haberlerin bir anlamda, okuyucuların duygularıyla
oynanmasına alet edilmesi yönünde kurgulanmasından hareketle sansasyonel
denmesinin de, açıkçası medya organlarının işlevinin sorgulanacağı bir boyutu
ortaya çıkarmıştır.
Doğal afetler ve etkileri
Bununla birlikte, yaşanan öylesine doğal afetler vardır ki, dünya
toplumları üzerinde oluşturduğu etki nedeniyle diğerlerinden farklılaşan bir
özellik taşır.
Türkiye’de yaşanan son depremin, böylesi bir özellik taşıdığına kuşku
bulunmuyor...
Söz konusu bu ‘doğal’ afeti, küresel çapta tepki çeken bir özelliğe taşıdığını
ortaya koyan ise, ‘yüzyılın felâketi’ tabirinin kullanılmasıdır.
Neredeyse, ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz içinde yaşadığımız bu
yüzyılda, ‘Yüzyılın felâketi’ tabirinin kullanıldığı ilk ve tek doğal afet değil
karşı karşıya kaldığımız.
Hatırlayalım... Yüzyılın hemen başlarında, 2004 yılının son günlerinde (26
Aralık), Hint Okyanusu’nu çevreleyen ülkeleri sarsan deprem ve tsunami
bunlardan biriydi.
Her ne kadar, görsel medyanın çeşitli nedenlerle ‘hakkıyla’ yakalayamadığı 2004’deki
tsunami hadisesi, ortaya çıkardığı insan ve maddi kayıp ile doğal çevrenin
değişimi dikkate alındığında, ‘yüzyılın felâketi’ kullanımına haklılık
kazandırmıştı.
Bundan görece kısa bir süre sonra, 11 Mart 2011 tarihinde benzer bir deprem
ve tsunami Japonya’yı vurmuştu...
Japonya’nın teknik donanımı, tsunaminin
etkisini küresel boyuta taşımaya ve dünya toplumlarına tsunaminin, ne türden
bir ‘doğal’ afet olduğuna dair kafi derecede fikir verecek boyuttaydı.
İklim değişikliği
Geçtiğimiz çeyrek yüzyılda dikkat çeken önemli gelişmelerden biri de, yeryüzünün
doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine yaşanan iklim değişiklikleridir.
Her ne kadar, iklim değişiklikleri bağlamındaki bu gelişmeler, fiziki anlamda
doğrudan tanık olunan insan kayıpları noktasında yukarıda zikredilen afetlerin
neden olduğu kayıplar boyutunda olmasa da, uzun dönemli etki gücü bakımından ‘yüzyılın
felâketleri’ olarak anılmayı hak ediyor.
Bu tür afetlerin doğuracağı sonuçları bir anlamda, ‘kelebek etkisi’ (butterfly
effect) ile açıklamak mümkün. Dev orman yangınları, kuraklıklar, aşırı soğuklar,
kasırgalar, tayfunlar ve sel felâketleri iklim değişikliğinin her iki açıdan
yani, neden ve sonuçları olarak ortaya çıkan ‘doğal’ hadiselerdir.
Bu gelişmeler, ilgili bölgelerde yaşayan canlı varlıkların azalmasının
ve/ya yok olmasının eko-sistem üzerinde ortaya çıkaracağı etki; kurulu toplumsal
sistemin bozulması; ekonomik üretim süreçleri üzerinde doğuracağı olumsuzluk; ilgili
bölgelerdeki insan toplumlarının zorunlu göçleri ile ortaya çıkacak şehirleşme
problemleri vb. gayet komplike gelişmeler bu türden doğal afetlerin sadece, ortaya
çıktığı bölge ile sınırlı olmayan aksine, belki de uzmanları dışında geniş
toplum kesimlerinin farkında ol/a/madığı sonuçlara yol açıyor.
Bu farkında ol/a/mama hali, yazının başında dikkat çekilen ‘küreselleşmenin’
olumlu etkisi ile çeliştiğine kuşku yok. Öyle ki, yaşadığımız dönemde insan
toplumlarında kayda değer anlamda bir bilinç oluşturulamamış olması bunun
kanıtı hükmündedir.
Yukarıda dikkat çekilen söz konusu gelişmelerin, insan toplumları
tarafından arzu edilmediği söylenebilirse de, özellikle iklim değişikliğinin ‘doğal’lığının
yanı sıra, bu gelişmeleri tetikleyen insan faktörünü de göz ardı etmemek
gerekir.
Hatta, ‘doğal felâket’ kavramına tekabül eden deprem, tsunami vb.
gelişmeler de dahi, özellikle insan, maddi ve manevi kayıplar noktasında insan
faktörünün oynadığı rol hiç de yabana atılır gibi değil...
Tek tek bireylerden başlayarak, toplumsal ve kurumsal boyutta insan
unsurunun doğayla girdiği etkileşimin, adına ‘doğal’ denilen afetlerin ortaya
çıkmasında ve/ya söz konusu ‘doğal afetlerin’ yıkıcı boyutlarının oluşmasındaki
rolü üzerinde dikkatlice düşünmekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder