Mehmet Özay 30.09.2019
foto:katadata.co.id |
Endonezya’nın
başkenti Cakarta son yirmi yılın en önemli öğrenci olaylarına konu oluyor.
Endonezya’da merkezi hükümet parlamentosunda iki önemli yasa üzerinde bazı
değişiklik taleplerinin 17 Eylül’de kabulünün ardından baş gösteren tepkiler,
önce üniversite ardından lise öğrencilerin başkent meydanlarında görünmesine
neden oldu.
Bununla birlikte,
gösterilerin Yolsuzlukla Mücadele Kurumu (Komisi
Pembarantasan Korupsi-KPK) ve suçlar yasası
(RKUHP) gibi iki yasa üzerine eleştirilerindeki gerçeklik payı kadar, bunun
ötesinde iç içe geçmiş siyasal ve toplumsal sorunların çeşitli çevrelerin güç
devşirme plânlarıyla birlikte yürüdüğüne de dikkat çekmek gerekiyor.
KPK ile ilgili yasal
düzenleme parlamentoda sadece 107 milletvekilinin katılımıyla alınması, ilgili
yasal komisyonda uzmanların, akademisyenleri ve anayasa mahkemesinin
görüşlerini dile getirecek üyelere yer verilmemesi, parlamentonun KPK ile
ilgili niyetinin kapalı kapılar ardında gelişen bir sürece tekabül ettiği
konusunda ciddi kaygıların ortaya çıkmasına neden oluyor.
Mücadelede benzerlikler üzerine
Cakarta’da
özellikle parlamento binasının bulunduğu Güney Cakarta’da Senayan’da
gerçekleşen öğrenci gösterilerine dışardan bakan bir gözlemci olarak, bir anda
akıllara Hong Kong’daki -henüz bitmemiş- gösteri süreçlerini akla getirdiğini
söylemek mümkün.
Aynı zamanda,
ülkede 32 yıl boyunca iktidar olan Suharto rejiminin 13 Mayıs 1993 tarihinde
sona ermesine neden olan öğrenci gösterileri de hiç kuşku yok ki, Endonezya
toplumunda bir hafıza tazelenmesine neden oluyor.
Bugün Senayan’ı
çevreleyen meydanlar ve caddeleri dolduran binlerce öğrencinin belki de, büyük
bir bölümü o günlerde hayatta değildi ve ülkede nasıl bir siyasal ve toplumsal
değişimin gerçekleştiğinin ilgileri yok ise pek de farkında oldukları
söylenemez.
Ancak bir yandan
da, bu kadar önemli sayıda genci meydanlara iten bir veya birden fazla neden
olsa gerek diye sormakta fayda var. Herhalde bu salt Hong Kong’daki
gelişmelerin bir replikası veya nostaljik bir 1998 anısı olarak
değerlendirilmeyecek ölçüde önemli sosyal ve siyasal gelişmelerle
bağlantılıdır.
Cakarta’da son
dönemde ülke gündemini belirleyen iki önemli gelişmeden yani Papua Eyaleti’nde
referandum talebi ile başkentte ulusal parlamentoyu çevreleyen bölgede baş
gösteren öğrenci gösterileri ülkenin hiç kuşku yok ki, bir anda patlak vermiş
hadiseleri olarak adlandırılamaz. Papua ile ilgili kaleme aldığımız yazının
ardından, Cakarta’da öğrenci hareketlerinin neye tekabül ettiğine kısaca
değinmekte fayda var.
Yolsuzlukla Mücadele Kurumu nasıl var olmalı?
Gösterilerin temel
nedeni, ulusal parlamentonun 2002 yılından bu yana ülkede yolsuzluklar
konusunda öne çıkan ve bağımsız bir kurum olarak işlev gören KPK yasasında
değişiklik talebi 17 Eylül’de parlamentoda kabul edilmiş oldu.
Hemen söylemekte
fayda var ki, bu kuruma yönelik parlamentonun başlattığı girişim bugünün bir
eseri değil, aksine on yıllık geçmişi olan bir süreçten bahsediyoruz. Bugünkü
tartışmaların başlangıcı ise 2017’de başlayan ve parlamentonun KPK’yı
soruşturma talebidir. Dolayısıyla, bu kurumun terimin tam anlamıyla ‘yolsuz’
kurumlar ve çevreler üzerindeki baskının doğurduğu rahatsızlıklar zaman zaman
nüksettiği biliniyor.
Daha o dönem bu
gelişmeye karşı çıkan anayasa mahkemesi eski başkanı, çeşitli üniversitelerden
anayasa profesörleri, sivil toplum kuruluşları gibi pek çok çevreyi saymak
mümkün. Bu mücadelenin hiç kuşku yok ki, ülkede şeffaf bir bürokrasi ve yönetim
biçimi oluşturulması çabalarına tekabül ettiği açıkça ortada.
Bugün konunun
yeniden gündeme gelmesi ve KPK üzerinde bir baskı oluşturma ve kurumun
işleyişini yeni atamalarla manipüle etme çabalarının ardından 2014-2019
döneminde ulusal parlamentoda görev yapan onlarca milletvekilinin yolsuzluklara
bulaştıkları konusundaki ihbar ve kanıtlardan hareketle başlatılmış olan
soruşturmalar bulunuyor.
Yasal düzenlemenin
bugünlerde yapılmış olmasının kayda değer bir nedeni var. O da, Nisan’daki
seçimlerin ardından, parlamentonun yeni üyelerinin Ekim ayında yemin ederek
göreve başlayacakları ve yukarıda dikkat çekilen soruşturmaya konu olan
milletvekillerin halen ‘görev başında’ olmaları geliyor. Yani, giderayak,
KPK’ya son bir darbe vurma uğraşı!
Örneğin neredeyse son
dokuz yıldır gündemden düşmeyen ve bugüne kadar da sonuçlandırılmamış olan
elektronik nüfus kağıdı (e-ktp) ihalesindeki
yolsuzluk. Bu işin başında Golkar gibi Suharto döneminin doğrudan ürünü bir partinin
başkanı ve parlamento sözcüsü Setya Novanto’nun bulunması. Her ne kadar, Setya
parlamento sözcülük görevinden geçen Ocak ayında istifa etmiş olsa da, gerek
partisi içerisinden gerekse parlamento içi ve dışından desteklerle halen
‘dışarda’.
Konu bir yandan
parlamento içerisinde bir yandan anayasa mahkemesi tarafından incelenirken,
gelişmelerin KPK’nın işlevini daraltma, başka kurumlara bağlama çabaları
nedeniyle konu sivil toplum kuruluşları ve başta öğrenciler olmak üzere geniş
halk kitlelerinin de gündemine gelip oturmuş durumda.
Yukarıda
zikredilen kurumların ve çevrelerin tepkilerinin çeşitliliğinde de görüldüğü
üzere KPK’nın bağımsız bir kurum olması, tarafsızlığı, parlamento tarafından
müdahaleye açık hale getirilemeyişi, geniş sivil kesimlerin siyasi partiler,
parlamento, bakanlıklar, ordu ve polis gibi çeşitli devlet kurumlarındaki
yolsuzluklarla mücadelede yanlarında gördükleri yegâne kuruluş olması gibi
unsurları bir çırpıda saymak mümkün.
Bu çerçevede, yeni
dönemde KPK’da yer alacak üyelerin seçimi için belirlenen komisyonun
çalışmaları sonrası, bu kurumun başına eski polis şefi Firli Bahuri’nin
önerilmiş olması geliyor. Tam da, bugünkü parlamentodaki tartışmalar ve
meydanlardaki gösterilerin sembolik bir odağa olabilecek bir kurum ve isimden
bahsediyoruz. Görevi dönemindeki bazı icraatlarından sorumlu görülen böylesi
bir polis şefinin KPK başkanı atanması herhalde sinirleri oldukça geren bir
eylem olsa gerek.
KPK’nın sorumluluk
alanı ile bazı kurumların, örneğin emniyet müdürlüğü içerisinde benzer bir
kurulun varlığı çatışma anlamında zaman zaman gündeme getiriliyordu. Ancak
çelişkiler yumağının bir yanında, emniyet gibi yolsuzluklarla anılan bir
kurumun nasıl olup da yolsuzluklarla mücadelede edebileceği sorgulamaların
başında geliyor(du).
Jokowi’nin sorumluluğu
Akla gelen ilk
tuhaflıklardan biri, hükümetin ve dolayısıyla hükümetin sorumluluğunda
ilerleyen ve KPK gibi can alıcı bir kurumun işleyişine dair yasal değişikliğin
Jokowi döneminde vuku bulmasıdır.
Bunu şunun için
söylüyoruz, ikinci başkanlık dönemi 20 Ekim’deki yemin töreniyle başlayacak
olan Jokowi’nin reform yanlısı olduğu bilinmesi ve bunu hem düşünce hem fiili
olarak ortaya koyan bir başkan olmasıdır. Yasal düzenleme sonrasında ortaya
çıkan memnuniyetsizliğin, çeşitli çevrelerin bir süredir dile getirdikleri
üzere, başkanın müdahale hakkını (Perppu)
kullanmak suretiyle kabul edilen yasal düzenlemeyi durdurmasıdır.
KPK’nın üyelerinin
nihai atamasını başkan Jokowi yapacak olsa da, mevcut yasa ile KPK’nın
işlerliği bağımsız bir kurum olma özelliğine halel getirmesi nedeniyle pek de
anlamlı bir sonuç doğurmayacaktır.
Burada yapılması
gereken, 17 Eylül düzenlemesinin başkanın emriyle durdurulması ve Ekim’de
oluşacak yeni mecliste KPK’yı tam anlamıyla şeffaf bir kurum haline getirecek
yeni yasal düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesidir. Bu durum, hiç kuşku
yok ki, Jokowi’nin ikinci dönem başkanlığına büyük bir moral ve halk desteği
ile başlaması anlamına gelecektir.
Jokowi
yolsuzluklarla mücadelede, hatırlanacağı üzere zaten bazı önemli girişimleri
bulunuyor. Bu noktada, ülkede yolsuzluklarla mücadele eden ve bu anlamda 2016
yılında emniyet genel müdürlüğünün başına kurum içerisindeki yaygın
yolsuzluklarla mücadele için Tito Karnavian’ı ataması, bazı devlet
kurumlarındaki yolsuzlukları bizzat kendisi sahada ortaya koyması ve yine kendi
döneminde azımsanmayacak işler yapan KPK’nın çalışmalarına müdahale etmemesi
gibi bazı örnekleri vermek mümkün.
Yolsuzluk kültürü ve ekonomisi
Bununla birlikte,
gerek uluslararası kuruluşların -bazı önyargılar taşınabileceğini göz ardı
etmeden- ve ulusal çerçevede ülkede yaygın bir yolsuzluk olgusu olduğu ve bunun
bir tür ‘yolsuzluk kültürü’ ve ‘yolsuzluk ekonomisi’ olarak meşrulaştırıldığını
söylemek bugünkü karışıklıkların ve çözüm arayışlarının çıkış noktası olarak
önem taşıyor.
Yolsuzlukla
mücadelede kurumu yasasında değişiklik yapılmasını eleştiren sivil toplum
kesimlerinin, anayasa mahkemesi üyelerinin ve geniş toplum kesimlerinin dayanak
noktası bu kurum üzerinde baskı mekanizması oluşturulması, emniyet başta olmak
üzere yolsuzluklarla anılan bazı kurumlardan bireylerin bu kuruma atanması ve
bu sayede kurumun tarafsızlığına halel getirecek ve pasifize edecek bir sürecin
yürürlüğe konması olduğu görülüyor.
Burada üzerinde
durulması gereken konu polis ve ordu gibi Suharto döneminde ülke siyasal
yaşamında başat bir rol oynamış kurumların kendilerini yeniden şu veya bu
şekilde ülke sivil kurumları üzerinde hakim bir konuma getirme çabasında
oldukları iddialarını ciddiye alınmalı.
Öyle ki, tıpkı
Papua’daki gelişmeler de olduğu gibi, ordunun kendini bağımsız ve/ya egemen
hissettiği alanlarda salt bir soyut güç mekanizması oluşturmasından değil, var
olan ekonomik değerler üzerinde de hakimiyet kurma ve paylaşımı sağlama
konusunda bir irade ortaya konmaktadır.
Tam da bu husus,
adına yolsuzluk kültürü ve yolsuzluk ekonomisi dediğimiz olgulara karşılık
geliyor.
Ulusal savunma
gücünü oluşturan bu birimlerin var olan güç ve donanımlarını ülke içinde siyasi
ve sivil çevreler üzerinde ve hatta çeşitli etnik yapılar üzerinde baskı ve
çıkar aracına dönüştürmelerinin Suharto rejiminin sona erdiği 1998’den bu yana
ortadan kaldırılmış olması gerekirdi. Bugün Endonezya’nın karşı karşıya kaldığı
en temel sorunun bu olduğunu söylemek şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii bu kısa
yazıda konuyu bütün veçheleriyle ele almak mümkün değil. Ancak bu temel sorun
üzerinden ve/ya ilintili olarak ülke siyasetinde egemen olma çabalarının da
yine bu iki kurum başta olmak üzere bağlantılı toplumsal ve siyasal kesimlerin
güç devşirme çabalarının hangi niyetlere matuf olduğunu da ortaya koymaktadır.
Siyaset kurumunda ciddi kırılganlık
Değinilmesinde
yarar görülebilecek bir diğer husus, ülkenin kahir ekseriyetinin Müslüman olması,
ülke siyasal yaşamında en azından 1999’dan bu yana kurulan kendilerini Ortadoğu
muadilinde bir İslamcı paylaşım görülüp görülmeyeceği tartışılabilecek, ancak
en azından Müslüman Endonezya toplumunun hassasiyetleri ve talepleri üzerinden
siyaset yapan bu siyasi partilerin yukarıda dikkat çekilen konu/lar
çerçevesinde nerede durduklarıdır.
Bu siyasi
yapıların bugüne kadar ortaya koydukları performansın ülkenin, bırakın ekonomik
sorunlarının üstesinden gelme konusundaki çabaları bir yana, yolsuzluk gibi
temel ve de ahlaki bir sorun karşısında ne türden anlamlı, çözüm odaklı ve
temiz bir politika içerisinde yer alıp almadıklarının sorgulanmasını şart
koşuyor.
Bugün
Endonezya’nın gündemini meşgul eden yolsuzluklarla mücadele konusu ve bu konuda
birincil sorumluluk taşıyan kurum üzerindeki baskı kurmaya matuf girişimleri
kurumlar arası çatışmalar ile yorumlamak kısır bir yaklaşım olacaktır. Ülkede
uzun bir geçmişe yayılan yolsuzluk kültürü ve ekonomisi üzerinde durmadan
bugünü anlamlandırabilmek mümkün değildir.
http://guneydoguasyacalismalari.com/2019/09/30/jakartada-parlamentoya-tepkiler-ve-yolsuzlukla-mucadele-konusu-reactions-to-the-parliament-and-the-issue-of-corruption-eradication-in-jakarta/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder