Mehmet Özay 01.06.2018
Singapur son
dönemlerin en önemli zirvesine hazırlanıyor. Son dönemde küresel barışı tehdit
eden Kuzey Kore’nin nükleer füze demelerinin ve çalışmalarının sonlandırılması
amacıyla ABD ve Kuzey Kore liderlerinin bir araya gelmesi kararlaştırıldı.
Bu çerçevede, ABD
devlet başkanı Donald Trump ve Kuzey Kore devlet başkanı Kim Jong-un zirvesi 12
Haziran’da Singapur’da gerçekleştirilecek. Zirvenin hayata geçirilmesi için
uyguladığı mekik diplomasisi ile büyük rol oynayan Güney Kore devlet başkanı
Moon Jae-in de katılacak.
Özellikle, 2015
yılının sonlarından itibaren uluslararası siyasetin odağına oturan ve çatışmacı
yönelimiyle dikkat çeken Kuzey Kore sorunu bir anda barış atmosferine döndü. Bu
dönüş, hiç kuşku yok ki, konunun birincil aktörleri kadar, izleyici konumundaki
çevreleri de şaşırttığına kuşku yok.
Kim Jong-un ve ABD’ye tehditler
Babası Kim-Jong-il’in
vefatının ardından 2011 yılı sonunda Kuzey Kore devlet başkanlığına atanan Kim
Jong-Un, bu süreçte giderek artan bir şekilde orta ve uzun menzilli nükleer
füze denemeleri ile gündeme geldi. Füzelerin menzil kapasitelerinin giderek
artırılması ve giderek sık aralıklarla denemelerin yapılması, ABD’de özellikle
Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla karşılıklı tehditkâr havanın
artmasına neden oldu. Bu anlamda, ABD’den gelen tepkiler Kore Yarımadası’nda
neredeyse yeni bir savaşın geldiğine işaret ediyordu.
Küresel güvenlik ve Rejim değişikliği
Dünyaya kapalı bir
rejim olan Kuzey Kore, tıpkı benzerleri gibi ABD tarafından küresel siyaset ve
ticaret ilişkilerinde bir engel olarak kabul edildiğine kuşku yok. Bugüne
kadar, Kore Yarımadası’nı nükleer silahlardan arındırılması ve Kuzey ve Güney
Korelerin birleşmesini öngören çabaların sonuçsuz kalması tehdit algısının
ciddiyetinin koruduğunun bir göstergesidir.
Tam da burada, iki
yönlü bir tehdit algısının işletildiğine tanık olunuyor. Bir yanda, ABD’nin
başta bölgedeki Güney Kore ve Japonya gibi müttefiklerinin Kuzey Kore tehdidi,
bu dünyanın başka bölgelerinde benzer yapılarla işbirliği potansiyeli ile
küresel bir güvenlik sorunu teşkil etmesi nedeniyle ABD için tehdit unsuru. Öte
yandan, 1950’li yılların başlarındaki Kore Savaşı’nın ardından bugüne kadar bölgesel
ve küresel siyasal ve rejim değişikliklerinin dışında kalmış bir Kuzey Kore ABD’yi
kendi varlığı için bir tehdit olarak görüyor.
Güney Kore devlet başkanı Moon sürecin baş aktörü
12 Haziran’da iki
ülke başkanının Singapur’da masaya oturacak olmasında en büyük pay hiç kuşku
yok ki, Güney Kore devlet başkanı Moon Jae-in’e ait. Bu yılın başlarından
itibaren Moon, tarafları barış masasına oturtma konusundaki gayretinin en
azından şu anki gelişme itibarıyla sonuç verdiği anlaşılıyor. Ancak Mayıs ayı
sonlarında Donald Trump ve Kim Jong-un masayı terk etme kararlarının bu türden
girişimlerin ne denli kırılgan olduğunu da ortaya koyuyor.
Moon’un mekik
diplomasisinin bir yanında Kim Jong-un ve Çin devlet başkanı Şi Cinping ile
yaptığı ikişer görüşme bulunuyor. Bununla birlikte, Moon’un Çin devlet başkanı
Şi Cinping’in Kim Jong-un’la görüşmesinin alt yapısını da hazırlayan kişi
olduğunu söylemek mümkün.
Aslında Moon’un
yönetmekte olduğu bu süreç, daha Güney Kore’de 9 Mayıs 2017’deki başkanlık seçimlerden
başarıyla çıkmasının ardından yapılan açıklamalarla ilk nüvesini vermişti. Moon
bir yandan Donald Trump’un savaş hazırlıklarının önüne geçmeye öte yandan da
Kim Jong-un’la görüşmelerin alt yapısı oluşturarak füze denemelerine son
vermesi yönünde görüşlerinin yanı sıra icraatlarda bulunuyordu.
Kuzey Kore’nin hareket kabiliyeti
Kim Jong-un ülkesinin
güvenlikte olmadığı iddiasıyla sürekli geliştirilmesi ve birbiri ardı sıra orta
ve uzun menzilli füze denemeleri yapılması emrini verirken hedefte sürekli
olarak ABD bulunuyor(du).
Ancak bu füzelerin
ABD’nin Pasifik bölgesindeki müttefikleri yani, başta Güney Kore ve Japonya’yı
hedef aldığı da bilinen bir gerçek. Bunun biraz daha ötesine geçerek ve
füzelerin menzil kapasiteleri dikkate alınarak, tehdit altındaki ülke sayısını
özellikle Güneydoğu Asya’ya doğru genişletmek mümkün.
Malezya’nın
başkenti Kuala Lumpur’da üvey kardeşinin kimyasal bir saldırı sonucu hayatını
kaybetmesi hadisesinde olduğu gibi, Kim Jong-un kendine yönelik tehditleri
bertaraf etmek için, görece uzak bir ülkede dahi harekete geçebileceğini
dünyaya kanıtlamıştı.
Modern bir Donkişot: Kim Jong-un
Bu bağlamda, en
son yapılan denemelerde füze menzilinin kıtalar aşırı bir düzeye ulaşması, Kuzey
Kore devlet başkanının bu füzeleri nükleer silahla donatıp Amerika Birleşik
Devletleri’ne meydan okumasının son safhasını oluşturuyordu. Kim Jong-un bu
girişimiyle bir tür post-modern Donkişot görünümü çizerken, birdenbire konuya doğrudan
müdahil ülke liderleri ve önde gelen siyasetçilerinin kendisiyle görüşmek üzere
sıraya geçtiği bir lider haline dönüştü.
Bu sürece nasıl
gelindiği önemli… Aslında Barack Obama sonrasında Donald Trump’ın dışişleri
bakanlığı, Pentagon vb. gibi ABD dış politikasında etkin kurumları neredeyse devre
dışı bırakarak salt her gün gönderdiği twitter açıklamalarıyla tüm temel
taşları yerinden oynatan çıkışları içerisinde Kuzey Kore konusu da yer
alıyordu.
Kore Yarımadası barışında Çin faktörü
26 Eylül 2016
tarihinde Kuzey Kore’yi konu alan bazı yazılarımızda, bu ülkenin nükleer
denemelerinin ulaştığı tehdit boyutuna dikkat çekmiştik. Yazıda, Kuzey Kore’nin
bugün sahip olduğu izlenimi veren füze ve nükleer gücünün ardında Çin olduğunu
ve Çin’siz bu yöndeki faaliyetlerini gerçekleştirmesinin zor olduğuna vurgu
yapmıştık.
Bu açıdan bakıldığında Kuzey Kore rejiminin kapsamlı
ilişkisinin olduğu tek ülkenin Çin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kuzey
Kore yönetiminin, yanı başındaki Çin'den aldığı şu veya bu ölçüdeki destek
sürdüğü müddetçe hem kapılarını dış dünyaya kapatmaya hem de nükleer denemelere
devam edeceği öngörülebiliyor(du).
Bu çerçevede Kuzey Kore henüz yüksek kapasiteli nükleer,
hidrojen bombaları üretememiş olsa dahi, son denemenin de ortaya koyduğu üzere
bu yöndeki çalışmalarının ‘başarıyla' devamına paralel olarak, Batı ve
bölgedeki müttefiklerinin maruz kaldıkları risk oranı giderek artıyor(du).
Batılı ülkelerin dış politikalarını temelde bu tür riskleri dikkate alarak
yönlendirdikleri hesaba katıldığında, başta ABD olmak üzere bu çevrelerin
hedefi, artık Kuzey Kore'yi tehdit unsuru olmayacak bir yapıya evirmek
olacaktır.
İşte bugün gelinen nokta ve 12 Haziran’da Singapur’da masaya
getirilecek konu bu olacak. Tüm bu iyi niyetli girişimlere rağmen, daha önceki
süreçler hatırlandığında görüşmelerin ve görüşmelerden neşet edecek sonuçların
teker teker ortaya konulmasını beklemek Kore Yarımadası’na ve bölgeye nihai
barışın gelmesi anlamı taşıyacaktır. Kore Yarımadası’na barış gelecekse bunun
hangi şartlara bağlı olduğunu tartışmaya devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder