Mehmet
Özay 23.06.2018
Türkiye 24 Haziran’da yani, yarın seçime
giderken, sistem değişikliğinin toplumsal ve küresel şartlarda ortaya çıkan
değişimlerin bir yansıması olarak ortaya konulduğu gözlemlenmektedir. Bu süreç,
sistem değişikliği yönünde çaba sarf eden talepkârları ile buna itiraz eden siyasal
ve toplumsal çevreleri ile dikkat çekmektedir.
Bu siyasal gelişme karşısında toplumsal
yapının farklı kesimlerince takınılan tutum bir karmaşıklık gibi algılansa da,
toplumsal yapının çoğulculuğunun varlığı hatırlandığında bunun normal bir
sürece tekabül ettiği söylenebilir. Bununla birlikte, Türkiye iç siyasetinde
ortaya çıkan bu durumun bizatihi kendisinin farklı coğrafyalarda karşılık
bulması kendi başına bir anlamlılık taşımaktadır.
Uluslararasılaşan
Türk siyaseti
Ve bu durum, yani Türkiye siyasetinde bir
süredir gözlemlenen değişimin uluslararası arenada karşılık bulması ve yansıması,
içinde bulunduğumuz bu dönemde kendini giderek daha belirgin bir şekilde ortaya
koymaktadır. Tabii burada uluslararası arenada Türkiye siyasetine ve siyasal
değişimine ilgi derken, Türkiye’deki siyasi elitler ile siyaset yapıcıları ile
bunların toplumsal karşılığı olan kesimlerin çabalarının ötesinde bir duruma
işaret ediyorum.
Bu durumun, bugün yaşanmakta olan seçim
ortamında Türkiye siyasetinin aktörlerinin sadece ulusal siyaset arenasında
değil, bunun ötesinde uluslararası kamuoyu bağlamında nerede durduğuna dair de
bir ipucu vermektedir. Bununla ne demek istediğimi yakın geçmişte siyaset
arenasında aktör olmuş yapılar ile bugün gelinen nokta arasında kısa bir
karşılaştırma ile ortaya koyacağım.
Öncelikle söylenmesi gereken husus gelinen
bu safhanın hiç kuşku yok ki, örneğin Soğuk Savaş döneminin içe kapanmış Türkiye’sinden
ve Türkiye siyasetinin içe kapanmış halinden oldukça farklılık taşıdığıdır. Bu
anlamda, ileri sürmekte olduğumuz uluslararasılaşması, kendinde bir gelişme ve
değer olarak dikkat çekmektedir. Bu fenomen Türkiye ulusal siyasetinin sadece
Türk siyasetçisi ve Türk seçmeni dışına taşan ve bu anlamda diğer benzer
toplumlardan ayrışan bir özelliği ortaya koymaktadır.
Sol entelijansiya
Türkiye’de yaşanan bu değişimin neye
tekabül ettiğini, belki kısa da olsa yakın geçmişte çeşitli araçlarla kendini
aktör olarak gündeme taşıyan iki yapıya bakmakla anlamlandırmak mümkün.
Buradan yakın geçmişe gidip, kendini
uluslararası kabul eden, ideolojik söylem ve dayandığı siyasal kanallar
noktasında dışa bağımlı sol entelijansıyanın durumuna bakılabilir. Bu yapı, bir
dönem kendini uluslararası ‘enternasyonal’e akredite etmek suretiyle bir siyasi
elit çabası sergiliyordu. Ve bu yaklaşım, kısmen Türkiye’deki toplumsal tabanı
kabul edilebilecek kesimlerince ve buna şu veya bu şekilde entegre olma
çabasındaki kimi çevrelerin de katkılarıyla bir tür toplumsal talep olarak gündeme
geliyordu.
Bu noktada, sol entelijansıyanın kendini
‘enternasyonal’ bağlamda ortaya koymasının öznelikten ziyade bir eklemlenme
türü olarak nesne konumunda hareketi olduğunu söylemek gerekir. Öyle ki, sol entelijansiyanın bir aktörlük sürecinden ziyade, olan bitene yabancı ve
kendinde bir değer üretmekten uzak, özellikle dışarıdan bir okur-yazarlık ve
anlama çabasıyla sınırlı bir enternasyonel bağlamı olmuştur.
Bu durum, söz konusu bu çevrelerin bu
ülkede sürdürülebilir bir siyaset ve toplumsal değişime yol açmaları mümkün
olamadığı gibi, bu ülkeye yakın ve dost coğrafyalara yönelik bir siyasal ve
toplumsal benzeşmelere de kapı aramalarının ortamı gerçekleşmemiştir. Bu
sürecin, nihayetinde bu yapının zamanla daralmasına, kırılmalara maruz kalmasına
ve iddialarından vazgeçmesine neden olmasındaki rolü göz ardı edilmemelidir.
Pragmatizme
yaslanan liberalizm ve sağ
Bu bağlamda dikkat çekilebilecek bir diğer
yapı, liberal/sağ duruştur. Köklerini, kır toplumundan şehir toplumuna
dönüşümde bulan ve edinilen eğitim fırsatları ile tecrübe edilen toplumsal
mobilizasyonun unsurlarına tekabül edilen bu toplumsal yapı da, özellikle
neo-liberalleşme ile gündeme gelen ve küreselleşme muvacehesinde kendini
dünyadaki değişime uydurma noktasında bir eğilime sahipti.
Liberal/sağ söylemin toplumsal karşılığını
oluşturan kesimlerin, kapsamlı ve sürdürülebilir bir düşünce temelli talepleri
olmadığına ve bunun ötesinde daha çok maddi, çıkarcı ve pragmatist yönelimlerle
topluma ve siyasete bakışına tanık olunuyordu. Bu çevrelerin hükümet olma süreçlerinde,
bizatihi kendileri ve peşlerine takılan toplumsal zümrelerin maddi ve maddi
olmayan yolsuzluklar zinciri bu oluşumun içinde bulunduğumuz ülke ve topluma
bir değer katmadığına tanık olduğu gibi, bunun ötesinde yine Türkiye’ye yakın
coğrafyalara bir değer ve katkısından da uzak olduğu ortaya çıkmıştır.
Bugünkü siyaset arenasında ve siyaset yapma
biçiminde, yukarıda kısaca dikkat çekilen bu iki yönelimin dışında, kendini
farklı kökler ve yönelimleriyle bir yapıya karşılık gelen bir durumdan söz
edilebilmektedir. Bu yapının aktörlerinin kendilerini ortaya koyma çabaları
kadar, buna tekabül eden bir toplumsal karşılığı bulunmaktadır. Daha doğrusunu
söylemek gerekirse, burada birbirini besleyen ikicilik olarak
adlandırılabilecek bir durumundan söz etmek mümkündür.
Türkiye
siyasetini küreselleştirici unsur/lar
Bunun ötesinde, bu yapının kendi dışında
ona atfedilen kimi tarihi, dini-manevi değerlerle öne çıkan bir siyasi ve bunun
toplumsal karşılığı ile görünürlük kazandığını iddia edebiliriz. Bu iddianın
salt soyut bir durum olmadığı, aksine somut bir karşılığa tekabül ettiği bir
vakıadır.
Bu noktada, örneğin -diğer bazı toplumlar
bir yana, ilgi alanımızı teşkil eden Güneydoğu Asya toplumları, özellikle de
geniş Malay dünyasında Türkiye siyasetine dair ilgi ve alâka buradaki yani,
Türkiye’deki siyasetçiler ve bu siyasetçileri çevreleyen toplumsal kesimlerin
müdahaleleri dışında bir yapılaşma olması kendinde bir duruma işaret
etmektedir.
Bu bağlamda, belli bir coğrafyadaki,
diyelim ki Türkiye’de, siyasetin ve siyaset çevresinin dışında bu siyaset ve
siyaset çevresine eklemlenme/müdahil olma amacını taşıyan bilinçli bir edimle
hareket eden dış sivil çevrelerin varlığı söz konusudur. Hiç kuşku yok ki,
dışarıdan gelen bu edim, bir yandan farklı coğrafyalardaki toplumları birbirine
yaklaştırırken, öte yandan ve belki de bundan daha da öte, iç siyaset aktörünü ve
bu siyaset yapılaşmasını küreselleşmeye doğru iten bir rol icra etmektedir.
Bu durum bile, yukarıda dikkat çekilen kimi
ölçülerde geçmişte kaldığı varsayılsa bile, bugünkü siyaset ortamında dahi mevcut
örnekleri çerçevesinde varlığını sürdürdüğü görülen diğer iki yapıdan ayrıştığı
ve farklılaştığı alanların hiç kuşku yok ki en başında gelmektedir.
Siyaset yapma biçiminin yerelden bölgesele
ve küresele yayılma ve yaygınlaşma eğilimini temsil eden ve yukarıdaki
temsillerden üçüncüsüne tekabül eden siyasi yapı farklı coğrafyalardaki
taleplere karşılık gelecek bir küresel aktör olgusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
durum, Türkiye’deki seçimleri bir iç siyaset meselesi olmanın ötesinde, farklı
coğrafyalardaki toplumlar tarafından da dikkatle izlenen küresel bir siyaset eylemine
dönüşmesine neden olmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder