Mehmet
Özay 20.03.2018
Hindistan ve Pakistan arasında son birkaç
aydır Keşmir’deki sınır bölgesinde çatışma ortamı yaşanıyor. Şubat ve Mart
aylarında tarafların birbirini suçladığı çatışmalarda sivil ve asker kayıpları ve
yaralanmalar ortaya çıkarken, bu gelişmeyi uzun bir geçmişe dayanan
anlaşmazlıkların devam olarak görmek gerekiyor.
Bu anlamda, ortaya çıkan sıcak gelişmeler bölgede
endişeyle izlenirken, bu gelişme zaten sorunlarla yüklü küresel barış ortamına
da olumsuz olarak yansıyor. Bu noktada, hiç kuşku yok ki, iki ülkenin -yani Hindistan
ve Pakistan’ın- bağımsızlığından bu yana anlaşmazlık konusu olan ve 2. Dünya
Savaşı’nın ardından bugüne kadar yetmiş yılı aşan süreye rağmen, küresel
anlamda halledilemeyen sorunların başında gelen Keşmir meselesinin bu şekilde
devam edip etmeyeceği tartışmalarını da beraberinde getiriyor.
Yaşanan sorun, iki ülke arasında sorunun
odağında bulunan paylaşılmış Keşmir bölgesinin tamamının nasıl ve hangi biçimde
yönetileceğiyle alâkalıdır. kuzeyinde Pakistan ve güneyinde Hindistan’ın
hakimiyet kurduğu ve doğusunda görece küçük bir toprak parçasının ise Çin’in
egemenliğinde kabul edildiği bu toprak parçası, bu anlamda sadece Hindistan ve
Pakistan arasında değil, Çin’in de taraf olduğu bir paylaşıma konu oluyor.
Yakın döneme kadar Pakistan’la bağları
güçlendirmeyi ve bu ülke yönetimi altında yaşam sürmeyi öngören Hindistan
yönetimi altındaki Keşmirlilerin, ‘tam bağımsızlık’ gibi bir yaklaşımı da
gündeme getirdikleri biliniyor. Bu durum, hiç kuşku yok ki, Hindistan kadar,
Keşmir bölgesinin Azad Keşmir adıyla anılan bölgesini hakimiyeti altında tutan
Pakistan yönetimi tarafından da nasıl algılandığı ve olası gelişmeler
karşısında nasıl tepki vereceğiyle de bağlantılıdır.
Böylesi bir görüntü üzerinde düşünce
jimnastiği yapıldığında, öncelikle Keşmirlilerin ‘nesne’ konumunda bir halk
olmaktan çıkartılmaları gerekmektedir. Ve bu konuda bir irade geliştirdiklerine
de şüphe yok. Bu noktada, Keşmirlilerin, tıpkı 1947 yılındaki bağımsızlık
öncesindeki, tıpkı diğerleri gibi otonom bir halk olarak bölgede varlık
sürdürdükleri hatırlanmalıdır. Ulusal sınırlar ve halkların özgürlükleri gibi
son dönem siyasal açılımlarda tarihsel perspektif sıklıkla gündeme getirilirken,
Keşmir halkının bağımsız bir yönetim seçeneğini altında varlık sürme seçeneğini
ortaya koymasında herhangi bir şaşılacak durum bulunmamaktadır.
Ancak burada, Keşmir üzerinden bu toprak
parçası üzerinde hak iddia eden iki ülke kadar, bölgesel ve küresel aktörlerin
de bu gelişme ile şu veya bu şekilde ilintili olarak bazı çıkarlar güttüklerini
de yine tarihsel ilişkiler noktasında tahmin etmek güç değil.
Bu bağlamda, Keşmir halkının özgürlük ve
bağımsızlığını elde etmesi ya da bu topluma kendi kendini yönetme hakkının verilip
verilmemesi, Güney Asya’nın bölgesel güvenliğinin yanı sıra, günün getirdiği ulusal
ve küresel ilişkiler bağlamında çeşitli sorunlara eklemlenebilecek bir boyut
taşıyor. Pakistan’ın İslami bir yönetim olduğu iddiası, bu ülkeyi Keşmir
konusunda koruma ve kollama vazifesi verdiğini düşünülebilirken, bundan
bağımsız olarak Keşmir’in sahip olduğu jeo-stratejik konum, bizatihi Pakistan
yönetiminin vazgeçemeceği bir cazibe merkezi oluşturuyor.
Öte yandan, Hindistan açısından
bakıldığında ise, ülkedeki Hindu-milliyetçiliğinin 2014 yılı seçimleriyle
birlikte eyalet ve ulusal yönetimlerde söz sahibi olması ile zaten ülke
içerisinde Müslümanlara yönelik tepkiler ortadayken, Keşmir bölgesinden
vazgeçilmesine konu olacak herhangi bir siyasi yönelime imkân tanımayacaktır.
Bu sorun karşısında ulusal duruşlar bu
şekilde mevzi alırken, Güney Asya adıyla anılan coğrafyayı oluşturan ülkeleri
biraraya getiren Güney Asya Bölgesel İşbirliği’nin (SAARC) işlerliğine darbe
vuruyor. Öyle ki, geçen yıl Pakistan’da yapılması beklenen SAARC toplantısı,
Hindistan’ın yine Keşmir sorunuyla bağlantılı olarak Pakistan’ı suçlayıcı
yaklaşımı neticesinde katılmamasıyla gerçekleştirilemedi. Bu noktada, birliğin
diğer üyeleri konumundaki Bangladeş, Butan ve Afganistan’ın da Hindistan’ın
yanında yer alarak toplantının akamete uğratılmasındaki rolü, Keşmir kökenli
gelişen sorunun boyutlarını ortaya koyması açısından dikkat çekicidir.
Öte yandan, bu yıl dönem başkanı sıfatını
taşıyan Nepal’in SAARC yıllık toplantısını gerçekleştirmesi konusunda Pakistan
yönetiminin ‘teşviki’ olsa da, Hindistan bir yana diğer üye ülkeler tarafından
nasıl karşılanacağı ve destekleneceği henüz bilinmiyor. Kaldı ki, Hindistan
yönetiminin SAARC yerine yeni bir bölgesel işbirliği oluşumu konusunda
inisiyatif almakta oluşu hesapların Pakistan ötesine taşıdığı intibaını
uyandırıyor. Hindistan yönetimi, aralarında Bangladeş, Myanmar, Sri Lanka,
Tayland, Bhutan ve Nepal’in bulunduğu Bengal Körfezi merkezli ‘Teknik ve
Ekonomik İşbirliği’ oluşumu üzerinde çalışmalar yürütüyor.
Çin, ABD gibi küresel güçlerin bu bölge
üzerindeki politik yapılaşmaları da Keşmir sorunu ve de dolayısıyla bölge
barışı üzerinde belirleyici özellik taşımaktadır. Çin yönetiminin kara İpek Yolu
projesi ile Orta Asya’dan Pakistan’a açılma ve buradan Hint Okyanusu’na bağlanacak
ulaşım ağı projesi, bu bağlantı güzergâhının bir bölümündeki toprak
parçalarının Hindistan-Pakistan anlaşmazlığına konu olmasını ileri sürülerek Hindistan
yönetimi tarafından eleştiriliyor. Hindistan, hem Pakistan ve hem de Çin’le
sınır anlaşmazlıkları yaşar ve hatta çatışmalar gündeme gelirken, Keşmir gibi
jeo-stratejik bir alanda varlığını azaltmanın değil, artırmanın yollarını arama
yolunu tercih edecektir.
ABD yönetiminin, bölgedeki ‘terör yapıları’
konusunda Pakistan’ın harekete geçmesini istemesi ve bu yılbaşında başkan
Donald Trump’ın Pakistan politikasının değişebileceği yönündeki açıklamasının
ardından bu ülkeye askeri yardımda kesintiye gitmesi, kuşkusuz ki İslamabad
çevrelerinde dikkatle izlenen bir durumdur. Üstüne üstlük, Pakistan yönetimi ABD’nin
giderek Hindistan’la yakınlaşma politikasından da rahatsızlığını dile
getirmektedir. Öyle ki, ABD’nin bu yöndeki eğilimi ve yine ABD’nin Keşmir
konusunda Hindistan yanlısı tutum takınmakta oluşu, Pakistan’ın ulusal güvenlik
danışmanı Nasır Han Janjua tarafından ‘nükleer savaş tehdidi’nin ortaya
atılmasına kadar vardı.
Yukarıda kısaca ortaya konduğu üzere,
Keşmir sorunu artık sadece Pakistan-Hindistan arasında bir sorun olmakla
kalmıyor, bölgesel ve küresel güçler nezdinde de şu veya bu şekilde çıkar çatışmalarına
konu oluyor. Bu durum, Keşmir için işleri daha da zorlaştırsa da, çıkış yolunun
her zaman yolunun açılabileceğini de unutmamak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder