Mehmet Özay 01.01.2018
Arakan Müslümanları yeni yılın başında bir
seçimin daha arefesindeler. 25 Ağustos’tan itibaren başlayan ‘büyük göç’
sonrasında Bangladeş ve Myanmar hükümetlerinin geçen Kasım ayında vardıkları
‘ön anlaşmaya’ göre sayıları yarım milyonu aşkın Arakanlının şimdi geri dönme
sürecine girileceği belirtiliyor. Bangladeş yönetiminin geri dönüşle ilgili
öngörüsü ise, bu sürecin Ocak ayı sonunda başlaması yönünde.
Bangladeş hükümetinin ilk etapta kayıt
işlemleri yapılan yüz bin kişiden oluşan listeyi Myanmar makamlarına devri,
vakıanın çeşitli veçhelerinden habersiz olanlar için iyiye yorumlanabilecek bir
durum. Ancak bu sürecin hemen başlarında Arakanlı Müslümanlar modern tarihlerinde
üçüncü büyük göç dalgasına maruz kalmalarının ardından, nasıl bir yakın
gelecekle karşı karşıya kalacakları endişesini çoktan duymaya başladılar bile.
Bu endişe, sadece Bangladeş’in sahil
boyunca uzanan irili ufaklı köy ve kasabalarındaki yüzbinlerce kişi tarafından
değil, dünyanın değişik bölgelerindeki Arakan diasporası tarafından da
hissediliyor. Bangladeş makamlarının kayıt işlemleri sırasında ufukta bir dönüş
imkânından ziyade, tehlikesini sezen Arakanlılar ‘bizi göndermeyin’ yalvarışına
kaldıkları yerden devam ediyorlar. Bölgedeki gelişmeleri yakinen bilen
uluslararası sivil toplum kuruluşları ve diplomatlar da zaten bu geri dönüş
‘hikâyesinin’ gerçekliği konusunda şüphelerini ortaya koyuyorlar.
Öte yandan, Bangdaleş hükümeti kendi topraklarına
girmek zorunda kalan bu yüzbinlere ‘iyilik olsun’ diye geri dönüş sürecini
başlatmış değil. Aksine, Bangladeş’in güneydoğu sahil şeridinde yaşanan göç
kaosuna bölgenin sosyo-ekonomik ve özellikle de siyasal gerginliğini
ateşleyebilecek bir unsur olarak bakıldığındandır ki, Arakanlılar bir an önce
Myanmar sınırlarına geri döndürülmek isteniyor. Bangladeş yönetiminin aklında
90’lı yıllarda yaşanan bir başka dev göç dalgası sonrasında yaşanmış olanlar
var…
Bangladeş yönetimi geri gönderileceği
belirtilen yüzbinlerce kişinin “kimlik tespitinin” yanı sıra, geri dönüşlerinin
kendi rızalarıyla olduğu yönünde bir belge imzalatması ülke yönetimini olası
aksi gelişmeler karşısında uluslararası çevrelerden gelecek eleştirileri
engellemeye matuf bir yönü olacaktır. Akıllara, 2014 yılında Myanmar
hükümetinin uzun bir aradan sonra yaptığı nüfus sayımı geliyor. Önlerine
konulan belgede ‘Rohingya’ (Arakan) seçeneği bulunmadığından Arakanlıların
önemli bir bölümü belgeleri imzalamazken,
bu kitle içinde baskılardan kaçma adına kendilerine sunulan seçeneği
imzalayanlar da olmuştu.
Doldurulacak formlar, kimlik tespiti gibi
hususlar aslında kafa karıştırmaya yetecek boyutta. Kimin, hangi yetkili makam
tarafından verilmiş ve tanımlanmış nasıl bir kimlik belgesine sahip olup
olmadığı başlı başına bir muamma. Diyelim ki, Bangladeş makamları kendi
‘yöntemlerine’ göre formları doldurmaları halinde, bunun Myanmar yönetimince
kabul edileceğinin de garantisi bulunmuyor.
Kaldı ki, ortaya çıkabilecek bir tür
toplumsal kaosun, sadece Bangladeşliler ile Arakanlı sığınmacılar olduğunu
düşünmek kadar, önceki yıllarda bu bölgeye gelmiş yüzbinlerce Arakanlının zor
koşullarda yaşamakta oldukları kamplardaki ‘insani’ konumun daha da
kötüleşmesiyle oluşabilecek olumsuz gelişmeleri de hesaba katmak gerekir.
Bangladeş sınırlarına sığınan Arakanlılar
bu noktada acılardan hangisini tercih etmeleri ile karşı karşıya
bırakılıyorlar. Yukarıda dikkat çekilen nedenden ötürü Bangladeş yönetimi bir
an önce ‘yüzbinlerden’ kurtulmanın hesabını yaparken, geri dönmek istememeleri
üzerine bir tür direniş gösterecek olan Arakanlıları zorla gönderme çabası
sergilemesi, uluslararası gözlemcilerin dediğine göre hiç de “güvenlikli”
olmayan bir süreç kapıda.
İşin öte yanında, Ağustos ayında
yaşananlar sonrasında, aralarında küresel kurumların da dahil olduğu çevreler,
bu insanların ‘etnik temizliğe’ maruz kaldıklarını artık yüksek sesle ve
sürekli bir şekilde gündeme taşımasına rağmen ve örneğin ABD dışişleri bakan
Rex Tillerson Kasım ayında “soykırımdan sorumlu olanlar hesap vermeli” türünden
açıklamalar yapsa da, bugüne kadar Myanmar resmi makamlarından veya ordu
mensuplarından herhangi bir kişinin bu yönde bir suçlamayla mahkemeye
çıkartıldığına tanık olunmadı.
Öte yandan, Myanmar topraklarına geri
dönüşlerinde Arakanlıları insani muameleyle karşılayacak bir siyasi ve toplumsal
ortam olduğunu düşünmek saflık olur. Terk ettikleri toprakların Budist
yerleşimciler ve hükümet kurumları tarafından el konulup konulmadığı bilinmese
de, daha önceden bu yönde var olan uygulamalar benzer bir sürecin hayata
geçirilebildiğini veya geçirileceğini akla getiriyor.
Örneğin 2012 yılında yaşananların ardından
bölgedeki kamplarda yaşayanlar yeniden evlerine ve topraklarına dönememişti. Bu
noktada, Bangladeş ve Myanmar arasında imzalandığı söylenen anlaşmaya rağmen,
yüzbinlerce insanın geri dönüşüne ‘yeşil ışık’ yakma anlamı taşıyacak herhangi
bir hazırlığın Myanmar yönetimince yapıldığına dair şu ana kadar herhangi bir
açıklama yapılmış değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder