Mehmet
Özay 18.01.2018
Kudüs meselesi, önceki
süreçler bir tarafa, İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından bu yana
uluslararası gündemin baş sıralarında. 1948 öncesinde genelde Filistin
toprakları özelde Kudüs konusunda söz hakkını kendinde bulan İngiltere’ydi. 2.
Dünya Savaşı sonrasında ise, dünyaya yeni bir nizam vermeye yönelik
teşebbüslerde İngiltere’nin yerini almakta olan ABD, bu konuda da belirleyici
bir rol üstlenmeye başladı.
Bu süreçte, 1954 yılında
dönemin ABD dışişleri bakanı John Foster Dulles’ın
dış ilişkiler komisyonunda yaptığı bir konuşmada, diğer bazı can alıcı
konularla ilintili olarak Kudüs şehrini de gündeme, “Birleşmiş Milletler’in bu şehirle ilgili verdiği uluslararası
kararından vazgeçip İngiliz ve Yahudilerin istedikleri gibi, Araplarla
Yahudiler arasında taksim edilmesi” yaklaşımını dile getirir. Bu çıkış, o
dönem küresel gündemi belirlerken, önde gelen Filistinli siyasetçilerinden de
tepki almıştır.
Bu tepkiler, bir yandan
uluslararası kamuoyu ile paylaşılırken, dönemin Türkiye başbakanı Adnan
Menderes’e gönderilen bir mektupla Kudüs konusunda Türkiye’nin doğrudan taraf
olduğuna dikkat çekilir. Kudüs Tahrir Partisi adına Takiyyüddin B. Nebhani’nin,
Başbakan Adnan Menderes’e mektupla birlikte gönderdiği rapor, Cumhuriyet
Arşivi’nde 15.09.1955 tarihli ve toplam 41 belge ile yer alıyor.
Nebhani bu raporda,
Dulles’ın 26.08.1955 tarihindeki konuşmasını ve hemen akabinde İngiltere hükümetinden
sadır olan açıklamaları, genelde Ortadoğu özelde ise Filistin meselesini
doğrudan ilgilendiren son derece ‘tehlikeli’ bir girişim olarak
değerlendiriyor. Nebhani, Başbakan Menderes’e hitaben kaleme aldığı bölümde bu
raporla amacının, “… mezkur nutukla
beyanatın red ve mukavemeti lüzumuna ve İslam dünyasını ilgilendiren siyasi
problemlerin yeni bir zihniyetle tedkik edilmesinin lüzumuna ve (İslam
dünyasının) davalarını tek bir dava halinde telakki etmenin lüzumuna işaret
etmekle ümmeti bu fasid durumun ızdırabından kurtarmak ve sürüp giden zalim
usullere nihayet vermek” olduğunu söyler.
Savaş sonrasında yeni bir
küresel güç merkezi oluşturulması bağlamında, ABD ve İngiltere’nin İsrail
üzerinden birbirleriyle rekabet halinde oldukları ifade edilse de, yakıcı
gerçek Filistin’in kaderiyle bağlantılıdır. Öyle ki, Anglo-Sakson güç
yapılaşmasında İsrail’in varlığının teminat altına alınması değişmeyen bir olgudur.
Ve Ortadoğu’da geliştirilmekte olan ilişkiler ağıyla küresel siyasette yeni
belirlenimler hedeflenmektedir. Anglo-Sakson güçlerin, velev ki kendi siyasi
güç merkezlerini teşhis ve belirleme gibi bir yönü de olsa, raporda dikkat çekildiği
üzere, Dulles’ın ortaya koyduğu görüşler nihayetinde, “kötü ve öldürücü niyetler” taşımaktadır.
Nebhani, Dulles’ın
gündeme getirdiği bu görüşü, “Amerika ve
İngiltere’nin İsrail’i İslam dünyasının kalbgahına yerleştirip yaşatmak
istemekte müttefiktirler” diyerek yorumlarken, “İslam milleti onları –yani ABD ve İngiltere’yi- Yahudiler ayarında hasım bilmekten kaçınamaz
ve onları, bu meselenin hallinde hakem olarak kabul edemez” görüşündedir.
Kudüs’ün bugün niçin üzgün olduğunu, yaklaşık bir buçuk asrı aşkın bir dönemde
bölgede yaşananları gözden geçirmekle anlamak mümkün.
http://openaccess.ihu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12154/236#sthash.YQv1TAuo.uy7erfPZ.dpbs
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder