Mehmet Özay 15.08.2017
Helsinki
Barış Anlaşması’nın 12. yıldönümünde, bu
tarihi gelişmenin Açe için önemine kısaca değinmekte fayda var. Açe’nin
bağımsızlığı hedefleyen hareket 1976 yılında faaliyetine başlamış, Özgür Açe
(AM) ve ardından Açe Özgürlük Hareketi (GAM) adını aldı. Tarihi ve uluslararası
referanslarla ve 1945 yılında kurulan Endonezya Cumhuriyeti merkezi yönetiminin
Açe Eyaleti’ne verdiği sözleri yerine getirmemesi gibi nedenlerle başlayan hareket
ile Endonezya merkezi hükümeti arasında 1976-2005 yılları arasında süren savaş
15 Ağustos 2005 tarihinde Helsinki’de imzalanan anlaşma ile sonuçlandı.
Tarafların değişik tarihlerde barış görüşmeleri yapmalarına rağmen, 26 Aralık
2004 tarihindeki tsunaminin 2004 yılı Ekim ayında başlayan görüşmeleri
hızlandırdı.
Helsinki Barış
Anlaşması, başta Açe bölgesi olmak üzere, Endonezya ulusal ve uluslararası bağlamda
değerlendirilmeye matuf yönler içeriyor. Barış anlaşmasının Açe toplumuna
getirdiği en önemli kazanım hiç kuşku yok ki, uzun dönem sivil kesimlerin karşı
karşıya kaldığı zulmün sona ermesidir. Endonezya ordusunun geniş sivil kesimleri
hedef alan zulmünü konu alan yazılı ve görsel eserler, o dönemin şahidi
konumunda. GAM’a mensup savaşçıların dağlarda savunma odaklı verdikleri
mücadele karşısında Endonezya ordusunun halkı sindirmek ve savaşçılara
desteklerini sona erdirmek amacıyla gerçekleştirdikleri zulme tanıklık
edenlerin bir bölümü bugün halen hayatta. Bu konuda geniş kapsamlı bir projeyle
yaşananları kayda geçirmek mümkün. Helsinki Barış Anlaşması, Açe’nin uzun bir
dönem uğruna mücadele verdiği bağımsızlığın gelmediğini ortaya koyuyor. Bunun
yerine, Açe toplumunu siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda bağımsız bir toplum
olmakla elde edebileceği kazanımları içeren anlaşmanın tatminkâr olduğu
konusunda bir kanaat hakim. Bununla birlikte, barış anlaşmasına konu olan
döneminden kaynaklanan hususiyetleri de dikkate almak gerekir. Bu bağlamda,
tsunami başlı başına bir neden olurken, Endonezya ulusal politikada Suharto
sonrası reform girişimine konu oluyordu. Uuluslararası bağlamda ise, 2001
yılında tüm dünyayı sarsan gelişmenin Güneydoğu Asya müslüman toplumlarının ve
de özgürlük hareketlerinin de pay aldığı görülüyor.
Barış
anlaşmasının Endonezya ulusal siyasal ve toplumsal yaşamına katkısı, geniş
kitlelerden uzak tutulan Açe ‘olgusunun’ yeniden gündeme getirilmesi oldu.
Açe’nin dış dünyaya kapandığı ve uygulanan sıkıyönetim nedeniyle Endonezya’nın
halkının hakkında bilgi sahibi olamadığı Açe birden ulusal gündeme oturdu. Ana
akım medyanın devlet organlarının yayınları doğrultusunda Açe’de savaşa dair
yanlı açıklamalar, hareketin liderinin öldürüldüğüne kadar varan asılsız
haberlere kadar varıyordu. Bir
zamanların özgürlük öncüsü Açeliler, Cumhuriyet’e sorunlu bir topluluk olarak
sunuluyordu. Oysa Açelilerin 1945 yılındaki bağımsızlık sürecinde oynadıkları
rol Cava ve Sumatra halklarının mücadelesine önemli bir katkı sağlamıştı.
1947 yılında
Açe’yi ziyaret eden Sukarno, Açe’nin cumhuriyetin kuruluşundaki rolüne atfen
‘Açe bize model olmuştur’ sözünü sarfetmesi resmi tarih kitaplarından ziyade
biyografi ve alternatif tarih yazımlarında yerini alıyordu. Açe’nin
Cumhuriyet’e modelliği bununla da sınırlı değildi elbette. Açe’lilerin
‘yenilikçi’ yönleri dönem dönem bazı yasaların veya kurumların önce Açe’de
uygulanmasına ve pratiğe geçirilmesine ardından ulusal düzeyde uygulanmasına
konu olmuştur. Bu noktada, bağımsızlığın elde edilmesinin ardından bir başka
süreç, yani ülkenin temellerinin atılması bağlamında da Açe’nin katkısı söz
konusudur. Ülkenin kuruluşunda da Sukarno liderliğinde yapılan toplantılara
Açe’den bir kişi katılmıştı. Bu kişi, daha sonra GAM’ı kuracak kişi olacaktır.
Bu süreçler,
Açe’nin ‘isyankâr’ bir halk değil, ‘öncü’ bir halk olduğunu bizzat devleti
kuran irade tarafından ve geniş toplum kesimlerince kabulüne işaret eder. Ancak
Açelilerin bağımsızlık arzusu ve bu bağımsızlığa neden olan İslamiyeti
genlerine işlemiş bir toplum olarak yaşamın her alanında şu veya bu şekilde
İslamla ilişkilendirilmemesi, onları merkezi yönetimler karşısında hak arama
mücadelesine sevk etmiştir. Tıpkı 26 Mart 1873 tarihinde Hollanda
sömürgeciliğinin Açe’yi istila girişimi karşısında haklarını bölgesel ve
uluslararası arenada arayan Açeliler, dönemin sultanı Davud Şah’ın ailesinin
esir edilmesinin ardından Hollanda ordusuna gönüllü teslim olmasından hareketle
resmi olarak 1903 yılında bittiği ifade edilen savaş, aslında Açeliler nezdinde
sonuçlanmamış bir sürece tekabül eder. Her ne kadar, dönemin soyluları kendi
siyasi ve toplumsal çıkarları için Hollanda sömürge yönetimiyle işbirliği
yapmış olsalar da, özellikle bazı alimlerin öncülüğünün yanı sıra bireysel ve
küçük gruplar halinde gerilla mücadelesinin neredeyse Japonların 1942 yılındaki
işgaline kadar devam ettiği konusunda da yaygın bir kanaat hakimdir.
Yukarıda
dikkat çekildiği üzere Japonların 15 Ağustos 1945 tarihinde teslim bayrağını
çekmesinin ardından İngilizlerin desteğiyle Cava Adası’na ve Sumatra Adası’na
giren Hollanda birliklerinin eski sömürge toprağı dedikleri Açe’ye
gir/e/memeleri dikkate şayandır. 17 Ağustos 1945’de Sukarno-Hatta ikilisine ‘okutturulan’
birkaç cümlelik bağımsızlık bildirgesinin ardından, Takımadalar’da yeni
devletin meşruiyeti Açe topraklarının özgür bir toprak parçası olmasıyla gerçekleşmiştir. Bu konuda
da Sukarno’nun Açe’ye yaptığı ziyarette dönemin siyasi ve dini lideri Davud
Beureuh’le görüşmeleri ışık tutar.
Helsinki Barış
Anlaşması’nın uluslararası bağlamı içerisinde, örneğin benzer çatışma bölgeleri
Patani ve Mindanao’daki gelişmelerle karşılaştırılmalı olarak ele alınabilir. Bu
iki coğrafya, bugüne kadar barış süreçlerinin arzu edilen noktaya taşınamamış
olmasıyla Açe barışından ayrılır. Her ne kadar Patani’de barış süreci
inkitalarla devam etmesine ve Mindanao’da 2014 yılında Moro Müslümanlarına
özerklik verecek çerçeve anlaşması imzalanmasına rağmen, Bangkok rejiminin
halen cuntacı askerlerin elinde oluşu Patanide barış görüşmelerinde güven
unsurunun neredeyse tamamen ortadan kalkmasına yol açarken, Mindanao’da ise
barış süreci sulandırılmayla karşı karşıya.
Tüm bu
hususiyetlerin ötesinde, bugün 12. yılının kutlandığı Helsinki Barış Anlaşması’nın
uluslararası çevrelerce tanınan yazılı bir belge olmaklığı dışında, yazılı
olanların hayata geçirilmesi ve Açe toplumuna neler kazandırdığı bağlamında enine
boyuna tartışılmayı bekliyor. Açe’nin tarihsel olarak üzerinde yükseldiği
topraklar, içinde yer aldığı Endonezya Cumhuriyeti ile Güneydoğu Asya ve Hint
Okyanusu bağlamındaki gelişmeler hiç kuşku yok ki, bu anlaşmanın Açe’ye
getirileri veya katkılarıyla birlikte değerlendirilebilecek üs bir alana
tekabül ediyor. Bu anlamda, Açelilerin yukarıda kısmen değinilen ‘Cumhuriyet’
içerisinde öncü rollerine yeni bir süreci ekleyerek, Helsinki Barış Anlaşması’nın
kendilerine ve de geniş anlamıyla Endonezya halklarına neler kazandırabileceğini
siyasi, ekonomik, entellektüel bazda ortaya koymaları gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder