Mehmet Özay 8 Mart 2015
7 Mart Cumartesi günü Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen gösteri, ‘Halkın
Adaleti Partisi’ (PKR) Gençlik Kolları’nca ‘Kita
Lawan’ sloganıyla düzenlendi. Şehir merkezinde düzenlenen gösteri çok büyük
kalabalıkların katılımına sahne olmasa da, Malezya şartlarında on bin kişiyi
biraraya getirmesiyle kuşkusuz ki önemli bir toplumsal gösterge. Öncelikle
çeşitli toplum kesimlerinden muhalefet partileri ve grupların destek verdiği
gösterinin bugüne kadar ‘Bağımsızlık Meydanı’ (Dataran Merdaka) bağlamında gündeme gelmiş olan gösterilerden
ayrılan yanı, şehir merkezinde meşhur bir alış veriş merkezi ve ticaret
merkezine açılan geniş bir kavşakta gerçekleştirilmesiydi.
PKR Gençlik Kolları’nca organize ettiği gösterinin, bu anlamda önce Tayland,
ardından Hong Kong’da on binlerce kişinin şehir merkezlerinde dev alış veriş
merkezlerini bağlayan meydanlarda gerçekleştirilen yapılaşması örnek aldığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki, bu yazının kaleme alındığı saatlerde bazı
göstericilerin Petronas Kuleleri önündeki meydanda sabahlayabilecekleri haberi
de Hong Kong ‘Occupy Center’ı akla getiriyor.
Şimdi söz konusu bu gösterinin detaylarına bakalım... Öncelikle gösteri üç
farklı noktada toplanan grupların başkentin meşhur Tunku Abdul Rahman Caddesi
üzerindeki Sogo Alışveriş Merkezi kavşağını trafiğe kapatacak şekilde
birleşmesiyle ilk büyük etkiyi yaptı. Çünkü bir kaç gün öncesinden emniyet
müdürlüğünün ve kimi çevrelerin ‘katılmayın’, ‘gösteriye sayısı yüzleri bulan
bir kitle katılacak’ türünden tehditkâr ve küçümseyici yaklaşımın aksine bir
durum gerçekleşti. Tehdide rağmen, ortada resmi kıyafetli polislerin sayısı bir
elin parmakları kadar olsa da, gerek göstericiler arasına katılan gerekse
kıyıdan köşeden izleyen sivil polislerin varlığına kuşku yoktu. Tabii herkes
işini yapıyordu. Basın ‘haber aşkıyla’ göstericileri çekiyor, hafta sonu
kalabalığı bir yandan sempati ile izlerken bir yandan ka eller kameralardaydı.
Polis de en azından akşam karanlığı indiğinde evlerinden toplanacak birileri
olması hasebiyle göstericileri çekerken, göstericiler de polisleri çekiyordu.
Yani böylesi dolu dolu bir etkileşim sahnesi...
Ancak gösteri Sogo Kavşağı’nda bitmedi. Birleşen grupların öncü kanadı
kamyonetler üzerinden konuşmalar ve sloganlarla kalabalığı coşturuyordu. Bir
süre gruplar aynı cadde üzerinden yürüyüşe gecerek başkentin hiç kuşku yok ki,
en görkemli bölgesine yani, ‘Petronas Kuleleri’ne uzanan Sultan İsmail
Caddesi’ne çıkması açıkçası biraz süpriz oldu. O esnada başgösteren yağmur,
tamam gösteri bitti düşüncesini akla getirirken, bir ilk daha gerçekleşti ve
gruplar ‘şemsiyelerini çıkarıp’ uygun adım marşa devam ettiler. ‘Şemsiye’
figürü de akla gene Hong Kong’u getirmiyor değil... Dataran Merdeka vurgusu
yerine, hafta sonu kalabalığına ev sahipliği yapan Sogo Kavşagı ve de yerli ve
yabancıların uğrak noktası ‘Petronas Kuleleri’ hedefli gösteri, bu güzergâh
nedeniyle açıkcası stratejik olarak çok başarılı bir seçimdi.
Hiç kuşku yok ki, bu gösteri birden fazla olguyla gündemde yer işgal etti
ve işgal etmeye devam edecek. Bunlardan ilki 10 Şubat’ta beş yıl hapis cezasına
çarptırılan muhalefet lideri Enver İbrahim’in haksız yargılanmaya konu
olmasından hareketle ‘özgürlüğüne kavuşturulması’ talebiydi. Bir diğeri ise,
Enver İbrahim davasında yeniden nüskeden yargının bağımsızlığı ve adalet ilkesi
konusundaki sıkıntıların yanı sıra, Başbakan Necib Bin Razak’ın 2009 yılında
önemli bir projesi olarak hayat bulmuş olan ‘Bir Malezya Devlet Fonu’nun son
günlerde ortaya çıkan usülsuz kullanımlara konu olması hususu. Tabii, adına
‘İsyana Teşvik Yasası’ (Sedition Act)
denilen İngiliz sömürgeciliği döneminden kalma ve 1948’den 1960 yılına kadar
devam eden Malaya Komünist Partisi (MCP) gerilla hareketine karşı çıkartılmış
olan yasanın son bir yıldır akademisyenler, aktivistler, milletvekilleri gibi
toplumda siyasal yaşama dair söz söyleme noktasındaki kişileri hedef almasının
doğurduğu bireysel ve toplumsal kaygıyı da eklemek gerekir. Buna ilâve olarak
Başbakan’ın eşi Rosmah Hanım’ın yaşam tarzını ülkenin dar ve orta gelirli
kesimlerini rencideye varacak bir yaklaşımla sergiliyor olmasıydı. Bunun en son
örneği, evine çağırdığı kuaförlerin bir seferlik hizmetleri karşılığı 1200
Ringgit (400 Dolar) talep etmeleri karşısında Bakanların eşleriyle yaptığı bir
toplantıdaki ‘feryadıydı’. Asgari ücretin 900 Ringgit (300 Dolar) olduğu
ülkede, Başbakan’ın eşi, “Bizler çalışmayan ve devlet memurlarının eşleri
olarak kuaförlerin, terzilerin ücretlerine getirdikleri artıştan etkileniyoruz”
minvalli söylemi üzerine sosyal medyada epeyce söz edildi. Ne tuhaftır ki, üst
düzey ‘memurların’ eşlerinin bu söylem üzerine birleşmeleri, Malezya gibi
‘ılımlısıyla’ ‘muhafazakârıyla’ Müslümanca yaşam normlarını yansıtmıyor.
Aksine, ve kısmen de olsa akla bir zamanlar dönemde Filipinler’de meşhur Imelda
Marcos’u akla getiriyor. Laf aramızda Malezya tüm sorumlu kesimler bu ve
benzeri durumlara acilen bir çözüm bulmalı.
Bu gösteri, Enver İbrahim’in 10 Şubat günü mahkeme salonunda Hakimin beş
yıllık ceza kararını açıklaması sonrası aldığı söz sırasında meydan okurcasına,
“Asla pes etmeyeceğim!” (I will never
surrender) cümlesinden ilham aldığı gözlemleniyordu. Bunu ‘Temiz’ (Bersih) adıyla bilinen gösteriler
serisinin mimarı olarak bilinen avukat Ambiga’nın şehir merkezinde ‘Sogo
Alışveriş Merkezi’ önünde yaptığı kısa konuşmada, “Enver İbrahim ‘Pes
etmeyeceğim’ dedi. Biz de pes etmeyeceğiz” sözleriyle dile getiriyordu. ‘Pes
etmemek’ ne demek bunun üzerinde kısaca durmakta fayda var.
Kimilerince ‘bireysel bir yargılama süreci’ olarak kabul edilen Enver
İbrahim davasının sadece ulusal çapta değil, Güneydoğu Asya ve kimi ölçülerde
küresel anlamda tanınmış bir politikacının siyasi yaşamdan ihracı anlamı taşıması
dolayısıyla hiç de küçümsenir veya dikkatı alınmayacak bir yönü yok. Kaldı ki,
1998 yılında başlayan 1999’da sonuçlanan birinci yargılama süreciyle yapılacak
kimi karşılaştırmalar 10 Şubat kararının ardında farklı açılımları
barındırdığını düşündürtüyor. 1998 yılı yargılamasında da Enver İbrahim için
‘livatalık suçlaması’ gündeme taşınmış, ancak 2004 yılında bu suçlamanın haklı
gerekçelere dayanmadığı ‘keşfedilince’ serbest bırakılmıştı. Bu noktada, gerek
ülke muhalefetinin ve uluslararası çevrelerin Enver İbrahim’in bu ikinci yargılanmasına
dair yaklaşımları bundan 16 yıl önceki bu tecrübeyi dikkate aldığı gibi, ikinci
yargılama sürecindeki ‘Yargı organı’nın yaklaşımı da ortada ‘anormal’ bir
durumun olduğuna işaret ediyor.
PAS Gençlik Kolları başkanı Suhaizan Kaiat gösteri sırasında yaptığı konuşmada,
ülkeyi yönetme makamındaki kişilerin ve grupların Enver İbrahim’i sesini
kısarak, hapsederek ülkenin geniş kesimlerinin talep ettiği demokratik ve insan
haklarına yakışır taleplerinin önüne geçeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar
minvalindeki sözleri Malezya siyasi yapısındaki sorunun Enver İbrahim özelinden
çok farklı özellikler taşıdığının bir göstergesi. Ortada bir özgürlük ve
muhalefetin siyasi arenada var olup olmama mücadelesi olduğuna vurgu vardı. Bu vurgu
Suhaizan‘ın “Bizlerden sonra çocuklarımız bu mücadeleye devam edecek” cümlesi
ülkenin toplumsal ve siyasal sorunlarından temellenen bir duruşa işaret ediyor.
Değinilmesi gereken bir diğer husus ise, gösteriye katılan kitlelerin
çeşitliliğiydi. Enver İbrahim 2000’li yılların başında o dönem partiyi kuran ve
liderliğini yapan eşi Dr. Wan Azizah Wan İsmail’in gayretleriyle Hint ve Çin
kökenliler ile ülkenin elli yıllık siyasi tarihinde sürekli muhalefet rolü
oynamış ‘Malezya İslam Partisi’ (PAS)
arasında bir köprü oluşturma çabası, Enver İbrahim’in 2006 yılında hapisten
çıkmasının ardından 2008 yılındaki 12. Genel seçimlerin akabinde, ‘Halk
Cephesi’ (Pakaran Rakyat) adıyla
siyasi ittifaka dönüşmüştü. Muhalefet bloğu süreçte, farklı etnik yapılara
mensup kişileri de bünyelerine alarak, bir anlamda 1950 yılında Birleşik Ulusal
Malay Organizasyonu (UMNO)’nun kurucu babası Dato Onn bin Jafar’ın hayalinin
kısmen de olsa gerçekleşmesi anlamı taşıyordu. Bu oluşum, ülke siyasal ve
toplumsal yaşamı için oldukça önemli bir gelişmeydi. Çünkü Dato Onn’un bu düşüncesi
o dönem partide kabul görmemiş ve kurduğu partiden ayrılmak zorunda kalmıştı.
O günden bu yana, UMNO Malayların, “Malezya Çin Birliği Partisi” (MCA)
Çinlilerin, “Malezya Hint Kongresi Partisi” (MIC)’de Hintlilerin rol aldığı
‘etnik temelli siyasi oluşumlar’ olarak bugüne kadar, yani 57 yıldır iktidarı
oluşturan ittifak grubunda yer alıyor. Dünya demokrasilerinde ikinci bir
örneğini Singapur’un oluşturmasından öte başka bir benzeri bulunmayan bu uzun
erimli siyasi iktidar yapısı bir yandan sürekli etnik ve de buna eklemlenen
dini ayrımcılık üzerine politikalarla var oldu. Burada değinilemeyecek denli
‘derin’ siyasi ve toplumsal paylaşımlar üzerine inşa edilen bu ‘ittifak’la
ilgili bugün temel sorun toplumsal barışı sağlama noktasında zaafiyetidir. İşte
bu nedenledir ki, Enver İbrahim’e özgürlük bağlamında başlatılan hareket, salt
haksız bir yargılamaya konu olmuş bir siyasetçinin salıverilmesi için
başlatılan bir hareket değil, bunun çok ötesinde gösteriye katılan seküler ve
dindar Malay, Hintli ve Çinli azınlıkların, ‘haklar’ ve ‘ilkeler’ çerçevesinde
renkli bir toplumsal birliktelik sergilemesinin ifadesidir. Enver İbrahim, bu
yapının elbette ki ‘harcı’. Dato Onn bin Jaafar’ın bundan 65 yıl önce hayalini
kurduğu bir ideolojik çerçeve modern Malezya’nın yetiştirdiği bir entellektüel,
siyasetçi, aktivist Enver İbrahim tarafından pratiğe geçirilmesiyle üzerinde
çokça konuşulması gereken bir gelişmedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder