Mehmet Özay 30 Mart 2013
Lee Kuan Yew’in vefatı sonrasında hakkında daha çok konuşulacağını, daha da
önemlisi akademik araştırmalara konu olacağını söylemiştim. Bu noktada bazı görüşleri
paylaşmaya devam edelim. LKY’nin ülke idaresinde, bir tür eğitimci olarak da
değerlendirilmeyi hak edecek düşünceleri ve icraatları olduğu konusunda bazı hususlara
değinmekte fayda var. Hiç kuşku yok ki, küçük bir Ada’yı ulus-devlet nizamına
taşıması dolayısıyla, 20. yüzyılın önemli devlet adamları listesinde adına yer
verilecek bir liderden bahsediyoruz. Bu bağlamda, döneminin önde gelen devlet
adamlarıyla etkileşimi, dostluğu onun ‘dikkate alınan’ bir Asyalı lider
olduğunun kanıtıdır. Vefatının ardından Singapur’da bir hafta süren törenlere
katılan 91 yaşındaki Henry Kissenger, “Yakın dostumdu. Ondan çok şey öğrendim”
demesi, sadece Singapurluların gönlünü almak için söylenmiş bir söz değil. Hukukun
üstünlüğü, yolsuzluğun kökünün kazınması, etkin ve verimli bir yönetim, kamu
sektöründe meritokrasinin hakimiyeti gibi kavram ve uygulamaları ciddi manada
gündeme taşıyan ve uygulamaya geçiren[1]
LKY’a onu tanıyan ülke liderlerinde siyasi meşruiyeti kadar, sözü dinlenir bir
‘dost ta’ kazandırdı.
Bununla birlikte, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kimi ülkelerde
LKY’nin tanındığını ve öneminin anlaşılabildiğini söylemek güç. Bu noktada eleştirimizi
çekinmeden paylaşalım. Acaba Türkiye’nin sadece siyasi ilişkiler bağlamında
değil, akademisyeni, araştırmacısı, habercisi, köşe yazarı vb. unsurlarıyla da Malay
Yarımadası ve tarihde Doğu Hint Takımadaları adıyla anılmış topraklarda 20.
yüzyılda siyasi varlık kazanmış yapılarla ne kadar ilişkisi var ki, Malay
Yarımadası’nın doğal bir uzantısı ve onsuz anılamayacak bir Ada olan Singapur’u
ve de onun kurucu liderini anlama çabası sergilenebilsin. Bununla birlikte,
Singapur Adası’nı dünyada öne çıkaran hususun ultra-gelişmişlik düzeyi olduğu
açıkça görülüyor. Ancak bu gelişmişlik ‘sendromu’, ne Ada’yı ve üzerinde
yaşayan halkları ne de LKY gibi bir lideri anlamaya yetiyor, aksine bu anlama
çabasının önünde bir engel teşkil ediyor. Bu noktada, Ada’nın ekonomik
kalkınmışlığının gökten zembille inmediği, bu gerçekliği yüzeysel bir şekilde
tekrar etmenin ötesinde, onu bu noktaya taşıyan unsurları dikkate almak gerekir.
Tam da burada LKY’nin, bir cümlesini hatırlatmakta fayda var: “Bir ulus, sadece
üzerinde yükseldiği coğrafyanın genişliğiyle büyük bir ülke değildir. Toplumsal
bağın güçlülüğü, halkının disiplini ve liderlerinin kalitesi ülkeleri büyük
yapar.”[2]
Bu kısa değerlendirmenin ardından, Ada’da sıra dışı bir sistem
oluşturulmasındaki katkılarıyla dikkat çeken isim olan LKY’nin siyaset
felsefesi ve sosyolojisi gibi alanlarda incelemelere konu olmasının ötesinde,
acaba onu bir eğitimci olarak anlayabilir ve analiz edebilir miyiz diye
sormakta fayda var. LKY’nin güçlü liderliğinde Çin’den taşınan kültürel bir
özellik olarak, ataerkil kökleri güçlü bir ‘baba’ duruşu vardır. Bu duruş,
Ada’yı yönetirken, sanki bütün vatandaşları mutlak anlamda koruması altına alması
gereken ‘yavruları’ mesabesinde görür. Ada’da en küçük bir hareketin nasıl
kontrol altına alındığını LKY’nin yönetiminde, gündelik yaşamın en detay alanlarına
yani bir apartmanda komşuları rahatsız etmemenin sağlanmasından, Ada’da sakız
çiğnenmemesine kadar bir dizi ‘kurallar bütünü’ bağlamında görmek mümkün. Bu
duruş, son derece iddialı bir yaklaşım olarak, herkes adına ‘en iyiyi
düşünmenin’ getirdiği bir sonuçtur. Bunun faydası da yok değil. Hani Singapur’a
yolu düşenlerin ‘çok düzenlisinden çok temizine’ kadar vurgulayageldikleri
sosyal ve doğal çevre ile bürokratik alan nimazı dudak uçurtacak düzeyde değil
mi?
Ada ve Ada üzerinde yaşayan farklı etnik-dini yapılara mensup kitleler,
sömürge döneminin uzantısı parçalanmışlıklar vb. olgular dikkate alındığında LKY’nin
bir toplum inşasına soyunduğu aşikârdır. Bu inşa, genel anlamıyla bakıldığında ırk-din-dil
farkı gözetmeksizin Ada sakinlerini bir ‘potada eritmek’ için girişilen bir ‘eğitim’
faaliyetidir aynı zamanda. Bu eğitim işinde ne denli başarılı olduğunun kıyası,
Malay Yarımadası yani bugünke Malezya Federasyonu’nun ana karada yükselen bölümünde
yaşam süren Müslüman Malay toplumu ile Singapur Adası’nın %15’lik bölümünü oluşturan
Malay Müslümanların gündelik yaşam pratiklerindeki duruşları arasındaki farkta görmek
mümkün. Ada’da disipline, çalışmaya, okumaya, rekabete, değerler bütününe sarılmaya,
temizliğe, saygıya dayalı yaklaşımlar ne kadar gelişmiş ise, tüm imkân ve kaynaklara
rağmen Malay Yarımadası’ndaki bu ve benzeri alanlarda bir türlü eşiğin geçilememiş
olmanın sancısı karşımıza çıkar.
Temelde uzun soluklu bir uğraş olan bir toplum inşası, örneğin Ada’nın
kapladığı alanın küçüklüğü ve üzerinde yaşam süren kitlenin nüfusu bağlamında
bir ‘mikro’ toplum niteliği taşıması gibi bazı somut gerekçelerle Ada toplumunun
inşasının, orta büyüklükte bir ülkede sağlanabileceğinden çok daha kısa sürede
sonuçlanabildi. LYK’nin Ada’da eğitim işine başlaması, daha bağımsızlık
öncesinde Ada’nın siyasi geleceğinin komünizm mi, demokratik sosyalizm mi
olacağı tartışmaları sırasında ortaya çıkar. 1950’li yılların şartları dikkate
alındığında komünizm yanlılarının tıpkı Endonezya gibi Singapur’da da kayda
değer bir gücü temsil ettiği görülür.[3]
Buna karşın, LKY Ada gerçekliğinin böylesi bir siyasi geleceğe olanak
tanımadığını ifade ederek, bunun nedenleri derinlemesine anlatmak suretiyle
geniş kitlelere bir siyaset eğitimi verir. Bunu, ‘Malaya gerçekliği’ olarak
adlandırmak da mümkün. Bu noktada, LKY’nin gündeminde Çinli-Hintli-Malay
nüfusun birlikteliği ve bu toplumsal unsurlardan meczedilmiş bir ulus-devlet
kurma düşüncesi vardır.[4]
1965’de bağımsızlığın kazanılmasının hemen ardından ise, LKY’nin önündeki
zorluk her biri kendi dil-din ve kültürel geleneklerine bağlı ve bundan ferâgat
etme niyetinde olmayan Çinli çoğunluk ile Hint-Malay azınlık kitlelerinin bir
siyasal yapılaşma kadar, belki de en az bunun kadar önemli, kimi bağlamlarda
belki de bundan da fazla önem taşıyacak şekilde eğitim olgusuyla bağlantılı
olduğunu ileri sürebiliriz. Malezya Federasyonu’ndan ayrıldıktan sonra
gözlerini Ada toplumuna çevirdiğinde LKY’nin önünde ‘toplumsal birlik’ duygusunu
yeşertecek olguların azlığı, onu öncelikle toplumsal birlik duygusunu kabataslak
bir ifadeyle üç farklı toplumsal grubun üzerinde bir ‘dil’ ile, yani
İngilizceyle sağlama düşüncesi öne çıkar. Aslen Çin kökenli olmasına, Ada
halkının %60’ı gibi yüksek bir oranının farklı alt-etnik gruplardan da olsa Çin
kökenlilerin teşkil etmesine rağmen, Mandarincenin ana dil kabul edilmesi taraftarı
olmadı. Adayı az çok tanımış olanlar hemen itiraz edip
Mandarince-Malayca-Tamilce-İngilizce’nin dördünün de ulusal dil olduğunu
söyleyip itiraz moduna geçebilirler. Ancak unutmalayım ki, LKY, İngilizceyi
kamu yapılaşmasının tüm alanlarında öncelemesi, bunu pekiştirecek politikalarla
bunda süreklilik kazandırması kayda değerdir.
İngilizceye bahşedilen bu ‘payenin’ LKY nezdindeki rasyonalitesi ise,
Ada’nın daha 1819 yılında kuruluşundan itibaren bir uluslararası ticarette
transit özellik taşıyan bir ‘nokta’ olması gibi çok pragmatik bir nedene
dayanır. LKY, azınlık-çoğunluk kitlelerinin ‘ana dil’ noktasında duygusal ve
rasyonel itirazlarına verdiği cevap hep şu olmuştur. “Alın size
Mandarince-Malayca-Tamilce eğitim yapan okullar. Ancak unutmayın ki, bu
okullardan mezun olup, İngilizceye hakim olmadan Ada’nın ekonomik ve yönetim
sahalarında varlık sürmeniz mümkün değildir.” İşte bu duruş, özellikle geniş
Çin kitleleri arasında olumlu karşılık bulması İngilizce’yi toplumsal hayatın
odağına taşırken, bir yandan da geniş kitleleri eğitim kurumlarında ana dillerini
öğrenebilecekleri imkânları oluşturmak suretiyle bir manevi tatmin sürecini de
harekete geçirmiştir. Bugünden bakıldığında LKY’nin bu eğitim politikasının
başarılı olduğunu ve de hemen yanı başındaki Malezya Federasyonu’nun halen
İngilizce mi-Malayca mı ikileminden kurtulamamış olması ve bu durumun doğurduğu
sosyo-ekonomik kırılganlıklar içerisinde boğulmuşluğu ortaya koyar. Malezya’nın
bu durumuyla ilgili olarak LKY zaten, “Bu dil politikasıyla olmaz diye ben
onlara söylemiştim” der bir eserinde.
Her ne kadar, Singapurlu
bir akademisyenin, “Biz Singapurlular düşünmek ve görüşlerimizi ortaya koymak üzere
eğitilmeyiz”[5]
derken, ülke eğitim anlayışının hangi alanda odaklandığını ortaya koyduğu ifade
edilebilir. Bununla birlikte, LKY’nin görüşlerine bakıldığında bu akademisyenin
duruşuyla çelişmeyecek bir yönü olduğu da görülür. LKY’nin eğitimi son derece
pragmatik ve kısa sürede sonuca yansıyacak bir yapılaşmaya tabi tutması,
liberal demokrasinin hakim olduğu kimi Batılı ülkelerdeki özgürlükler
noktasındaki yaklaşımların Ada’da eğitim sektöründe ortaya çıkmaması doğaldı.
Bu noktada, LKY’nin eğitim kurumlarını Ada’yı çevreleyen yakın/uzak siyasi
‘tehdit’ algılarının üstesinden gelecek
pragmatik bir araç konumunda görerek yapılaştırdığını unutmayalım.
[1]Graham Allison; Robert D.
Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan
Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World,
Cambridge: The MIT Press, s. 108.
[2]Graham Allison; Robert D.
Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan
Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World,
Cambridge: The MIT Press, s. 115.
[3]Shashi Jayakumar; Rahul Sagar.
(ed.) (2015). The Big Ideas of Lee Kuan
Yew, Singapore: Straits Times Press, s. 11.
[5]Sudhir Thomas Vadaketh. (2012). Floating On A Malayan Breeze: Travels in
Malaysia and Singapore, Hong Kong: Hong Kong University Press, s. 9.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder