Mehmet Özay 23 Mart 2015
Lee Kuan Yew (LKY) vefat etti... 16 Eylül 1923 tarihinde doğan Singapur’un
kurucu babası ve uzun dönem başbakan ve ‘danışman bakan’ olarak görev yapan LKY,
23 Mart 2015, Pazartesi günü sabah erken saatlerde tedavi gördüğü hastanede
hayata gözlerini yumdu. 91 yıllık yaşamının 57 yılını bilfiil Ada siyasetinin
tam da odağında geçiren LKY, ülkenin kurucu Başbakanı olmanın ötesinde bir ulus
inşa eden modern liderler arasında yerini aldı. Bu çerçevede, modern Singapur’un
kuruluşu Thomas Stamford Raffles ile özdeşleştirilirse, bu Ada toplumunu bir
ulus-devlete ve ardından kalkınmış ülke seviyesine çıkaran isim olmayı hak eden
de LKY’dir.
LKY, hayatında ‘gri’ bölgeler olmayan bir şahsiyetti ve bunu inşacısı
olduğu Ada devletine intikal ettirmeyi veya yansıtmayı bildi. Bu anlamda,
sosyo-ekonomik politikaları siyah ve beyaz ayrımı netliğinde görüleceği bir
ülke inşa eden LKY, dünya liderleri ve çeşitli uluslararası oluşumlardan
takdirler kadar büyük eleştiriler de aldı. Takdirlerin büyük bölümü bir nesil
gibi kısa bir süre zarfında, sosyo-ekonomik gelişmişlik bağlamında üçüncü dünya
sınıfında yer alan Ada ülkesini, birinci sınıf kalkınmış ülke düzeyine
çıkarması gelir. Eleştirilerin önemli bir bölümü de, bu kalkınmışlığı Batı siyaset
düşüncesinin ürünü olan liberal demokratik değerlerle bezememesinden
kaynaklanır. Hiç kuşku yok ki, başta Batılı liderler olmak üzere Singapur’u
tanıyan çevrelerin gıpta ile baktığı LKY, aynı zamanda Batı’ya meydan
okumasıyla da dikkat çeker.
Bu meydan okuyuşun temelinde, Batılı özgürlükler manzumesi olarak dünya
toplumlarına sunulan veya dayatılan demokratik, liberal sosyo-politik unsurları
hedef alır. Bu anlamda, LKY’nin, Graham Allison ve Robert D Blackwill’in
kendisiyle yaptığı söyleşide dile getirdiği üzere “...Demokratisinin kalkınmayı
getireceğine inanmıyorum. Bir ülkenin kalkınmasını gerçekleştirecek olan
demokrasiden ziyade disiplindir.”[1]
sözünde bulmak mümkün. Unutmayalım ki Lee, İngiliz sömürge yönetiminin bir
ürünü siyasetçiydi. Bu anlamda sadece Ada’daki okul yıllarında değil,
Cambridge’deki Hukuk Öğrenimi sırasında da İngiliz sömürge yönetiminin en
azından Hindistan-Burma-Malaya eksenindeki varlığına dair dişe dokunur
okumalar, tartışmalar ve dinlemeler yapmış olmalıdır. Bu nedenledir ki, “Bir
Adamın Dünya Görüşleri”[2]
adlı eserde iki yüz İngiliz üst düzey yöneticisinin iki yüz milyonluk
Hindistan’ı iki asır boyunca yönetme becerisini dile getirirken, aynı zamanda
İngilizlerin herhalde ‘demokratik idealleri pratiğe dökerek yapmadıklarını’
fark etmiş olmalıdır. Yani demokrasinin ‘beşiği’ İngiltere, koskoca Hindistanı
ve öteki coğrafyaları ‘demokratik idealler’ yerine, ‘kamu disiplinine’ dayalı
bir sistemle yönetebildiyse, LKY da bunu kanıtlayabilirdi!
Bu noktada, LKY, Batılı kalkınma-özgürlükler-demokratikleşme nosyonlarının
etkileşimini Ada’da güncele taşımak yerine, bir Asyalı lider olarak içinde
büyüyüp geliştiği ve yön verme istidadı gösterdiği Ada toplumunun tarihi ve
modern gerçekliğinden hareketle kendine özgü bir yapılaştırıcılığa kapı
araladı. Bunda hiç kuşku yok ki, LKY’nin aşırı öz güveninin payı büyüktür. Bu bağlamda,
LKY’un kaleme aldığı veya röportajlar halinde yayınlanan çeşitli metinleri
okuduğunuzda karşınızda çelik bir beyin durduğu hissine kapılırsınız. Bu zehir
gibi dimağ her soruna çözüm bulan, bulduğu çözümü çözümlerin en iyisi olduğuna
inanan ve bunu çevresindeki herkesin buna inanmasına çalışan ve de bunu büyük
ölçüde başaran bir politik kişilik. Charles Darwin’in güçlünün ayakta
kalabildiği, rekabete dayalı sistemde hayatta var olabilmenin koşulları
bağlamında, herhalde Singapur örneği dünyadaki mevcutları arasında ilk sırada
yer almayı hak eder. Çin kökenli ailesinden tevarüs ettiği Konfüçyüsçü etik
ilkeler, çocukluk ve gençlik yıllarında yakinen tanık olduğu Ada’daki İngiliz
sömürgesi ile çok-etnikli sosyal yapı ve İngiltere’de öğrenim gördüğü yıllarda
tanık olduğu başta sosyalist ideoloji olmak üzere Avrupa siyasi akımları kişiliği
üzerinde belirleyici etkiler taşırken, meslekten bir avukat ve politikacı
olarak Ada’nın sosyo-politik sahasında rol alırken tüm bu süreçlerde bir
direnişin, sorgulayışın ve ideal bir sistem kurma çabasının yeşermekte olduğunu
da söylemek mümkün. LKY’un yaşam skalasında çok önemli yerleri olan bu
birbirinden farklı ‘alanlar’ uzun uzun ele almak mümkün. Ancak bunun yeri bu
kısa yazı değil.
Bu noktada modern Singapur’un oluşumundaki ilk adımlara göz ucuyla bakmakta
fayda var. Böylece, LKY’u Singapur’un kurucu figürü olarak ortaya çıkmasının da
göz ardı edilmeyecek köklerine bir nebze olsun temas etmiş oluruz. Adına
‘Singapur gerçekliği’ denilen olgu, 1819 yılında Ada’yı İngiliz dominyonu
haline getiren Thomas Stamford Raffles’la ilintilidir. Bu noktada modern
Singapur’un gündeme gelişi, 17. yüzyıl ortalarından itibaren İngiliz Doğu Hint
Şirketi adıyla İngiliz Krallığı’nın Kalküta merkezli olarak hakimiyetini tesis
ettiği ekonomik sömürgecilikte Asya’nın iki devi Hindistan ve Çin arasındaki
ticaretle bağlantılı olduğunu baştan tespit etmek lazım. İngiliz
sömürgeciliğinin bir yanda tekstil ve baharat, öte yanda çay-afyon başta olmak
üzere doğal ürünler bağlamında oluşturduğu başat rolün devamı ve zamanla
emperyalizme evrilecek ilişkiler zemininde teritoryal ‘zenginleşmeyi’ sağlayacak
yapılanma ve Hindistan ile Çin arasındaki deniz yolu güzergâhında yüzyıllardır
önemini koruyan Malaka Boğazı’nda güvenlik sorununu çözüme kavuşturmak üzere önce
Penang Adası (1786) ardından, Malaka Boğazı’na bakan Malaka liman şehrine
paralel olarak (1824), bir zincirin halkalarını tamamlarcasına Bengkulu mu, Açe
mi, Singapur mu seçenekleri arasında dönemin şartları gereği Singapur öne
çıktı. Bu anlamda, Singapur Adası, küresel ticaretin bir gereği olarak önemli
arterlerden biri olarak öne çıktı. İngiliz sermayesi öncülüğünde kapitalizme
eklemlenen Hintli, Çinli, Bugis’inden Cavalı’sına Sumatralı’sından
Kalimantanlı’sına kadar ‘geniş anlamıyla’ Malay toplumlarındaki Asyalı ‘tüccar’
güçlerini de unutmamak gerekir.
2. Dünya Savaşı’nın İngiltere İmparatorluğu’na vurduğu darbeden Singapur’un
da payını alması, bir anlamda Ada’da ‘sil baştan’ döneminin başlaması anlamı
taşır. Savaş’ın bitiminde ortaya çıkan eko-politik çevrenin yarattığı şartlar
içerisinde Singapur Adası’nın sosyo-ekonomik ve politik konumuna kısaca
bakmakta fayda var. Böylece LKY’un neyi nasıl inşa ettiğini de kısmen anlama
çabasını gerçekleştirmiş oluruz. 1950’li yıllarda Ada’ya otonom statüsü
verilerek İngiltere Krallığı’na bağlı siyasi bir yapı olarak varlığını sürdürse
de, İngiltere’nin ağırlıklı olarak dönemin Avrupa şartlarında kendi derdine
düştüğü bir dönemde, Singapur’u yeniden kendi ayakları üzerinde tutacak bir
sisteme olan ihtiyaç gündeme geldi. Bu ihtiyacı, Cambridge’de hukuk öğrenimi
sonrası döndüğü Ada’da 1954 yılında kurduğu Halkın Eylem Partisi vasıtasıyla
LKY gerçekleştirmeye adaydı. Bu süreçte, -yukarıda dile getirdiğim üzere Ada’ya
neredeyse dini bir bağlılık sergileyen LKY’nin- kendinden emin, kararlı siyasi
duruşu ve kalkınmacı gelecek vizyonu bir çare olarak ortaya duruyordu. LKY gibi İngiliz eğitimi almış, komünist Çin’le
aralarına mesafe koymakla kalmayan o dönem Singapur’unda etkinliği dikkat çeken
komünist hareketleri ‘çerçeveleme’ sorumluluğuyla hareket eden siyasi elit 1954
yılında kurdukları Halkın Eylem Partisi’yle (PAP) Ada’nın geleceğini inşa
sürecine başladılar. LKY’nin sorumluluk addettiği husus, İngilizlerin
arkalarında bıraktıkları Ada’da toplumsal ve ekonomik barışın tesisinin nasıl
olup da hayata geçirileceği meselesiydi. Bunu önce dil sorununu, ardından kamu yaşamında
‘meritokrasi’yi öne çıkarmasıyla ‘toplumsal barışın’ ve ‘şeffaf yönetimin’ temellerini
atarken, bir tür korku psikolojisi yaratarak Singapur halkının PAP’a muhtaç olduğu
da içten içe işleniyordu. Bu süreç, ‘tek parti’ yönetimini ‘demokratik seçimlerle’
Ada siyasetine monte etmenin de adıydı aynı zamanda.
Tabii bu noktada,
LKY’nin Ada’ya karşı beslediği bir tür ‘dinsel’ bağlılık nedeniyle Ada’yı yakın
ve uzak çevresinde somut ve hayali tehditlerle korumacı bir alana taşımasının
da rolü olmadığını söylemek güç. Örneğin bu tehditlerden biri -ki Singapur’un
Güneydoğu Asya’nın İsrail’i şeklinde tanımlanmasına da yol açacak şekilde-
etrafının Endonezya-Malezya gibi kahir ekseriyeti ‘Müslüman’ olan ülkelerle
çevrili olmasının da payı var. LKY’nin bu söylemine karşılık, 1990’lı yılların
sonunda Endonezya’da geçici devlet başkanlığı görevini yürütürken Baharuddin
Yusuf Habibi’nin, Singapur’u küçümsemek amacıyla kullandığı “Güneydoğu Asya’da
kırmızı bir noktadan ibaret” ifadesi, sadece bir ‘söz’ olarak kaldı o kadar. Habibi’nin
‘kırmızıyla’ kastı LKY’nin sözde sol ideolojisine atıftır. Tabii, LKY’nin
başını en çok ağrıtan Endonezya’dan ziyade, o dönemki adıyla ‘Malaya
Federasyonu’ ile siyasi entegrasyon süreci ve nihayetinde bu sürecin
başarısızlıkla sonuçlanması oldu. Malezya vechesinden bakıldığında Dr. Mahathir
Muhammed’in anılarında dile getirdiği üzere “LKY, Federasyon içinde Çinli çoğunluğu
tüm ülke genelinde -tabii ki Malaylar üzerinde- bir egemenlik kurma aracı olarak
kullanmaya tevessül etti ve biz de gerekeni yaptık”[3] minvalindeki
söylemini hatırlayarak “Singapur’u Federasyon’dan biz kovduk” argümanına tanık
olunurken, işin Singapur tarafında da “Biz ayrıldık” söylemi öne çıktığı
görülür. 1965 yılından bu yana geçen sürece bakıldığında Malezya
Federasyonu’nun LKY’nin siyasi aklına ve ülke yönetimine gıpta edişine
karşılık, ‘Ada’nın Malezya topraklarının mümbitliğine gıpta ettiğine dikkat
çekmekte fayda var. ‘Malezya Federasyonu’ yaratma düşüncesinin sömürge efendilerinin
gelecek projeksiyonu olduğundan hareket edecek olursak, LKY’nin bu süreci tüm zorluklara
ve ‘tehditlere’ rağmen, Singapur lehine kullandığı sonucuna ulaşmak mümkün. Ardından,
Ada halkı demokrasinin ‘özgürlükler’ denilen nimetlerinden feragat etse de, serbest
piyasa ekonomisinin tüm ‘kapıları’ ve ‘yatırımları’ açan imkânlarıyla dünyevi zenginlikle
tanıştılar. Singapur, bir Lee Kuan Yew özeti. Şimdi Singapur Lee Kuan Yew’suz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder