Mehmet Özay 4
Haziran 2014
3 Haziran 2012, Arakan Müslümanları’nın maruz kaldıkları katliam boyutuna
varan şiddet nedeniyle küresel medyaya çıktığı gün olarak tarihe geçti. Söz
konusu katliamın ikinci yıl dönümünde dünyanın çeşitli başkentlerinde
konferanslar tertip edildi. Bunlardan ikisi Kuala Lumpur ve Londra’daydı. Bu
konferansların çeşitli amaçları var kuşkusuz ki. Örneğin, konuyu gündemde
tutmak; bilgilerin geniş kamuoyuyla paylaşımını sağlamak. Bizim de takip
ettiğimiz, Kuala Lumpur’daki konferansı tertip eden Arakan toplumu liderlerinden
birinin ise ilginç bir hedefi vardı. O da, yaşananların özellikle de
Arakanlılar için unutturulmamasıydı. Bu lider, Arakanlıların 1942’de maruz
kalınan soykırımı unuttuklarını ve bunu ancak 2012’de yani, aradan geçen altmış
yıl sonra hatırladıklarını ileri sürüyor. Bu nedenledir ki, Arakanlıların
saldırılar karşısında hazırlıksız ve de savunmasız yakalandıkları görüşünde.
Bunda haksız da sayılmaz.
Ancak yakın tarihin derinliklerinde kalan ve az sayıda akademisyenin kaleme
aldığı eserler dışında hakkında pek de bilgi sahibi olunmayan gerçek çok daha
yakıcı. 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği bir dönemde yani, 1942 yılında Budist
ve Burma (Myanmar) milliyetçilerinin dört yüze yakın Arakan köyünü ateşe
vermeleri ve yüz bin civarında Arakanlının hayatını kaybetmesi üzerinde yeniden
düşünmek gerekir. Bu tarihden tam altmış yıl sonra bu toplum yeniden kitlesel
Arakan Eyaleti’nin bir diğer toplumsal yapısını oluşturan Arakan Budistlerinin
ve Burma kökenli güvenlik güçlerinin
şiddetine maruz kaldı. Hayatını kaybedenlerin yanı sıra, tecavüze uğrayanlar,
işkence görenler, evlerini barklarını terk edip kırsalda derme çatma çadırlarda
yaşam sürmeye zorlananlar vardı.
2012’deki gelişmeler dönecek olursak, aslında, bu vak’a Arakanlıların yaşadığı
ilk şiddet değildi. Küresel medyanın bu gelişmeye ilgi göstermesi, büyük ölçüde
uzun yıllar askeri cunta rejimiyle dışa kapalı bir yönetime konu olan
Myanmar’ın 2011 yılında ‘yarı-sivil’ bir yönetime geçişiyle oldu. Myanmar, uzun
yıllar yapılamayan nüfus sayımı nedeniyle kesin rakamlar bilinmese de son
yapılan tahminlerde 60 milyona varan nüfusuyla Güneydoğu Asya’nın hemen hemen
her alanda göz ardı edilemeyecek ülkeleri arasında yer alır.
Ülkede sivilleşme eğilimleriyle birlikte, ülkenin dört bir yanındaki,
modern tarih boyunca otonom veya bağımsızlık için mücadele veren çeşitli etnik
yapılarla barış görüşmelerine de hız verildi. Bunlarda kesin başarılı olunduğu
söylenemese de, en azından iki tarafın da masa başına gelme konusunda bir irade
sergilediklerine tanık olunuyor. Ülkedeki siyasi dönüşüm sürecinde dikkate
alınmayan belki de yegâne topluluk ‘Arakanlılar’. 1982 yılında ‘vatandaşlık’
hakları ellerinden alınan; kendilerini ‘Arakan etnisitesine’ mensub kitle
olarak tanımlasalar da, merkezi otorite tarafından herhangi bir etnik yapıyla
ilişkilendirilmeyen, aksine yasa dışı göçmen muamelesine tabi tutulan; geçen
Nisan ayında yapılan nüfus sayımında merkezi yönetimin yönergeleri çerçevesinde
sayım memurlarına ‘Arakanlı’ yazılmayacak kuralı ile bir kez daha dışlanan Arakanlılar
için bu zulümden çıkış umudu var mı sorusu hâlâ gündemdeki yerini koruyor.
3 Haziran 2012’den itibaren, zaten Myanmar merkezi yönetiminden umudu
olmayanlar gündeme uluslararası kuruluşları getiriyordu. Ne var ki, aradan
geçen iki yıla rağmen, sadece Arakan Eyaleti’nde evlerinden barklarından olan
kitleler değil, çevre ülkeler yani Bangladeş’deki, Malezya’daki,
Endonezya’daki, Tayland’daki Arakanlı göçmenlerin halinde de değişiklik
olduğunu söylemek güç. Kendileriyle görüştüğümüz bazı Arakanlı göçmenler,
Arakan Eyaleti’ndeki durumun içler açısı haline dikkat çekerken, son iki yılda
sadece Malezya’ya kırk ila elli bin civarında Arakanlının şu veya bu yolla
giriş yaptığına dikkat çekiyorlar. Aradan geçen süreçte zaman zaman dikkat çekmeye
çalıştığımız üzere, Arakan’daki bu insanlık dramı, kimileri için kazanç kaynağı
olmaya devam ediyor. Kastettiğimiz elbette ki, insan kaçakçıları. Arakanlı Müslümanları,
Myanmar yönetimi-faşist Budist çeteleri ikilisiyle insan kaçakçıları arasında
seçim yapmaya zorlayan bu açmaz, ikinci kesimin elini oğuşturacak boyutlara
vardığına tanık olunuyor. Son dönemde Tayland’da konakladıkları son derece
olumsuz koşullarda yakalanan Arakanlılar insan tacirlerinin kurbanı olmaya
devam ediyorlar. Bu bağlamda, konuya vakıf olan kimi çevrelerin dile getirdiği
üzere insan kaçakçılarının ilgili ülkelerdeki resmi makamlarla işbirliği
halinde olmaları Arakanlıların ne kadar yalnızlaştırıldıklarını ortaya koyuyor.
Bu süreçte, bölgesel ve küresel güçlerin yaklaşımına kısaca değinelim. Arakanlı
Müslümanların bu halinin uluslararası toplantılarda gündeme getirilmemesi için
Myanmar yönetimi elinden geleni yapıyor. Örneğin, geçen ay Myanmar’ın başkenti
Nay Pyi Taw’da düzenlenen 24. ASEAN Zirvesi öncesinde Myanmarlı yetkililer, üye
ülke heyetlerine ‘Arakan sorununun masaya taşınmaması’ konusunda ‘ciddi’ bir uyarıda
bulundu. Bu konuya ‘Myanmar’ın iç meselesi olması hasebiyle’ ses çıkarmayan
ülke yönetimleri aslında, sadece bununla kalmıyorlar, kendi ülkelerindeki
Arakanlı göçmenlerin hangi statüde ele alınacağı, ne tür insani yardımlara tabi
tutulacakları vb. konulardaki politikasızlıkları ile de sorunun çözümsüzlüğüne
katkıda bulunuyorlar. Bu insanları mülteci olarak bulundukları bu ülkelerde
tutan ise yetkililerin insafı. Yakını dostu olanlarsa başlarını sokacakları bir
yer bulmanın sevincini yaşarken, bu sefer ‘ucuz iş gücü simsarlarının’ tuzağına
düşüyorlar.
Öyle ki, son bir
haftadır Singapur ve Malezya’da sadece bölgesel değil, üst düzey uluslararası
katılımlarla devam eden güvenlik konferanslarındaki ana konular arasına ‘yeni
bir tehdit unsuru’ olarak giren, insan kaçakçılığı/mülteciler konusu
konuşulurken, bu mevzuun en başında yer alan Arakanlılar konusu ve bu bağlamda
süreklilik arz edecek bir çözüme dair yol haritasının olmaması Arakanlılar
üzerinde daha çok kara bulutların dolaşmasına yol açıyor. Kimi çevreler,
Myanmarla görece sağlıklı ilişkileri olan Çin ve Hindistan’ın baskı unsuru olup
olamayacaklarını gündeme getiriyorlar. Ancak, 2007 yılındaki kadife devrim
girişiminin akabinde yaşananlar karşısında Birleşmiş Milletler’in Myanmar’a yönelik
kararını veto eden Çin’di. Kaldı ki, Çin gerek cunta döneminde gerekse bugün
adına reform denilen dönemde Myanmar’dan en fazla istifade etme konumundaki
ülke. Bu süreçte, Arakan Eyaleti açıklarındaki denizlerde petrol kaynaklarının
tespiti, Çin’in bu bölgede önemli liman ve boru hattı inşaatına göz koyduğunu
gösteriyor. Kanunların geçmemesi nedeniyle sınır boyları yasadışı ticaret için
münbit bir ortam sağlıyor. Her halükârda Çin, kendisini tatmin edecek bir
Myanmar karşısında Arakanlı Müslümanları düşünebilmesinin olanaklı gözükmüyor.
Uzun süredir “Araf’ta bir toplum” olarak yaşayan Arakanlılar, uluslararası
çevrelerin acil katkısı olmadıkça takati çerçevesinde bu şekilde yaşamaya devam
edecek.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/300225/arakanli-muslumanlarin-ahvalinde-bir-degisiklik-var-mi
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/300225/arakanli-muslumanlarin-ahvalinde-bir-degisiklik-var-mi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder