Mehmet Özay 8 Mayıs 2014
Tayland’da uzun süredir var olan siyasi istikrarsızlık, dün Anayasa
Mahkemesi’nin Başbakan Yinluck Shinawatra’yı görevden almasının ardından yeni
bir evreye girdi. Başbakan’ın görevden alınmasına, 2011 yılında bir önceki
‘atamayla hükümet kuran’ Demokrat Parti tarafından Ulusal Güvenlik Başkanı
olarak atanan Thawil Pliensri’yi görevden alıp yerine ması gerekçe
gösteriliyor.
Geçen kasım ayında muhalefet partisi destekçilerinin başlattığı dev
gösterilerle tıkanan Tayland yönetimi, aradan geçen süre zarfında iyileşmek bir
yana, giderek daha da içinden çıkılması zor bir siyasi kaosa evriliyor. Ülkenin
son altı aydır maruz kaldığı siyasi tıkanıklık, bundan iki gün önce tahtta
çıkışının 64. yılını kutlayan 86 yaşındaki Kral Bhumibol Adulyadej’in kötüleşen
sağlık durumunun sembolik olarak ülke siyasal yaşamına yansıması olarak değerlendirilmeyi
hak ediyor. Siyasi krizlerde ‘birleştirici figür’ olarak dikkat çeken ve halk
arasında yarı-Tanrı kabul edilen Kral Adulyadej’in 64. yıl kutlamaları
nedeniyle siyasi krize yön vereceği varsayılan konuşmayı yap/a/madı. Kral’a
daha önce de çözüm bulma konusunda müracaat olmuştu. Örneğin, Genelkurmay
Başkanı Prem Tinsulanonda’nın geçen aylarda Kral’la görüştüğü biliniyor. Hükümetin işleyemez hale gelişi,
halkta moral çöküş başta olmak üzere ekonominin de önemli ölçüde etkilenmesine
neden olması karşısında kaosun nasıl sonlandırılacağı muamması bir türlü
aşılamamıştı. Aslında, siyasi istikrarsızlığı sona erdirebilecek yegâne gücün
Monarşi’nin müdahalesi olması nedeniyle gözler Kral’dan gelecek işaretteydi.
Ancak geçen günkü kutlamalardan bir gün sonra, geleneksel siyasi yapının
temsil kurumlarından biri olan Anayasa Mahkemesi aldığı kararla ülke siyasetine
yeni bir yön verdi. Anayasa Mahkemesi’nin harekete geçtiği bir ortamda, Kral’ın
kamuoyuan yansımayan bir ‘dahli olup olmadığı ise en azından şimdilik
bilinmiyor. Ancak ülke için pek çok şey ifade eden kralın maruz kaldığı hastalık,
ülke siyasi ve toplumsal yaşamındaki kaos ile yansımasını buluyor.
1932 yılındaki sistem değişiminin ardından, monarşi geleneksel gücünden çok
şey yitirdi. Ancak, ülkenin modern siyasal tarihinde monarşi yanlılarının
ülkenin ana akım egemen yapısındaki yerleri, Kralı her daim siyasetin odağına
oturtacak bir yönelim sergiledi. Bu nedenle 2013 yılı sonundan başlayarak
bugüne kadar dozu zaman zaman artarak devamlılık gösteren siyasi bunalım, dün
Anayasa Mahkemesi’nin Başbakan Yingluck’ı ve kabinedeki dokuz bakanı, 2011 yılında
üst düzey bir yetkiliyi görevden alınması gerekçesiyle suçlu bularak siyasi
konumlarından azletti. Ülkenin yakın siyasi tarihine bakıldığında bir süpriz
olarak değerlendirilmeyi hak etmiyor. Aksine, 2006 yılında Thaksin
Shinawatra’nın görevden alınmasından itibaren başlayan süreçte, Anayasa
Mahkemesi’nce üçüncü Başbakan’ın azli olarak tarihe geçmesiyle bir tür tekrar
addedilebilir.
2011 seçimlerinin ardından Başbakanlık koltuğuna oturan Yingluck’ın ilk iki
buçuk yıllık iktidarı döneminde görece sakin bir iç politik yaşam baş gösterse
de, ana akım siyasi çizgiye alternatif politikaların üretilmeye başlanmasıyla
birlikte muhalefet ve onunla aynı siyasi kulvarı paylaşan ülkenin kadim monarşi
ve çevresinin icraatları birer birer ortaya çıkmaya başladı. Bu politikaların
en başında bürokrasinin üst düzey kadrolarındaki monarşi yanlılarını görevden
alma şeklinde tezahür etmesi bugünkü sonucu doğuran en önemli unsur. Bugünkü
karara neden olan Ulusal Güvenlik Başkanı’nın görevden alınması da bunun en iyi
göstergesi. Bu karar, hiç kuşku yok ki, geçen Kasım ayından bu yana gösterileri
organize eden Suthep Thaugsuban’ın bir başarısı olarak yorumlanması ülke
siyasal gerçekliğinde olup biteni anlamlandırmayı zorlaştırır. Bu nedenle, Yingluck’ı
görevden alınmasında muhalefet milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne
sundukları dava dilekçesi somut bir gerçeklik olarak ortada dursa da, temelde olup
biten, monarşi-ordu-sivil siyaset eksenli oluşumun ülke siyasetinde alternatif
rol oynamayı arzu eden bir yapıyı -ki bu anlamda Thaksin ve çevresini- bertaraf
etme girişimidir. Bu anlamda, Yingluck gerek mahkeme öncesinde gerekse aleyhine
verilen karar sonrasında “Yasalara aykırı hiçbir şey yapmadım. Demokratik
yollarla seçilmiş bir Başbakanım.” dese de, siyasetin temel yapılanmasındaki
ana akımın bunu kabullenmesi mümkün değildi ve böyle olmadı da.
Yingluck, tecrübeli bir siyasetçi olmamakla birlikte, geçen Kasım ayındaki
gösterileri güvenlik güçlerini kullanmadan geçiştirmeyi yeğlemesi, bir anlamda
siyasi krizi barışçıl bir şekilde sonuçlandırmaya kapı aralayacağı intibaı
veriyordu. Ancak bu süreçte, gösterilerin baş aktörü konumundaki Suthep
Thaugsuban hakkında açılan soruşturmaların pratiğe geçirilememesi nedeniyle
hükümet ve de Başbakan Yingluck’ın kamuoyu bağlamında önce moral yenilgisinin
kapısı aralandı. Buna rağmen halk nezdindeki kabul edilebilirliği devam eden
Yingluck, muhalefeti ‘ikna etme doğrultusunda’ erken seçim kararı aldı. ‘Demokratik
yöntemin’ gerekliliğine inanmış olan Yingluck, aldığı erken seçim kararıyla, aslında
kendisi ve partisi ‘Pheu Thai’ adına kaybedecek bir şeyi yoktu. Çünkü ülke
kamuoyu nezdindeki siyasi mücadelesi, monarşi çevrelerinin aksine olumlu tepki
buluyordu. Bunu çok iyi bilen monarşi yanlıları, 2 Şubat’ta yapılan erken
seçimlerin öncesi ve sonrasında hedeflerinin Yingluck yönetimin devirmek
olduğunu, özgür seçimlerin bir anlam ifade etmeyeceğini düşünce ve eylemleriyle
ortaya koymuşlardı. Kimi seçim bölgelerinde adayların resmi başvurularının yaptırtılmaması
ve seçim günü yaşanan usulsüzlükler sonucu Seçim Kurulu, Yingluck hükümetinin
beklediği başarıyı gölgeleyecek kararı veriyor ve seçimleri iptal ettiğini
duyuruyordu.
Bu süreçte sürekli ön plânda olan Suthep, sıradan bir aktivist olmadığını
söylemeliyiz. Muhalefetteki Demokrat Parti’nin başkan yardımcılığı görevini
üstlenen, ancak gösterilerle birlikte, partideki görevinden istifada ederek
salt bir aktivist olarak meydanlarda boy gösteren Suthep’e savcılar dokunma
cesaretini gösteremedi. Suthep 1990’lı yıllardan başlayarak aktif siyasetin
içinde yer almış ve bu anlamda ülkenin monarşi-ordu kökenli siyasi anlayışının
sivil platformadi temsilcilerinden biri olarak gündeme gelmişti...
Mevcut hükümetten ziyade Yingluck’ın 2001 yılından 2006 yılına kadar
iktidarda olan Thaksin Shinawatra’nın kardeşi olması, muhalefetin bugüne kadar
kabullenemediği bir gerçek. Thaksin hareketinin ne kadar güçlü ve köklü bir
siyasi hareket olup olmadığı bir başka konu. Ancak, Thaksin döneminin ülkenin
monolitik siyasi yapısını yörüngesinden çıkarmada bir işlevi olduğu kesin.
Bunu, görüşüne başvurulmayan geniş kitlelerinin son on beş yıl boyunca yapılan
seçimlerdeki tercihlerinde takip etmek mümkün. Burada dikkat çeken husus, bugün
muhalefet rolü üstlenmiş olan Demokrat Parti’nin lideri Abhisit Vejjajiva’nın
Seçim Komisyonu’nun seçimleri 20 Temmuz’da yapma kararına dahi itirazı olmalı.
Tüm yasa dışı gösterilere rağmen, iktidarın güvenlik ve yasal mekanizmayı
kullanmaması veya kullandırtılmaması; Yingluck’un siyasi kaosu sona erdirme
adına 2 Şubat’ta erken seçim kararı alması; seçimin iptali ve yeni seçimlerin
Temmuz ayında yapılması süreçleri Demokrat Parti’yi tatmin etmeye yetmedi. Kısa
bir süre önce Abhisit’in yardımcılığını yürüten Suthep’in marifetiyle monarşi
çevreleri meydanlarda Yingluck’dan ziyade ‘Thaksin rejiminin’ ortadan
kaldırılması düşüncesiyle yaptıkları eylemler bugün en üst düzey bürokratik
mekanizma ile hayata geçiriliyor. Buna rağmen, Yingluck’un başında olduğu
partinin varlığını sürdürmesi, ne zaman yapılırsa yapılsın ‘demokratik
seçimlerde’ monarşi yanlılarının başarılı olamayacağını gösteriyor. Bu nedenle,
Suthep sözcülüğünde muhalefet çevreleri ‘tarafsız bir başbakanın atanması ve
geçici hükümet kurulması’ talebini daha ilk günden bu yana gündeme taşıyorlar. Ancak
şu unutulmamalı ki, Thaksin ve kardeşi Yingluck’ın öncülüğünü yaptığı siyasi
açılımın destekçileri bu gelişmeleri sineye çekmeyeceklerdir. Bugüne kadar
ordunun bir adım geride durmayı tercih ettiği zaman zaman anarşiye dönen siyasi
kaos ortamı, geleneksel iktidar çevrelerinin siyasi ve toplumsal yapının
çeperinde kalmış güçlerle barışı öngörmedikçe çözüme kavuşturulması bir
yana, bugünden itibaren içinden
çıkılması zor bir hâl alacağını öngörmek güç değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder