Mehmet Özay 13 Mayıs
2014
Güneydoğu Asya, ABD Başkanı Obama ile birlikte dünya gündeminde giderek
daha çok yer alır, Güney Çin Denizi’nde ASEAN’a üye Filipinler-Vietnam daha geçen
hafta Çin ‘sivil filosuyla’ cedelleşirken ve hafta sonu Myanmar’ın başkenti
Nyapyidaw’da ASEAN Başkanlar düzeyindeki 24. Zirve Toplantısı gerçekleştirken
bölgede sessiz sedasız yeni bir yönetim yapısı inşası sürüyor. Gelişen ulusal
ve bölgesel şartlar çerçevesinde Filipinlerin güneyinde on yıllarca sürdürülen
bağımsızlıktan mücadelesinden vaz geçen Bangsamoro Müslüman toplumu şimdi özerk
yönetime hazırlanıyor.
27 Mart’ta Manila’da imzalanan barış anlaşmasının ardından, Bangsamoro Özel
Yasası çalışmasını tamamlayan Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) yönetimi, bu
yasa taslağını Başkan Benigno Aquino’ya sundu. Başkanın şu sıralar
danışmanlarıyla ‘kelime kelime’ yasayı incelediğine kuşku yok. Başkan’ın yasaya
‘tamam’ demesi halinde bir başka süreç başlayacak ve Kongre’nin kararı
beklenecek. Ardından, Mindanao halkı, muhtemelen yapılacak bir referandum ile
bu yasaya onay verecek. Aslında MILF yönetimi, bu yasa çalışmaları sürecinde
halktan çeşitli kesimlerle müzakereler yaptığı biliniyor. Dolayısıyla
Manila’dan gelecek ‘evet’ cevabının ardından Mindanao ve çevresinde referanduma
şimdiden destek çıkacağını düşünmek mümkün. Bu süreçte, 1996 yılı barış
anlaşmasının olumsuzlukla sonuçlanmasına rağmen, MILF yönetimi tüm bu süreçlerde
‘iyimserliği’ ön plâna çıkartıyor ve olumsuz gelişmelere en azından şimdilik
ihtimal vermiyor.
Bu yasa, Bangsamoro
halkının kendi kendini yönetmesi anlamına geliyor. Bu ifadenin detaylarına
bakmakta fayda var. 1996 yılında Nur Musairi liderliğindeki Moro Ulusal
Kurtuluş Cephesi (MNLF)’in imzaladığı barış anlaşmasında da böylesi bir madde
vardı. Ancak o dönem sadece dokuz bölgede yönetimi alan Bangsamorolular, 27
Mart anlaşmasıyla bu sayısı elli sekize çıkardı. 1996 Barışı’nın devam
etmemesinde kişisel hırsların ön plâna çıktığını söyleyen kimi gözlemciler,
MILF’in yakın gelecekteki değişim için toplumun çeşitli kesimleriyle sürekli
istişare ettiğine vurgu yapıyorlar. Öyle ki, barış anlaşması sürecinde MILF
yönetimi, tüm çelişkiler ve yalpalanmalara rağmen, modern Bangsamoro
mücadelesinde önemli bir yere sahip Nur Misuari’yi barış anlaşmasına birlikte
gitmeye davet etti. MILF ideolojik farklılıklara rağmen, aynı kanı, aynı ideali
taşıyan lidere yönelik bu daveti, onu onurlandırma anlamı taşıdığı gibi, hem
Mindano halkına hem de ulusal ve uluslararası çevrelere önemli bir birliktelik
mesajı vermeyi hedefliyordu. Ancak Nur Misuari’nin siyasi kişiliğinin bu davete
icabet etmesini engellediği de biliniyor. Bu noktada MILF’in yanlış yaptığı
elbette ki iddia edilemez. Kaldı ki, önümüzdeki süreçte MILF azınlık ve muhalif
konumunda olsa da, bölgede faaliyet gösteren kimi gruplara karşı da kapsayıcı
ve birliktelik ruhuna uygun yaklaşımları sergileyeceğini söyleyebiliriz. Çünkü
ortada ‘ortak hedefler’ söz konusu olduğunda MNLF ve diğer küçük grupların
talep edip de MILF’in girişimleriyle ulaşılan barış anlaşmasında elde edilmeyen
nedir sorusu sorulmalı. Elbette ortada bağımsızlık yok. Ancak maddi şartların
Mindanao’yu getirdiği yer, bu anlaşma ile kendi kendini yönetme hakkını
kazanması, önemli bir ekonomik gelir kaynağına ulaşması gibi unsurlar irili
ufaklı tüm grupların birarada hareket etmesini kolaylaştırması bekleniyor.
MILF’in tüm çabası da bu yolda yapılması gerekenleri zamanında yerine getirmek.
Tabii bu noktada
Mindanao denilince, özellikle bölgede faaliyet gösteren bazı Batılı düşünce
kuruluşları ve uzantıları bir süredir “Abu Sayyaf” adı verilen grubu ve bu
grubun küresel çekim merkezi oluşturmuş bir “üst yapıyla” bağlantısını gündeme
getiriyorlar. Batılı ‘araştırmacıların’ bu yaklaşımı, Patani için de
yaptıklarını farklı bağlamlarda Açe’yi de bu potaya sokma girişimleri olduğu
vaki. Ancak MILF yönetimi, bu grubun ve de diğerlerinin varlığının farkında.
Zaten barış görüşmeleri sürecinde Manila yönetiminin ‘silahları bırakın’
talebine verdikleri ‘hayır’ cevabının ardında en azından kimi bağlamlarda,
bölgedeki Abu Sayyaf gibi silahlı grupların varlığı karşısında ‘güçten yoksun
olmama’ ve kontrolü kaybetmeme kaygısıyla Manila’nın talebini rasyonel olarak geri
çevirdiler.
Mindanao’da özerk
yönetimin yapılaşması sürecinde Abu Sayyaf ve bazı marjinal oluşumlara karşı
MILF’in ‘telkin’ yöntemiyle bölgede suküneti sağlayacağı konuşuluyor. MILF’in
elindeki en büyük koz ise, bugüne kadar söz konusu gruplarla silahlı çatışmaya
girmemiş, yani Müslüman gruplar arasında fitneye sebep olmamasıdır. Abu
Sayyaf’ı ve de diğerlerini Batılı araştırmacıların gözüyle değil, bölge
insanının değerlendirmesiyle okumaya çalıştığımızda savrulmaya gerek
kalmayacaktır. MILF yönetimi, “aslında ellerinde böylesi bir maddi güç olduğunu
ve söz konusu grupları bu güçle ortadan kaldırabileceklerini” ifade ediyor.
Ancak bunun pratikteki yansıması bölge Müslüman halkı arasında daha çok bölünme
anlamı taşıyacak. Buna ilâve olarak, insani bağlamda da bu grupların aileleri
ve çocuklarının mağduriyetine sebep olacağını da sözlerine ekleyerek böylesi
bir girişime olanak tanımayacaklarını ileri sürüyorlar.
Pratikte bölge halkı
arasında sağlanacak birlik, hiç kuşku yok ki, bölge yönetiminin Manila’dan MILF’in
kuracağı siyasi oluşuma geçmesi bir yılı bulacak. Anlaşma metninde de
belirtildiği üzere geçiş süreci olarak adlandırılıyor. MILF yönetimi, buna
ilâve olarak, bu süreci ısrarla ‘normalleşme’ olarak adlandırıyor. Normalleşme
süreci silahlı birliklerin sivil yaşama adaptasyonu anlamı taşıyor. Aslında
burada bir handikap olduğunu söylemekte fayda var. Halkın beklentisinin büyük
olduğu, buna karşın maddi imkânların sınırlı oluşu bu handikabın nedenidir. Çünkü
bu gibi çatışma bölgelerinde bir yıl gibi kısa sürede geçiş sürecinin
belirlenmesi maddi anlamda zorlukları da beraberinde getirecektir. Örneğin, bu
noktada Manila yönetiminin bu bir yıllık süre zarfında, Mindanao’ya sadece
sınırlı bütçe vermesi MILF’in bölge halkı arasında barışa yönelik empatisini pratiğe
dökecek ve sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlayacak olanaklara kapı aralamayacağı
ortaya çıkıyor.
Bu durumda, başta
bölgedeki diğer Malay kökenli Müslüman topluluklar ve bu toplulukların
yaslandığı siyasi yapılar kadar, belki Türkiye’nin de içinde olacağı bir
uluslararası yapılaşmanın var olan imkânlarla Mindanao halkının yanında olması
gerekiyor. Bu noktada, şayet önümüzdeki günlerde Ankara’ya yapılacak bir
ziyaretle Türk Hükümeti’ne üst düzeyde böylesi bir talep iletildiğinde pozitif
bir karşılık verilmesi herhalde doğru bir karar olur. Bu noktada kimileri,
“Türkiye’nin derdi başından aşkın zaten” diyebilirler. Bu çevreler belki haklı
da olabilirler. Ancak Mindanao başta olmak üzere, Güneydoğu Asya’daki azınlık
konumundaki Müslüman toplulukların tarihsel-dinsel ve de insani nedenlerle
böyle bir beklenti içerisinde olmalarında yadsınacak bir taraf bulunmuyor.
Yadsınması gereken, Türkiye’de veya Türkiye’yi bölgede resmi anlamda temsil
makamındaki kurumlarda bu talepleri öngörebilecek bir siyasi vizyonun ve buna
bağlı olarak talepleri azami ölçüde yerine getirebilecek maddi/fiziki ve de
manevi donanımın olmamasıdır.
Güneydoğu Asya’da dünya
devleri kendi çıkarları uğruna yeni politikalarını uygulama konusunda
çalışırken, bu coğrafyada yüzyıllarca varlık sürmüş Müslüman Mindanao halkı da
kendi siyasi yönetimini oluşturma çabasında. MILF liderliğindeki Mindanao
halkı, bölgedeki karışıklığa rağmen, hedefine ulaşma konusunda azimli. Bu azmi
sadece alkışlamamak, bir de destek olmak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder