Mehmet Özay
23
Mayıs 2014
Bu ayın başlarında Çin’in uzun süredir söylem düzeyinde gündeme getirdiği
Güney Çin Denizi’ndeki teritoryal haklar meselesinde işi fiiliyata dökmesi
dikkat çekti. İddianın fiili boyuta taşınmasının zamanlaması da işin bizatihi
kendisi kadar önemliydi. Çünkü Nisan ayında ABD Başkanı Barack Obama’nın
bölgeye yaptığı ziyarette ABD yönetimi Japonya, Filipinler kadar Malezya’yla da
çeşitli boyutlarda güvenlik ve savunma konularında işbirliğine imza atmıştı.
Malezya’da açıkça ‘Çin’ adı zikredilmese de, Japonya ve Filipinler’de yazılı
belgeler düzeyinde savunma işbirliği gündeme geldi. Ayrıca, 10-11 Mayıs
tarihlerinde ASEAN dönem başkanlığını yürüten Myanmar’ın başkenti Nay Pyi Taw’da
gerçekleştirilen 24. ASEAN Zirvesi öncesine gelmesi de dikkat çekiciydi.
Çin bu son girişimi çeşitli açılardan yeni bir dönemin de başlangıcı olmayı
hak ediyor. İlki, Çin, bölgedeki varlığını sadece askeri bir gövde gösterisiyle
değil, sivil ve ekonomik açılımıyla gösterdi.
Çin, bugüne kadar sadece balıkçılarının ilgili ülke sınırlarına veya
birden fazla ülkenin hak iddia ettiği bölgelerde avlanmasıyla kendini
gösteriyordu. Oysa, son çıkışında bir milyar dolar harcayarak inşa ettirdiği ‘Haiyang
981’ adlı yüzer petrol sondaj istasyonunu Vietnam sınırlarına göndermesiyle
varlığının ekonomik nedenlerini ortaya koyuyor. Üstüne üstlük, Batı medyasında
ileri sürüldüğü üzere, Çinli yetkililer yüzer petrol sondaj istasyonunun
gezdiği noktaların Çin bölgesi olarak kabul edileceği yönündeki açıklamasını
‘bölgesel hak iddiları’nda yeni bir anlayışı ortaya koyuyor.
Bu durum, hiç kuşku yok ki, bölge ülkelerinin uluslararası hukuk bağlamında
yeni bir açılıma da sebep oldu ve olmaya devam ediyor. İlki, Filipinler
yönetiminin, ülkenin kıta sahanlığına girdiğini iddia ettiği Çinli balıkçıları
tutuklaması ve ardından Çin’i Birleşmiş Milletler’e şikayet etmesi, sorunun
böylece ilk defa resmi düzeyde uluslararası kurumlara taşınması anlamı taşıyor.
Filipinler, BM’nin Deniz Yasası’na dayanarak söz konusu kıta sahanlığında
ekonomik aktivitelerin korunması için Tahkim’e gitti. Filipinler ve Vietnam
yönetimlerinin tüm çabalarına rağmen, ASEAN Zirvesi’nde Çin’i hedef alan
ifadelere yer verilmemesi, bu iki ülkeyi hedef birliği noktasında bugüne kadar
olmayacak denli yan yana getirdi. Dün Vietnam Başbakanı Nguyen Tan Dung
Manila’yı ziyaret etti. Filipinler
Başkanı Aquino ile Nguyen, yaptıkları ortak açıklamada Çin’e karşı ortak
hareket etme kararı aldıklarını açıkladılar. Nguyen’in açıklamasında vurgu
sadece Vietnam’ın ulusal güvenliği değildi. Buna ilâve olarak, Çin’in dev
petrol sondaj istasyonuyla Güney Çin Denizi’nde deniz trafiğinin güvenliğini
tehdit ettiğini açıklaması amacın sorunu uluslararası platforma taşıma gayesi
güttüğünü ortaya koyuyor.
Her iki ülkenin ASEAN üyesi olduğu dikkate alındığında, bu kararın ASEAN
içerisinde Çin dolayımında yeni bir güç ekseninin ortaya çıkabileceğini akla
getiriyor. Çin söz konusu olduğunda ‘tarafızlıklarını’ ortaya koyan ASEAN
üyelerinden bazılarının çekincesinin temelinde Çin’le olan ticari ve ekonomik
işbirlikleri yatıyor. Bunların başında da Malezya geliyor. Son beş yıldır
Malezya’nın dış ticaretinde en büyük payı Çin alırken, Çin’in ASEAN üye
ülkeleri arasında en çok ticari ilişkisi de Malezya ile gerçekleşiyor. Tabii
Malezya’ya vurgu bununla sınırlı değil. Asıl önemli olan, Malezya’nın 1 Ocak
2015’den itibaren ASEAN dönem başkanlığını üstlenecek olmasından kaynaklanan
bir hassasiyet de söz konusu.
Kimi gözlemciler, Çin’le ticari ilişkileri görece sınırlı olan
Filipinler’in çıkışını doğal karşılıyor. Bir diğer nokta ise ABD’nin
Filipinlerin yanında olması, Başkan Aquion yönetiminin elini güçlendiren bir
unsur olarak telâkki ediliyor. Ancak Vietnam Başbakanı’nın Çin’e karşı çeşitli
savunma seçeneklerini hayata geçirecekleri ifadesi, önemli Çin yatırımlarına ve
ticaretine konu olan Vietnam’ın farklı bağlamda değerlendirmeyi gerektiriyor.
Kaldı ki, Vietnam’ın Filipinler gibi yanı başında ordusuyla hazır ve nazır bir
ABD bulunmuyor. Vietnam’ın konumunu farklı kılan bir diğer husus ise, ülkede resmi
makamlardan gelen tepkilerden ziyade, kamuoyunda kayda değer bir tepkinin
oluşması Çin yatırımlarını hedef alan bir tür ayaklanmaya dönüştü. Aslında
Çin’e karşı gerçekleştirilen benzer gösterilere daha önce Manila’da da tanık
olunmuştu. Ne var ki, Çin kökenli şirketlerin mal varlıklarına ve de Çinli
işçilere yönelik böylesine bir tepki ilk defa gündeme geliyor. Bu anlamda,
Çin’in son teşebbüsünün, söz konusu bu iki ülkede sadece resmi makamlardan
gelen tepkilerle sınırlı olmaması, Çin tehditlerine karşı ASEAN içerisinde ses
getiren sivil bir yapının oluşumu açısından dikkate alınmalı.
Vietnam’ın Filipinler’in izinden giderek BM’ye başvurması, Çin’e karşı bir
yaptırım getirmeyecek. Çünkü BM’nin Deniz Yasası’nın herhangi bir zorlayıcı
yanı bulunmuyor. Ancak BM gibi küresel temsil makamındaki bir kuruma taşınacak
tartışmaların, özellikle ASEAN ve Çin’e şu veya bu şekilde rakip ülkeler
nezdinde kabul görmesi Çin üzerinde bir baskı unsuru olacaktır. Bu durum, bir
süredir gündeme getirilen ‘Eylem Kuralları’ konusunda Çin’i masaya çekmeyi de
sağlayacaktır. Zaten bu konuda çalışmalar yürüttüğünü gözlemlediğimiz bölgedeki
bazı sivil toplum örgütlerinin de işini kolaylaştıracak. Bugüne kadar Güney Çin
Denizi’nde Çin’in hak iddiası ve akainde fiili tasarruflarının önüne
geçilememesinde ASEAN içerisinde siyasi iradenin hasıl olmamasının katkısı
büyük. Bu bağlamda Filipinler ve Vietnam’ın girişimlerinin ASEAN içerisinde
siyasi duruş tesisinde tetikleyici olacağını düşünebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder