Mehmet Özay 16 Mayıs 2014
Güney Çin
Denizi’ndeki ‘Adalar Krizi’nde gözler bu bölgede hak iddiasında bulunan Çin ile
diğer ülkeler üzerinde oluyor. Çin’in yanı sıra Tayvan, Brunei, Filipinler,
Vietnam ve Malezya’nın da hak iddiasının oluşu, bir anlamda çoğul çözümü
öngörüyor. Ancak özellikle 2011 yılından bu yana Çin ve diğerleri şeklinde
gündeme getirilen sorunun bölge ülkelerinde nasıl algılandığı konusunda
kafaların karışık olduğu görülüyor. Bu anlamda, Tayvan dışarıda bırakıldığında,
diğer dört ülkenin ASEAN üye ülkeleri olması söz konusu bu Birlik içerisinde
işin ciddiyetini ortaya koyuyor. Dünya devi olma yolunda ciddi adımlar atan
Çin’in içinden çıktığı bölgede komşularıyla sağlıklı ilişki kuramamasının büyük
hedefleriyle çeliştiği konusu sıklıkla dile getiriliyor. Çin’in sergilediği bu
yaklaşım bir kenara, 1967 yılında kurulan ASEAN’ın Çinle ilişkilerinde nasıl
bir siyasi rota izleyeceği konusundaki belirsizlikler sürüyor.
ASEAN, kuruluşundan bu yana
ekonomik yönelimiyle dikkat çekiyor. Bunun en son göstergesi 2015 yılından Ekonomik
Birlik kararının açıklanması olacak. Bununla birlikte, ASEAN dışındaki bölgesel
gelişmeler, son dönemde bazı Batılı ülkelerin bölgeye yönelik yeni
perspektifleri Birliğin siyasi niteliğiyle de öne çıkmasını zorunlu kılıyor.
Ancak bu yönde üye ülkeler arasında birlikten bahsetmek mümkün değil. Bu durum,
ASEAN’ın siyasi bir içeriği olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak, Güney Çin
Denizi’ndeki adalar/kıta sahanlıkları problemleri ASEAN üye ülkeleri arasında
dahi sorunun çözümüne dair ciddi bir inisiyatifin geliştirilmediği bir süreçten
bahsediyoruz. ASEAN’ın, üyeleri arasında birbiriyle açık bir savaş halinin
bugüne kadar yaşanmadığı bir blok olduğu düşünüldüğünde, üye ülkelerin benzer
teritoryal iddialarını çözüme kavuşturma noktasında ‘sabırlı’ oldukları söylenebilir.
Ancak üye ülkeler arasında anlaşmazlığa konu olan Adalar bölgesine dair bir
ortak fikrin üretilememesi, bu bölgede hak iddiasını fiziki egemenlik alanına
dönüştürme çabasındaki Çin’e karşı kapsamlı politikalar geliştirilmesini de
engelliyor.
Dönem başkanlığını yürüten
Myanmar’ın başkenti Nay Pyi Taw’da 10-11 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen
24. ASEAN Zirvesi’ne Güney Çin Denizi’nde Vietnam ve Filipinler’in zirveden
sadece günler önce Çin’le ‘sıcak karşılaşmaları’ damgasını vurdu. Bu iki ülkenin,
diğer sekiz üye ülke otoritelerine yönelik lobi çalışmaları dikkat çekerken,
Zirve sonrasında yayınlanan Nay Pyi Taw Bildirgesi’nin üçüncü maddesinde
anlaşmazlığa konu olan Adalar bölgesindeki gelişmelere atfen artık bir klişe
halini almış olan “Anlaşmazlıkların barışçıl çerçevede çözümlenmesi” maddesinde
Çin açıkça hedef gösterilmiyor. Bu madde örneğinde görüldüğü üzere, Çin’e
referans yapan ifadelere yer verilmemesi ASEAN’ın siyasi kimliğinin hâlâ
prematüre olduğunun delilidir. Bu anlamda, 2010 yılında Kamboçya’ dönem
başkanlığı sırasında da Phnom Penh’de yapılan toplantıda birliğin tarihinde ilk
defa sonuç bildirgesinin yayınlanamaması, Çin’in Kamboçya ile ilişkileri
yattığı herkesin ortak kanısıydı. Bu gelişme ASEAN’ın siyasi bir blok
ol/a/madığının da göstergesiydi. Kimi gözlemcilern Kamboçya’nın
manipülasyonunun geçiştirildiğini ileri sürse de, son örnekte olduğu gibi üye
ülkeler arasında Çin’e karşı kararlı bir duruştan söz edilemiyor.
Bu ortamda ASEAN üye ülkelerinin
birliğe siyasi bir nitelik kazandırma konusundaki zaafiyeti, başta kendi
aralarındaki sorunları ve ardından bölgesel ve de mümkünse küresel gelişmelerde
siyasi tavır alabilecek yapıya bürünmediğini ortaya koyuyor. Bu yaklaşım,
ASEAN’ı küçümsemek veya olumsuzlamak anlamı taşımıyor elbette. Bununla
birlikte, Birlik içerisinde siyaset yapma biçiminin pek çok kırmızı hatlarla
çevrili oluşu, Birliğin yapılaşmasında önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor.
Bu anlamda, Birliğin, hâlâ Soğuk Savaş dönemi psikolojisinden kurtulamamış
olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Bu eksiklik nedeniyledir ki, ABD ve AB’nin
Güney Çin Denizi sorunu bağlamında referans yapılan ve uluslararası
standartlara atıfta bulunulan “Eylem Kuralları” (Code of Conduct) olgusu şu ana
kadar Çin’li yetkililerin hiç mi hiç ilgisini çekmiyor. Bölge denizlerinde
uyulacağı varsayılan kurallar bütününün ilk defa 1992’de gündeme getirilmesine
ve 2002 yılında Deklarasyon ilan edilmesine rağmen, Çin ile ASEAN arasındaki
ilk görüşmelere 2013 yılı Eylül ayında başlanabilmişti.
Söz konusu Adalar bölgesinde,
ASEAN’a üye dört ülke ile anlaşmazlık yaşayan Çin’in, bu ülkeleri ASEAN bütünü
içerisinde değil, birbirinden bağımsız ülkeler sınıflaması içerisinde
düşünmesinin nedeni de bu. Neredeyse bölgedeki her otoritenin “Çin küresel güç
olmak istiyorsa komşu ülkelerin haklarını gözetmeli” söylemi de bir anlam ifade
etmiyor. Çin bölgede çoktan güç sahibi olmuş, bu gücünü Afrika’ya kadar
genişletmiş olması, yanı başındaki ülkelerle ilişkilerinde kuşkusuz ki başat
bir siyasi güç olarak ortaya çıkmasına neden oluyor. Temelde buradaki sorun,
Çin’in bu ülkeleri nasıl değerlendirdiğinden önce, bu ülkelerin içinde yer
aldıkları adına ASEAN denilen bütünün nasıl bir performans sergilediğidir.
Geçen haftaki zirve öncesinde,
Vietnam’ın da iddia ettiği sularda Çin’in ilk defa petrol arama faaliyet
başlatmak üzere sayısı neredeyse yüzü bulan donanma destekli sivil filosuyla
harekete geçişi gözardı edilebilecek bir gelişme değil. Çin’in bölgede petrol
arama çalışmalarına başlayacağının ipuçlarını 2012 yılında vermişti. Kaldı ki,
Çin’in sadece siyasi değil, ekonomik yatırım temelli atraksiyonu ABD Başkanı
Barak Obama’nın ziyaretinden haftalar sonra gerçekleşmesi ABD’nin bölgede
verdiği mesaja bir karşılık taşıdığı düşünülüyor. Çin, “sivil imkânlarıyla”
bölgede petrol arama çalışmalarına ilk adımı atma sürecinde Vietnam sahil
güvenlik birimlerine saldırısı ile de Birleşmiş Milletler’in dikkatini çekti.
Çünkü “Eylem Kuralları” denilen deklarasyonun daha birinci maddesinde referans
olarak Birleşmiş Milletlerce 1982 yılında kabul edilen Deniz Yasası bulunuyor.
Gene bu Yasa’nın dördüncü maddesinde, anlaşmazlıkların “güç kullanımı yerine,
“dostane müzakerelerle halledilmesi” cümlesinin bugünkü karşılığı ise 1979
yılında yaşanan sınır çatışmalarından bu yana ilk defa Çin ve Vietnam’ın karşı
karşıya gelmiş olmasıdır. Ancak Nay Pyi Taw Zirvesi’nde Vietnam ve Filipinler
tarafının tüm lobi çalışmalarına karşın yaşan son gelişme bağlamında Çin’e
güçlü bir mesaj verilemedi. Bu durum, ‘ASEAN güvensizliği’ olarak gündeme
gelirken, Vietnam’da halk kızgınlığını Çin’e ait olan fabrikalara saldırarak
ortaya koymaya başlamıs hiç de küçümsenecek bir gelişme değil. Bu gelişme,
sadece Vietnam’ın değil, ASEAN’ın dikkate alması gereken bir durumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder