Mehmet Özay 2 Mayıs 2014
ABD Başkanı Barack Obama’nın Doğu ve Güneydoğu Asya ziyaretleri sona erse
de, konu bölgenin gündeminde yer almaya devam ediyor. Japonya, Güney Kore,
Malezya ve Filipinleri kapsayan ziyarette, güvenlik ve ekonomik işbirlikleri
öne çıktı. Söz konusu ülkelerle kurulan bu ilişkiler, ABD’nin 2009’dan bu yana
giderek güçlü bir şekilde ortaya koymakta olduğu Asya Açılımı’nda önemli bir
yere sahip. Bu çerçevede, söz konusu gezinin ardında öne çıkan güvenlik ve
ekonomi işbirlikleri hususlarına ve tür gelişmelere kapı aralayacağına
değinmekte fayda var.
ABD’nin bölge denizlerine bir güvenlik kuşağı oluşturma çabası içerisinde.
Bu yöndeki çabalara 2011 yılı sonlarına doğru Avustralya’nın kuzeyindeki Darwin
şehrine iki bin beş yüz kişilik askeri birliğin sevki ve üs çalışmaları ile
başlamıştı. Akabinde Singapur, Tayland ile yenilenen askeri işbirliği
çalışmalarıyla devam edildi. Tayland’da periyodik olarak yapılan ‘Kobra Askeri
Tatbikatı’na Malezya da iştirak ediyor. Doğu Çin Denizi’nde Japonya ile
Adiaoyutai/Senkaku Adaları, Güney Çin Denizi’nde ise Spratly Adaları bağlamında
ASEAN’A üye dört ülke -ki özellikle Filipinler coğrafi yakınlığından ötürü öne
çıkıyor- arasında yaşananların ardından Japonya’da Başbakan Shinzo Abe
yönetiminin askeri savunma sistemlerinde yeni paradigma geliştirme çabası
dikkat çekiyor.
Filipinler ise Çin’in deniz ve hava sahasındaki girişimlerine karşılık
verecek bir askeri donanımı olmaması nedeniyle ABD’yi olası kapsamlı bir ilhak
girişimine karşı yanında görme niyeti beyan ediliyordu. Başkan Barack Obama’nın
son ziyareti işte bu güvenlik düzlemleri üzerinde gerçekleşti. Japonya-Filipinler
ile yapılan stratejik askeri işbirliklerine Malezya’nın da en azından şimdilik
sözlü olarak verdiği destek dikkate alındığında Doğu Çin Denizi’nden Hint
Okyanusu’nun doğu bölgelerine kadar olan su yollarında bir tür güvenlik ağı
tesisi dikkat çekiyor. Bu güvenlik ağının iki ucunda Filipinler ve Malezya yer
alıyor.
Yukarıda dikkat çekilen hususlar, Güney Çin Denizi, Malaka Boğazı ve Hint
Okyanusu’nun doğusuna kadar uzanan geniş su yolunun tarihi öneminin bir kez
daha küresel olarak öne çıktığına işaret ediyor. Bu süreçte, ABD ilgili
ülkelerle güvenlik anlaşmalarını öncellerken, Malezya’nın duruşu Japonya ve
Filipinler’den farklılık arz ediyor. Malezya tarihsel olarak Dış Politika’sında
izlediği ‘tarafsızlık’ yaklaşımı gereği, böyle bir anlaşmaya yanaşmadığı gibi,
topraklarında herhangi bir üsse de olanak tanımayacaktır. Ancak bu ABD’nin
Malezya ile güvenlik bağlamında işbirliği gerçekleştirmeyeceği anlamı
taşımıyor. Hiç kuşku yok ki, Malezya’nın güvenlik sıkıntıları son bir yıldır
özellikle Başbakan ve Hükümetin de gündeminde.
Bu noktada, Malezya’nın Sabah Eyaleti’nde devam eden güvenlik sorunu,
açıkça dile getirilmese de, Malezya’nın tek başına aşabileceği bir sorun değil
maalesef. Bu noktada ilgili otoritelerin de açık bir şekilde ortaya koyduğu
üzere, güvenlik sistemindeki bariz açık, Malezya yönetimini ABD ile işbirliğine
zorluyor. ABD 7. Filosu’na bağlı gemilerin Malezya limanlarını periyodik olarak
ziyaret ve bu ziyaretlerin oranının giderek arttığı biliniyor. Geçen hafta
yapılan görüşmelerde Obama’nın bölge denizlerinde, yani Güney Çin Denizi’nden Hint
Okyanusu’nun doğusuna kadar olan bölgede Çin-İran ve Kuzey Kore’nin nükleer
dahil silah alış verişlerini engellemeye yönelik çabalar içinde, özellikle
Malaka Boğazı üzerindeki geçişlerin güvenliği için Malezya yönetiminden talepte
bulunması önemliydi. Ancak gene bu noktada da, Malezya’nın güvenlik
kabiliyetinin bu süreci işletmeye olanak tanıyıp tanımayacağı ise üzerinde
düşünülmeye değer. Hiç kuşku yok ki, ABD yetkilileri, hem Sabah Eyaleti hem de
su yollarında güvenliğin tesisinde Malezya’nın ihtiyaç duyacağı teknik ve
stratejik donanımları ‘paylaşma’ noktasında girişimlere çoktan başlamış
olmalılar.
ABD’nin bölge denizlerinde egemen olma yolunu seçmesi Ortadoğu ve
Afganistan kara savaşları sonrasında kabiliyetlerinin sınanması anlamı da
taşıyor. Bu anlamda, Filipinler’deki anlaşmadan hareketle askeri anlamda yeni
bir stratejik hamle olarak ‘Rotasyon Birlikleri’ kavramının gelişiyor.
Avustralya’nın kuzeyinden başlayarak, Singapur, Filipinler ve Malezya üzerinden
Doğu ve Güney Çin Denizleri, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu’na uzanan su
yolları Çin’in Ortadoğu’ya ve bugüne kadar pek konuşulmayan ancak bazı
girişimlerin olduğu bilinen Antarktika’ya kadar uzanan coğrafyadaki donanma
kabiliyetini kontrol altına alma çabalarıdır.
Seyahatte en gözde konusu ise belki de Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması
(TPPA)’ydı. Pasifiğin iki yakası arasında yeni bir ekonomik birliğe giden
süreçte gündeme getirilen Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA),
Doğu-Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’dan 12 ülkeyi biraraya getirmesiyle dikkat
çekiyor. Henüz maddeleri üzerinde tartışmaların sürdüğü bu anlaşmanın önemi
kuşkusuz ki, dünya ticaretinin %40’ına tekabül eden büyük bir oranı
barındırmasından geliyor. Anlaşma’nın geçen yıl Aralık ayında nihayete
erdirileceği düşünülüyordu. Ancak Malezya başta olmak üzere bazı ülkelerin
çekincelerinin giderilememiş olması imzaların atılmasını da geciktiriyor. Bu
İşbirliği’ne taraf olan Japonya’dan da henüz ‘tam destek’ gelmiş değil.
ABD yönetiminin anlaşmayı kısa sürede imzalama niyetinin ardında, bölge
ülkeleriyle ticari işbirliğinde başat bir rol oynaması konusundaki hırstan
bahsetmek mümkün. Çünkü, örneğin, Çin’in ASEAN bölgesindeki varlığı,
Malezya’nın dış ticaretinde ilk sırada yer alması, ABD’nin agresif yöneliminin
nedenleri arasında. ABD Malezya’da önemli yatırımları bulunmakla birlikte,
Malezya’nın dış ticaret ilişkilerinde ilk sırayı Çin alıyor.
Bununla birlikte, düne kadar TPPA’ya karşı çıkan Çin’den, TPPA içinde yer
alabileceğinin sinyallerinin gelmesi de bir başka süpriz. Özellikle Çin Devlet
Başkanı Xi Jinping’in 2012 yılı Şubat ayında gerçekleştirdiği ABD gezisi, öte
yandan daha geçen Nisan ayı başlarında Avrupa Birliği’ni ziyareti, Çin’in zaten
Batı ekonomi sistemleriyle etkileşimdeki yerini belirlemede önemli ipuçları.
Şayet ABD yönetimi, Çin’in TPPA görüşmelerinde yer alması konusunda ciddi bir
karar sürecine girer ve Çin’le masaya oturursa, sadece bölgedeki değil küresel
ilişkiler nezdinde de oldukça kayda değer bir gelişme olacağına kuşku yok.
Çünkü TPPA konusu gündeme getirilmesinden bu yana, bu ekonomik yapı ile hedefin
Çin’in Doğu ve Güneydoğu Asya’daki ekonomik açılımının önüne set çekme olduğu
vurgulanıyordu.
ABD açısından düşünüldüğünde yukarıda ifade edildiği gibi, küresel
ekonominin %40’ına tekabül edecek bir ekonomik oyunda Çin niçin saf dışı bırakılsın
sorusu haklı olarak soruluyor. Bu bağlamda, ABD, şimdilik diğer 11 aday ülke
ile anlaşmayı kabul ettirme konusunda girişimlerini sürdürürken, Çin’in
katılımını da göz ardı etmeyecektir.
ABD, TPPA konusunda Malezya ile ‘bekle-gör’ stratejisine yönelmekle
birlikte, Malezya’nın 1 Ocak 2015’den itibaren ASEAN dönem başkanlığını
üstlenecek olması nedeniyle Birlik içerisinde Ekonomik İşbirliği yapılanmasında
rol alabileceğine kuşku yok. Bu noktada, ABD’yi Malezya’ya yaklaştıran hiç
kuşku yok ki, Birlik ülkelerinden Endonezya, Tayland ve Myanmar’da
istikrarsızlık ve geçiş dönemlerinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda, Endonezya’da
Başkanlık seçiminin sürmesi ve ancak Kasım ayında yeni Başkan’ın atanması
dolayısıyla yaşanan iç politik dalgalanmalar; Tayland’da altı aydır iktidarsız
bir devlet yapısının ortaya çıkması ve seçimlerin Temmuz ayında yapılacağının
ilanı ile birlikte bu sürecin ülkede istikrara ne kadar yol açabileceği
üzerinde kuşkuların devamı; Myanmar’da sürüncemede devam eden bir reform süreci
bu ülkeleri ASEAN içerisinde ne kadar güçlü rol alabilecekleri konusunda soru
işaretleri oluşturuyor.
Obama’nın bu son ziyaretlerinin de ortaya koyduğu üzere ABD- Çin
ilişkilerinde Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin önemli bir
yeri var. Geçen yıl Xi Jinping’in barış ve ekonomi ilişkilerine konu olan
Güneydoğu Asya’daki dört ülkeyi kapsayan gezisi, Xi Jinping yönetimindeki ‘Yeni
Çin’in bölge açılımı olarak değerlendirilmişti. Bu açılım, Malezya, Endonezya,
Singapur tarafından gözardı edilecek, reddedilecek bir alana tekabül etmiyordu.
Bugün de, Barack Obama’nın Malezya ve Filipinler gibi, ASEAN içerisinde iki
önemli ülkesinin de yer aldığı ziyaretlerde ‘Çin faktörü’ne karşı ekonomik ve
de askeri açılımların ortaya konulmakta olduğu gözlemleniyor. Bu süreç, bölge
ilişkilerinde, ABD çıkarlarının önemli bir zaafa konu olmayacağı bir sisteme
evirme çabasına konu oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder