Mehmet Özay 28 Şubat 2014
Hindistan’da
seçimler yaklaşırken, kamuoyu yoklamalarında (Bharatiya Janata Party) BJP’nin
birinci parti olması, Kongre Partisi’nin uzun süren iktidarının sona ereceğinin
göstergesi olarak görülüyor. Uluslararası çevrelerin yakından izlediği seçim
sürecinde önce Amerika Birleşik Devletleri, ardından Çin, Avustralya, Malezya,
İngiltere ve Kanada’nın ülkeni yeni başbakanı olma ihtimali yüksek gözüken BJP
lideri Narendra Modi ile görüşmeler yaptıkları veya yapmaya hazırlandıkları
biliniyor. 2010’da Gücerat Eyaleti Başbakanı iken yaklaşık bin kadar Müslümanın
öldürülmesine göz yumduğu gerekçesiyle uluslararası çevrelerden tepki çeken
Modi’nin ABD’ye girmesine izin verilmemişti. Aradan geçen on yıla rağmen,
Gücerat Eyalet Mahkemesi geçen 26 Aralık’ta, eski başkan hakkında yeterli kanıt
bulunamadığı sonucuna ulaşarak Mayıs seçimleri öncesinde Modi’yi aklamış oldu.
Bu
noktada, eyaletler bölünmüş olan bu dev ülkede merkezi hükümet kadar eyelet
hükümetleri de siyasi güç bağlamında önem taşıdığını unutmamak gerekiyor. İktidar
değişikliği konuşulurken, bir diğer önemli husus, ülke siyasal yaşamında yeni
bir olgu olarak Halk Partisi (Aam Aadmi)’nin yerleşik siyaset dilinden
farklılık gösteren yaklaşımı oluyor. Bu anlamda, ülkenin modern siyasal
yaşamına damgasını vurmuş köklü ve de ‘elitist’ Kongre Partisi ile Hindu
milliyetçiliği ile öne çıkan BJP arasındaki mücadeleye alternatif bir yapı
olarak ortaya çıkıyor.
Bu üçüncü
parti’nin siyasi hayata girişi Delhi’de 2010 yılında düzenlenen ‘İngiliz
Milletler Topluluğu Oyunları” hazırlık sürecinde yaşanan yolsuzluk olaylarını
kamuoyunun gündemine taşıyan sivil oluşumla başladı. Yolsuzlukla mücadelede sivil
bir ses olarak doğan hareket halktan gelen destekle geçen yılın ortalarında
siyasi partiye evrildi ve Delhi Başbanlık seçimlerinde 70 sandalyeli
parlamentoda 28 milletvekili çıkartarak varlığını güçlü bir şekilde koyan
lideri Arvind Kejrival’i başkent politikasında en üste taşıdı. Arvind’in Delhi
seçimlerindeki başarısı, başkenti 15 yıl yönetmiş ve uluslararası bir metropole
dönüştürme başarısı göstermiş olan Shelia Dikshit karşısında sergilemesi yerel
siyaset düzleminde önemli bir gelişme olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.
Başkentte
bunlar olurken geçenlerde ülkenin güneyinde de yeni bir yönetim ‘tasarımı’
hayata geçirildi. Ülke siyasal yaşamındaki en önemli gelişmelerden biri
güneydeki Andhra Pradesh Eyaleti’nin ikiye ayrılması oldu. Telengana
bölgesi’nin eyalet statüsü kazanmasıyla toplam eyelet sayısı 29’a çıkmış oldu. Bunun
sıradan bir bölünme olmadığı, parlamento tartışmalarının ülkenin modern
tarihine kara bir gün olarak geçmesine neden olan gelişmelerden görülebilir. Aslında
bu gelişme, pek çok etnik/dini farklılıklara konu olan Hindistan gibi bir
ülkede anlaşılabilir bir toplumsal durum. Ancak bunun seçimlere birkaç ay kala
gerçekleşmesi akıllarda soru işaretleri yaratıyor. Burada ayrıca, yasalar
gereği Hindistan merkezi hükümeti’nin eyaletleri
bölme, birleştirme vb. gibi önemli siyasi kararlar alma hakkının olmasını hatırlatmak gerekir. Bu bağlamda,
seçim öncesi gerçekleşen eyalet düzenlemesinin iktidardaki Kongre Partisi’nin
seçim yatırımı olarak görülüyor. Yeni Eyalet’e verilen 17 milletvekili
kotasının neredeyse tamamının Kongre Partisi’ne gideceği haberleri bunu
destekleyici mahiyette. Bölünme öncesinde Andhra Pradesh’in çoğunluk itibarıyla
yoksul bir bölge olduğu, Telengana’nın ise kaynaklar bakımından zengin
olmasıyla bu bölünmeye ‘sürüklendiği’ yönünde görüşler var. Burada ilgi çeken
nokta, kamuoyu yoklamalarına bakılırsa Kongre Partisi’nin Mayıs seçimlerinde
iktidar koltuğunu kaybedeceği göstergelerine rağmen, yeni Eyalet üzerinden
siyasi girişimlerini devam ettiriyor oluşu. Ve bunda muhalefetteki BJP ile
Telengana Eyaleti üzerinde ‘ittifak’ın kurulmuş olması.
Kongre
Partisi’nin bu ‘eyalet’ seçeneğine karşılık, BJP’den önemli bir çıkış geldi.
Partinin önde gelen bir ismi, ülkede azınlık konumundaki Müslümanlara karşı
geçmişte yapılanlardan ötürü özür diledi. Bunun açıkça bir seçim yatırımı
olduğu aşikâr. Özellikle de, yukarıd ifade ettiğimiz üzere partinin lideri
Narendra Modi’nin Gücerat ‘icraatlarıyla’ ilintili. Parti lider kadrosunun
Müslümanlara yönelik bu yaklaşım kuşkusuz ki partinin Hindu Milliyetçiliği
üzerinden siyaset yapma geleneğini sürdürüyor olmasıyla bağlantılı. Ancak,
parti seçimlerde işi şansa bırakmama adına Müslüman seçmenlerden gelecek oyları
da önemsediğini bu açıklama ile göstermiş oldu.
Peki bu
şartlarda activist kökenli Arvind Kejriwal, iki siyasal uç arasında sıkışıp
kalmış seçmenden umulmadık bir karşılık bulur mu? Arvind’in Başkent yönetiminde
yolsuzlukla mücadele kanunun engellenmesini protesto amacıyla görevini
bırakarak önemli bir çıkış yapması da seçimler öncesinin en önemli
hamlelerinden biriydi. Ülkenin ulusal başkenti Delhi başkanlığından istifa
etmesi ile gözler partisi tarafından başkan adaylığında değerlendirileceği
söylentilerinin de güçlü bir şekilde kamuoyunda paylaşılmasına neden oluyor. Arvind’in
Delhi Başkanlığı’na gelişi gibi gidişi de önemli bir siyasi açılımla alâkalı.
Delhi gibi ülkenin göz bebeği bir beldede yaşamı bir yıl öncesine kadar
politika sahnesinde görülmemiş ve aktivistliği ile öne çıkan birine
yönelmeleri, ülke siyasal sisteminin eleştirilmesinin somut bir göstergesi
olarak da gösterilebilir. 28 Aralık’ta başladığı Delhi Başkanlığı görevini 15 Şubat’ta
bırakan Arvind siyasi partilere ve de daha önemlisi kamuoyuna güçlü bir mesaj
verdi. Bu kamuoyunun içinde Mayıs seçimlerinde ilk defa oy kullanacak 170
milyon genç seçmenin yeri ayrı bir öneme sahip.
Arvind’in,
Delhi parlamentosu’nda yolsuzlukların araştırılması konusunda yeni yasa tasarı
hazırlanması girişiminin Kongre Partisi ve BJP tarafından engellenmesini
protesto ederek görevinden ayrılması, bu gibi konularda hassasiyetini ortaya
koyması bakımından dikkat çekici. Tüm bunlar olurken, Arvind ne yapmak istiyor
sorusunu da beraberinde getiriyor. Arvind, yeni bir liderlik yapılanması ile
ülkenin “kirli bürokratik yapılanmasını” temizleme ve şeffaf yönetim hedefiyle
gündeme oturuyor. Ancak bu noktada, Arvind’in bu dev ülkeyi yönetecek en
azından belli eyaletlerde güç tesisine teşebbüs
edip yakın ve orta vade geleceğinde söz sahibi olabileceği siyasi
elitlere saip mi? Bu noktada, yakın çevresine bakıldığında iş çevrelerinden
‘parlak beyinlerin’ varlığı dikkat çekici. İş dünyası ile siyaset dünyasının
ayrımı, yönetilebilirlik noktasındaki farklılaşması, geniş ve birbirinden
farklı toplumsal kesimlere yönelik politikalar geliştirme becerisi ve dahası
sağlam bir ideolojik dayanağına sahip olmak önemli. Tüm bunların Arvind’in
kurduğu partide ne kadar karşılık bulduğu ise şimdilik bir muamma. Kaldı ki,
ülkede seçimle gelmeyen, kendi hiyerarşisi içinde oluşmuş güçlü bürokratik yapı
ve bu yapının ülkeyi şekillendirme becerisi siyasi hareketleri sınırlandıran
önemli bir yapı olarak ortada duruyor. Arvind’in ve partisinin ülke sorunlarını
çözme konusunda çokça idealist olup olmadığı, yukarıda bahsedilen bürokratik
yapıyı ne kadar dikkate alıp almadığı konusu da tartışılması gereken önemli bir
husus.
Belki,
tam da bu noktada Arvind ve hareketinin gücünden ziyade, halkın bu harekete
yüklediği misyonun önemine değinmekte fayda var. önceki yazıda da değindiğimiz
üzere, nükleer ve uzay çalışmaları, silahlanma, Çin ile bölgesel mücadele gibi
‘büyük projeler’ peşindeki bir ülkede hâlâ yoksulluğun sürdüğü ve nüfusun
önemli bir bölümünün temel insani hizmetlerden yoksun bırakıldığı dikkate
alınıdğında bağımsızlık öncesinden bu güne ülkeye hükmeden Kongre Partisi ile
Hindu milliyetçiliğine dayalı bir siyasi anlayış sergileyen BJP’nin toplumun en
azından bir bölümünü tatmin etmekten epeyce uzak olduğu sonucu çıkartılabilir.
Hindistan’daki bu değişim talebini biraz da bu ülkenin yakın
ve uzak bölgesinde neler olup bittiğine bakarak değerlendirmek gerekir. Bu
bağlamda, örneğin Endonezya ve Tayland’da çeşitli boyutlarda süren değişim ve
reform çabalarına; bazı çevrelerin Hindistan’la -en azından çeşitli
hususiyetler noktasında- eşdeğer görmek istediği Çin’in kurgulamakta olduğu
orta vadeli sosyo-ekonomik geleceğini kurgulama çabasına tanıklık eden
Hindistan kamuoyu, elbette bazı değişimleri kendi siyasi ve toplumsal
sisteminde tecrübe etme görme arzusunda. Bollywood müziği ve filmleriyle
uyuşturulmuş bir toplumdan, ‘kendinde’ bir topluma geçiş misyonu belki de
Arvind’e yükleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder