31 Mart 2014 Pazartesi

Açe, Mindanao ve ASEAN /Aceh, Mindanao and ASEAN

Mehmet Özay                                                                                                            31 Mart 2014

Filipinlerin güneyindeki Mindanao ve çevre adalarında yaşayan ve kendilerini “Bangsamoro halkı” olarak tanımlayan Müslüman azınlığı temsil eden “Moro İslami Kurtuluş Cephesi” (MILF) ile merkezi hükümet arasında on yıl süren görüşmelerin ardından “Bangsamoro Kapsamlı Anlaşması” adıyla bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma, bir yandan Bangsamoro halkının bölgede tarihsel/kültürel/dini ve sosyolojik varlığını yeni bir çerçeveye oturturken, içinde bulunduğu jeo-stratejik ve politik özellikler nedeniyle Güneydoğu Asya Ülkeleri İşbirliği (ASEAN) için de önemli bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.ASEAN gibi kuruluşundan bugüne ‘ekonomik’ birlik olarak kendini sınırlayan bir oluşumun bölgesel ve de küresel gelişmeler ışığında yeniden yapılanmasının gündemde olduğu görülmektedir. Bu anlamda Mindanao Barışı’nı bu anlamda değerlendirmekte fayda var.

Öncelikle bu anlaşmanın imzalanması akla, hiç kuşku yok ki, Endonezya merkezi hükümeti ile “Açe Özgürlük Hareketi” (Gerakan Aceh Merdeka-GAM) arasında bundan dokuz yıl önce imzalanan “Helsinki Barış Anlaşması”nı getiriyor. Biri ASEAN topraklarının Batı ucunda Hint Okyanusu’nun doğusunda Malaka Boğazı’nın girişinde yer alan Açe ile, bu coğrafyanın kuzeydoğu ucunda Güney Çin Denizi sınırları ile Doğu Asya dolayımındaki Mindanao ve çevresindeki adaları kapsıyor. ASEAN topraklarını, jeo-politik olarak tanımlayacak yegâne unsur su yolları olduğuna göre, biri Malaka Boğazı diğeri de Güney Çin Denizi gibi dünya deniz ticaretinin üçte ikisine ev sahipliği yapan su yolları üzerindeki Müslüman halkların yaşadığı bölgeleri kapsayan Barış Anlaşmaları, bölgenin orta vadede nereye gitmekte olduğunu da şekillendirebilecek bir yapıya sahip.  Bu nedenledir ki, söz konusu bu anlaşmaların ASEAN dolayımında neye tekabül ettiği üzerinde durulmayı hak ediyor.Bu hususa geçmeden önce, Açe-Mindanao etkileşimi üzerinde durmakta fayda var.

Bu anlaşma, salt Bangsamorolulara verilmiş bir ‘hak’ olarak değerlendirilemeyecek kadar önemli bir gelişme. Bu önemin bir boyutu, Filipinler gibi bölgenin yegâne Katolik ağırlıklı nüfusa sahip bir ülke siyasal elitiyle, azınlık konumundaki ve sosyo-antropolojik özellikleri bağlamında ele alındığında, bugün Malay Müslüman toplumu temsil kabiliyetindeki en büyük siyasi -ve de askeri- oluşum olan MILF arasında imzalanmış olmasında yatıyor. Öte yandan, bu anlaşma, ASEAN sınırları içerisinde on yıllarca devam eden özgürlük/bağımsızlık hareketlerinden birinin daha ‘barışla’ neticelenerek ekonomik bütünleşme yolundaki bölgede istikrar arayışlarına ‘görece’ bir katkı olarak değerlendirilebilir.

28 Mart 2014 tarihinde başkent Manila’da imzalanan bu anlaşma, bundan dokuz yıl önce 15 Ağustos 2005 tarihinde Helsinki’de Endonezya merkezi hükümeti ile “Açe Özgürlük Hareketi” arasında imzalanan anlaşmadan sonra bölgedeki en önemli anlaşma olma özelliği taşıyor. 2005’den bu yana Açe Barışı’nı izlemeye çalışan biri olarak, Açe barış sürecinin sadece Endonezya siyasi yapılaşmasına etkileriyle kalmayacağını ve bunun Güneydoğu Asya’daki diğer çatışma alanları başta olmak üzere dünyanın değişik bölgelerindeki benzeri ‘sorunlu’ bölgelerinde çözüm yolunda bir ilham kaynağı olacağına zaman zaman vurgu yaptık ve gelişmeleri de yeri geldikçe ortaya koyduk. Bununla birlikte, her bir özgürlük hareketinin çıkış ve gelişme nedenleri ile barışla sonuçlanması veya hayatiyetini sona erdirmesinin farklı nedenleri olduğunu da gözden uzak tutmuyoruz.

Ancak Güneydoğu Asya’da, Açe-Moro/Mindanao -ve buna Patani’yi de ekleyebiliriz- gibi üç önemli bölgede on yıllarca sürdürülen bağımsızlık mücadelelerinin, bu üç bölgenin de tarihte bu coğrafyada oynadıkları rol, 16. yüzyıldan itibaren bölgeye nüfuz eden Avrupalı sömürgeci güçler karşısındaki ‘duruşları’ dikkate alındığında benzerlikler farklılıklardan çok daha öne çıkıyor. Açe Özgürlük Hareketi lider kadrosunun ‘barışa’ evet deme süreçleri hakkında yeterince yazdık. Mindanao’da geçen hafta gelen ‘barış sesi’ ve bunun önümüzdeki süreçte neye tekabül edeceğini anlamada Açe’deki süreçlerin bir kez daha gözden geçirilmesini gerekli kılıyor. Öyle ki, MILF liderlerinin Açe Barışı’nı izlediklerini, bazı görüşmeler ve temaslar yaptıklarını da biliyoruz. Bu bağlamda, “Şimdi Mindanao’da ne olacak?” sorusunun karşılığını, kısmen veya büyük ölçüde “geçen dokuz yılda Açe’de ne oldu?” sorusuna cevap verebildiğimiz ölçüde bulabileceğiz. MILF siyasi elitine mensup kimi bireylere Mindanao Barışı’nın rotasını tayinde, Açe Barışı’nın iyi okunması yolundaki görüşümüzü şimdi yüksek sesle herkese yöneltebiliriz. Elbette bu kısa yazıda Açe Barışı’nın geride kalan dokuz yılını analiz edecek değilim. Ancak, temel hususları ile neler olup bittiğine değinebiliriz.Kaldı ki, bu temel hususlar, Açe’ye verilen ve uluslararası tanınırlılığı olan “Özerk Yönetim” yapısının olmazsa olmazlarıysa, kağıt üzerindeki yazılı hususların pratikte neye tekabül ettiğinin iyi hesap edilmesi gerekir.

Endonezya Merkezi Parlamentosu’ndan geçen 2006 tarihli “Açe Yönetim Yasası”nın (Undang Undang Pemerintah Aceh-UUPA) ne kadar bütünlüklü olduğu; gerillaların topluma kazandırılma yani ‘toplumsal ve ekonomik rehabilitasyon’ süreciyle ilgili anlaşma maddelerin ne denli uygulandığı; uluslararası tanınırlığı olan bir anlaşmanın Endonezya Merkezi Hükümeti’nin çerçevelediği siyasi/bürokratik yapıdan gerekli desteği alıp almadığı; anlaşmaya taraf olan uluslararası çevrelerin siyasi ve de etik sorumluluklarını ne kadar yerine getirdikleri; özellikle 1990’ların ikinci yarısı ile tsunaminin meydana geldiği 26 Aralık 2004 tarihine kadar asker/polis ve milis gruplarca Açe’de sivillere yönelik baskı, zulüm ve şiddetin hukuki zeminde karşılığının ortaya konulup konulmadığı; Açe’ye verilmiş siyasi parti kurma, seçimlere katılma gibi siyasi hakların ötesinde geniş anlamıyla tüm Açe halkını içine alan ekonomik/sosyal/kültürel hakların uygulanırlığı konusunda anlaşma maddelerine ne kadar sadık kalındığı; Malaka Boğazı’nın girişinde, kuzeyinde Malezya/Tayland, kuzeybatısında Hindistan, doğusunda Arap Yarımadası ve Doğu Afrika sahillerine kadar uzanan geniş su yollarına hakim ve bu anlamda jeo-stratejik konumuna şüphe olmayan Weh Adası Sabang Limanı Serbest Bölgesi Projesi’nin hayata geçirilip geçirilmediği; deniz ve hava limanlarının uluslararası ticarete konu olacak alt yapı ve yasal düzenlemelerin varlığı; tüm bunların ötesinde on yıllarca merkezi hükümet bürokrasisinin doğal “aygıtı” haline gelmiş ve köylere kadar sirayet etmiş Açe Eyalet Bürokrasisi’ndeki yozlaşma ve yolsuzluklarla mücadelede “adalet” kurumunun işleyip işletilmediği vb. sorular Bangsamoro Barışı için büyük önem taşımaktadır. Her şeyin ötesinde, Helsinki Barışı’nı Açe’nin önceliği kabul edecek ve Açe halkının tüm unsurlarınca kabul edilebilirliğini sağlayabilecek propaganda aygıtlarının kimlerin elinde şekillendirilip şekillendirilmediğini de unutmayalım. Bu hususun yerli ve yabancı işbirlikçi çevrelerin her türlü manipülasyonuna açık olduğunu Mindanao siyasi elitinin ve de halkının vakit kaybetmeden görmesinde fayda var.

Tüm bunların ve bazı diğer gelişmelerin etkileşimi neticesinde Açe Hareketi içerisindeki siyasi kopuş, özellikle de Hasan di Tiro’nun vefatının ardından yaşanan lider katmanındaki sıkıntının bir benzeri Mindanao’da ortaya çıkar mı sorusu akla geliyor. Bu süreci salt ‘hareketin’ doğal erozyonu olarak adlandırmak kadar, ‘Açe-dışı mihrakların’ çeşitli araçlarla hareketi ‘siyaseten asimile’ etme çabalarını da yabana atmamak gerekir. Bu noktada, sadece Endonezya’da değil, Filipinler ve bölgenin diğer ülkelerinde de başta ordu güçleri ve sivil ‘ultra-milliyetçi’ çevrelerin on yıllarca süren yönetimin her kademesine sirayet eden egemenlikleri her iki bölge barışının da önündeki engeli teşkil ediyor. Tekil ülkeler bağlamında merkezdeki güç odakları arasında yeni yapılaşmaların olduğu da vaki.Bu anlamda, toplumun her kesimine açık sivil ve siyasal oluşumların bu ülkeler bazındaki ‘ikna güçlerinin’ ASEAN için de geçerli olduğu hatırlanmalı.

Tabii Açe’deki bu süreçler salt Eyalet bazında veya Merkezi hükümet organları ve siyasi elitinin karar mekanizmaları ile sınırlı tutulamaz.Açe gibi Mindanao’nun da, tüm ‘aksaklıklara’ rağmen İslamla bütünleşmiş toplum yapılarına sahip olmaları ve bu yapıları şu veya bu şekilde devam ettirme konusundaki niyetleri, bu coğrafyaların küresel güç odaklarının ilgi alanına girmesini sağlıyor.Bu toplumların düşünce ve de pratiklerinde güçlü bir yer tutan İslamla bağdaşık yaşam prensiplerini şu ya da bu şekilde İslam Hukuku’nu işlevselleştirerek yapılaştırma arzuları da küresel aktörlerin ilgisini çeken önemli bir olgu olduğu da bir gerçek.Bir diğer husus, Mindanao diasporasının görece gelişmiş ekonomik, entellektüel birikimini ‘vatan’ın asli değerleriyle örtüştürebilme yeteneğini sergileyip sergileyememesiyle alâkalı.

Aslında tüm bu unsurlar, bağımsızlık mücadelesine girişsin veya girişmesin ASEAN coğrafyasında on yıllarca siyasi statükoyu belirleyici elitler karşısında kimliklerini, aidiyetlerini, ekonomik ve sosyal varlıklarını devam ettirme mücadelesi vermiş çok çeşitli etnik yapılara dolaylı bir gönderme yapıyor. Bu bağlamda, tekil ülkeler kadar, bir bütün olarak ASEAN’da güvenlik olgusunun yatırım ve dolaşımla neredeyse eş anlamlı oluşu, on üye ülkenin birbirine giderek olan bağlılığı Myanmar’dan Filipinlere ve Endonezya’ya kadar çatışma alanlarının birer birer barışa tedavülünü gerektiriyor. Bunun ilk ipuçları da gelmeye başladı. Mindanao Barışı’nın imzalandığı saatlerde otoriteler, ülkede faaliyet gösteren komünist hareketin de masaya oturması yolunun ciddi bir şekilde gündeme gelmesine vurgu yapıyordu. Tabii bu noktada, akla ASEAN’ın bu yıl dönem başkanlığını yürüten Myanmar geliyor. Sadece kulaklarımıza aşina gelen Arakan değil, Kachin, Shan, Karen, Chin gibi ülkenin önemli etnik yapılarıyla merkezi hükümet arasında anlaşma yolları aranıyor. Söz konusu barış süreçlerinde ekonomik birliğin ötesinde ASEAN’nın siyasi bir inisiyatif geliştirerek aktif çatışma bölgeleri kadar etnik unsurlara yönelik pasif baskıları da ortadan kaldıracak çözüm arayışlarına gidilmesi bir zorunluluk.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder