Mehmet Özay 12
Temmuz 2012
Dünyanın kimi bölgelerindeki ‘sıcak’ gelişmelerle, Avrupa Kıtası’ndaki ve
ABD’deki ekonomik durgunluğa karşın, Güneydoğu ve Doğu Asya’nın ‘ekonomik’
gelişmişlik ve hammadde kaynaklarının görece bolluğundan ve paylaşımındaki
anlaşmazlıklardan kaynaklanan çatışma riski gündemde zaman zaman yer alıyor.
Avrupa’da sosyal kargaşadan bahsedilecekse bunun yegâne nedeni ekonomik
istikrarsızlık olacağına kuşku yok. Öte yandan, Güneydoğu ve Doğu Asya’da olası
bir anlaşmazlık ve hır-gür’ün potansiyel zenginliğin paylaşılamamasından
kaynaklanacağı öngörülebilir. Öyle ki, bu paylaşım ‘savaşında’ sahnede yer
olacak olanlar sadece bölge ülkeleri ile sınırlı kalmayacak...
Her ne kadar, ASEAN Genel Sekreteri Surin Pitsuwan Avrupa’ya ve ABD’ye
atfen “ekonomik durgunluğun yakalarına yapıştığı bölgeler” göndermesinde
bulunurken, bölgeyi benzer veya dolaylı bir krizin vurmayacağını kim garanti
edebilir. Bunanla birlikte, bu iki bölgede, yani Güneydoğu ve Doğu Asya’da
yaşanan hafif şiddetteki krizin orta ve uzun vadede, tıpkı Ortadoğu’dakine
benzer bir sonuç doğurup doğurmayacağı sorusu cevap beklerken, bir yandan da kimi
çevrelerce olası bir çatışmanın doğuracağı telafisi güç sonuçlardan önce tarafları
‘ikna’ya dair girişimler yok değil.
Tüm bu ihtimaller gölgesinde Güney Çin Denizi’nde yaşanan kıta sahanlığı
problemi bugünlerde ASEAN özelinde yeniden gündemde. Dün, yani 11 Temmuz
Perşembe günü Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’de yapılan 45. ASEAN Dış İşleri
Bakanları toplantısında söz konusu sulardaki gerginliğe çözüm arayışları
gündeme geldi. Güney Çin Denizi’ndeki sorunun ASEAN’ın ilgilendirmesinin en
önemli yanı, Taiwan’ın dışında soruna taraf olan Brunei, Malezya, Filipinler ve
Vietnam’ın ASEAN’a üye ülkeler olmasıyla alâkalı. Taraf ülkeler dikkate
alındığında, aslında sorunun Çin’in teritoryal genişleme stratejisiyle sınırlı
olmadığı, aksine, yukarıda zikredilen ve ASEAN içinde ‘birlik’ teşkil eden
ülkeler nezdinde de gizliden gizliye problemin varlığı hissediliyor.
Aslında
sınır anlaşmazlıkları deniz kıta sahanlığı ile bitmiyor. Bu bağlamda, Tayland-Myanmar
arasında yaşanan savaşlar, yakın geçmişte Tayland ve Kamboçya arasında gündeme
gelen sınır çatışması ile Malezya ve Endonezya’nın mütemadiyen nükseden dalaşları
hatırlanabilir. Ancak Güney Çin Denizi’deki sorunun küresel çapta önem
kazanmasının ardında, ABD’nin ve de dolaylı olarak Avrupa Birliği’nin bölge
ülkeleri nezdindeki çıkar ilişkilerinin baskın rol oynadığı görülüyor. Bir
yandan Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki sorunu ASEAN ile görüşmek yerine, tekil
ülkeler nezdinde yaklaşımları tercih etmesi sorunun bölgesel ve küresel
bağlamda ele alınmasının önünü tıkayacağı düşünülebilir. Bununla birlikte,
ABD’nin de bir karşı hareket olarak, aslında II. Dünya Savaşı’ndan sonra ve
“Vietnam” bağlamında başlayan bir sürecin uzantısı olarak bölge ülkeleriyle
tekil ilişkileri uzunulmamalı. Örneğin, malum ‘adalar’ krizi nüksetmesiyle
Filipinler’le ortak deniz tatbikatı kadar, Tayland, Singapur ve Vietnam’la
yenilediği ilişkilerde bölge üzerinde siyasi ve askeri stratejilerini ASEAN
dışında geliştirmeye matuf girişimler olarak değerlendirilmelidir. Sorunun
siyasi çözümünde Vietnam ve Filipinler yönetimlerinin sunmaya çalışacakları
“konsensüs taslağının” ABD’den bağımsız kaleme dökülmeyeceğini tahmin etmek güç
değil. Öte yandan, ASEAN’a üye yukarıda adı geçen ülkelerin bu
‘adalar’ sorununu kendi içlerinde çözüp çözemeyecekleri ise şimdilik meçhul.
Kamboçya’daki ASEAN toplantısından yaklaşık bir hafta (7-8 Temmuz) önce Beijing
Tsinghua Üniversitesi’nde Dünya Barış Forumu toplantısı düzenlendi. Önemli
ülkelerin eski başbakanları ve dışişleri bakanlarının katıldığı ve Çin Devlet
Başkan Yardımcısı Xi Jinping’in açılışını yaptığı “Barış-Güvenlik ve İşbirliği”
konulu iki günlük forumda Asya-Pasifik Bölgesi de kaçınılmaz olarak yer aldı.
Xi Jinping, bölgesel güvenlik konusuna eğilirken tüm ülkelerin işbirliği ve
sorumluluk bilinciyle hareket etmesine vurgu yaptı. Çin’in, böylesi üst düzey
bir toplantıya ilk defa sahne olması dikkat çekici. Tiannenman ‘baskını’
hafızalarda netliğini korurken, Hong Kong siyasetine nüfuz girişimlerinde bulunan,
henüz birkaç yıl öncesinde Urumçi’deki katliam gerçekleştiren ve halkının
demokratik taleplerini ‘sert’ karşılık veren Çin gibi insan hakları konusunda
şaibeli bir ülkede böylesi bir dünya barış forumunun gerçekleştirilmesi oldukça
ilginç. Elbette böylesi toplantıların ‘stratejik’ öneminden bahsedilemeyeceği
söylenemez. Tüm bu ‘zulümlerinin’ farkında olan Çin yönetimi, dünya ile kurduğu
ilişkilere yeni boyut kazandırma adına benzer süreçleri gündeme getirmekte
tereddüt etmeyecektir. Öte yandan, bu husus, toplantıya katılan Malezya eski
Başbakanı Abdullah Ahmad Badawi’nin konuşmasında dolaylı olarak gündeme geldi.
Badawi, Çin’in ekonomi ve siyasette küresel bir güç teşkil ederken, bunun
getirdiği bir sorumluluğun dünya barışına yapıcı bir katkı olarak yansımasının
göz ardı edilemeyeceğini ve böyle bir beklentinin olduğunu ifade etti.
Birbiriyle oldukça bağlantılı bu iki girişimin salt Güneydoğu ve Doğu Asya
ülkelerinin katılımına konu olmadığını da hatırlatalım. Kanada’dan
Avustralya’ya, Rusya’dan Japonya’ya, ABD’den Avrupa Birliği’ne değin dünyanın
ana-arter ülke ve bölgelerinden katılımlarla neredeyse dünya kongresi şeklinde
geçen ASEAN Dış İşleri toplantısı daha çok, ASEAN ve ilgili ülkeler ekonomik
işbirlikleri konseylerinin toplantıları ile Mekong-Hindistan Ekonomik Koridoru
oluşturulması şeklinde somutlaşan ülkeler ve bölgesel arası ekonomik ve siyasi işbirliğiyle,
çok-uluslu şirketlerin mallarını 600 milyon nüfuslu ASEAN içinde ve özellikle
de son dönemin gözde kalkınma hamlesine namzet Hind-Çini’ne veya Mekong
Havzası’nda altyapı çalışmalarına odaklanırken, özellikle Çin’den, Myanmar’a,
Filipinler’den Tayland’da değin bölge ülkelerindeki temel insan hakları,
Müslüman unsurların maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddet, etnik azınlıklar
meselesi, gelir dağılımındaki eşitsizlikler vb. konular üzerinde durulmayı
bekliyor.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=218346
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder