Mehmet Özay 18
Temmuz 2012
Ramazan’a günler kaldı... Ramazan evlerde olağanüstü hazırlık, pazarda,
markette yiyecek stoğu, alışverişte artış anlamına da gelir günümüz
toplumlarında. Gün boyu tuttuğumuz ‘oruç’u, akşam ezanıyla bir başka evrene
dönüştürürüz...
Doğu’sundan Batısı’na İslam toplumlarında tecrübe edilen farklı bir zaman
dilimi Ramazan Arakan için ne anlam ifade eder? Ya da şöyle mi sorsak, “Bu,
Arakanlıların umutla bekledikleri kaçıncı Ramazan acaba? En yakın tarihler
itibarıyla 1941-2’de yaşanan sürgünle Bengaldeş sınırlarını zorlayan, 1988’in
devrimci ayaklanmaları takiben başlayan kıyım nedeniyle 1991-2’de yeniden
ortaya çıkan kitlesel dış göçlerin yanı sıra, daha kaçıncısının olduğunu
bilemediğimiz zorunlu iç göçlere tabi tutulan, öte yandan kimi zaman
bireysel veya küçük gruplar halinde can
havliyle takalarına atlayıp okyanusta “Ya Nasip, neresi olursa. Yeter ki daha
fazla cefa çekmeyeceğimiz ve zulmün olmadığı bir yer olsun” temennisiyle
topraklarını, vatanlarını terk eden Arakanlılar. Tüm bu zorunlu ve gönüllü
göçler yetmezmiş gibi insan kanına ve canına susamış, ahlâk ve insanlığı
namzetlikten çıkarmış zalim güçler kadınını, kızını “ihlâl” ederken, buna şahit
olmanın acısını da yüklenirler...
Bir yanını okyanus, öte yanını Budist cunta rejimi ve milisleri sarmış bir
toplumun dayanacak nesi vardır... Bu nasıl bir merhamet ve müsamaha anlayışıdır
ki, Budizm denilen dinde karşılığını bulmuştur. Sosyolojik olarak dini
grupların çatışmacı yönü olduğu söylenegelir... Gerçekliklere yaslanan bu
yaklaşımların bitmez tükenmez örneğini Burma’da buluruz. Elbette siyasi
rejimin, yani askeri cuntanın araçsallaştırdığı değerlerden en güçlüsü olarak
ortaya çıktığını da görürüz Budizmin... Öte yandan, 1988’de olduğu gibi,
2007’de de meydanlarda Budist rahiplerinin de tıpkı diğer etnik unsurlarla
birlikte ‘hak arayışlarına’ iştirak ettiklerini de... 1948’i, 1998’i, 2007’yi
ve de nihayetinde 2010’u bir umut ışığı olarak kabul etmiş, belki de kabul
etmek istemiş Arakanlılar her daim ters yüz edilmişler.
Arakan’da olan bir din savaşı mı, etnik savaş mı? Yoksa her türlü yoksunluk
ve savunmasızlık içinde hayatta kalma mücadelesi veren bir halkın üzerine
çullanan bir kabus mu? Her ne olursa olsun ortada bir gerçek var ki Arakanlılar
hâlâ acı çekiyor. Asli topraklarında yaşamasına rağmen, “Burası senin vatanın
değil”; ülkenin asli unsurlarından olmasına karşın, “Sen bizden değilsin”
deniyor... Mücadele gücünü yitireli çok olmuş Arakanın, Arakanlıların...
Arakanlılar, tam bir Mühacir halinde, Ensarını beklemekte...
“Vallahi bizim haberimiz yoktu”nun
hesabını verilebilir miyiz acaba? “Biz, kimiz?” sorusuna cevap verebildiğimiz
kadardır bunun cevabı da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder