Mehmet Özay 18.11.2024
Tarihi olacağına kuşku olmayan önümüzdeki sürecin, acilen
bazı sorular sorularak cevaplandırılmayı hak ediyor.
Bu soruların başında, hiç kuşku yok ki, Trump’ın ne
yapmak istediği geliyor.
Söz konusu bu gelişmeyi hem, ABD iç politikası hem de,
uluslararası politika açısından iyi irdelemek gerekiyor.
Herkesi ilgilendiriyor
Bu durum, sadece ABD’nin değil, dünyanın geleceğini de
yakından ilgilendiriyor....
Dünya bunu istemese de...
Nihayetinde, karşımızda günümüz dünyasının ‘Roma’sı
bulunuyor...
Ve bu Roma’nın, dünyayı peşine takabilecek ya da, dünyayı
istediği şekilde yönlendirebilecek bir güce ve etkiye sahip olduğuna kuşku yok.
Amerikan toplumu açısından bakıldığında, bu gelişmenin,
-en azından, son on yılda yaşanan ‘kutuplaşmanın’ devam ettiğini ve de -Trump
siyasi tutumunda bir değişikliğe gitmedikçe, bu kutuplaşmanın güçlü bir şekilde
devam edeceğini ortaya koyuyor.
Kutuplaştıran kim?
Trump’ın, ABD siyasetindeki varlığı, ‘ayrıştırıcı,
kutuplaştırıcı’ sıfatlarıyla anılırken aslında, karşımızda bu sıfatları hak
edenin sadece, Trump olmadığını görmek gerekiyor.
Belki de, bundan çok daha önemlisi, 5 Kasım seçim
sonuçlarının da ortaya koyduğu üzere, Amerikan toplumunun önemli bir bölümünün
bu ayrıştırıcılıkta, kutuplaştırıcılıkta birleştiğini söylemek yanlış
olmayacaktır.
ABD’de yaşanan dönüşümü, bireysel liderlik profilinde
değil aksine, toplumsal psikoloji ve yapısında görmek gerekiyor.
Öyle ki, ABD’deki bu gelişmeyi, kimilerinin yaptığı gibi,
‘etnik milliyetçilik’ gibi bir yaklaşımla açıklamak mümkün değil.
ABD’de olan biten, bunun ötesinde ve dışında bir süreç...
Trump ne diyor?
Trump ne diyor? “... Güney’den gelen göçmenlere kapımızı
kapatmalıyız.” AB başta olmak üzere, dünyanın farklı bölgelerindeki ülkeler
konu göçmenler olduğunda kapılarını ne kadar açıyorlar diye sormamız gerekir...
Buna başka ne ekliyor? “Önceki ABD yönetimlerinin,
gereksiz uluslararası askeri operasyonlarla ABD ekonomisi çökertildi.”
Dünyanın farklı bölgelerinde -örneğin, Rusya, gibi
ülkeler yaptıkları uluslararası askeri hamlelerle ekonomilerini çökertmedikleri
söylenebilir mi?
Trump, aynı zamanda “elitlerin beceriksizliği” diyerek
özellikle geçmişteki ve son dört yıldaki Demokrat hükümetleri eleştiriyor.
Burada ilginç nokta, Trump, rakibi Demokrat adayları
komünist olarak suçlarken temelde, bu çıkışıyla halkçı ve konvansiyonel anlamda,
‘sol’ bir söylemi dile getirdiğini gözden kaçırmamak gerekir.
Bu noktada, Trump’a oy veren kitlelerin sosyo-ekonomik
analizinin de, bu görüşü destekleyecek mahiyette olduğunu söylemek zor değil.
Evet, Trump kendisi gibi milyarderlerin eşliğinde başkan
seçildi söyleminde haklılık payı yok değil...
Unutmayalım ki, bunların sayısı, Trump’a oy veren Amerikan
seçmenleriyle kıyaslanmayacak ölçüde sınırlı...
Küresel toplumla ilişkiler
Trump’ın ilk başkanlık tecrübesi olan 2016-2020 yılları
arasında, küresel toplumla ilişkilerine göz attığımızda, ulus-devletler
nezdinde, Trump’la arası olan ülkelerin bir elin parmaklarını geçeceğini
söylemek oldukça zor.
Başta, Avrupa Birliği olmak üzere, Ortadoğu, Doğu Asya ve
Güneydoğu Asya (ASEAN) gibi bölgelerde Trump’ın yol açtığı enkaz, -kovid-19’un
da etkisiyle gelişmiş olduğunu hatırlatmak gerekir-, henüz giderilmeye
başlanmışken, yeniden Trump’la geçecek dört yılın gayet zorlu olacağına kuşku
yok.
Bu durum, “Trump, ne yapmak istiyor?” sorusunu, yeniden
ve daha güçlü bir şekilde sormayı gerektiriyor.
Çin gerçeği
Küresel kapitalizmin öncü gücü konumundaki Amerika
Birleşik Devletleri’nin özellikle, Çin’in son kırk yılda alışmaya çalıştığı
kapitalist ekonomi modeliyle başının derte olduğuna kuşku yok.
Bu gelişmenin, salt Trump’la ilgisi bulunmuyor...
Son dört yılda takip edildiği üzere, Joe Biden
yönetiminin de, Çin’le ilişkilerde -bazı farklılaşmalarla birlikte, benzer bir
yaklaşım sergilediğine tanık olduk.
Ancak, Trump’ı Demokratlar’ın siyaset yapma biçiminden
ayıran dobralığı ve katılığı önümüzdeki dönemin daha zorlu geçeceğine kuşku
bırakmıyor.
Bu nedenledir ki, Trump, “... En önemli dış tehdi, Çin”
söylemini sürekli ifade ederek ve eko-politikaları bunun üzerine
tasarımlayarak, küresel siyaseti Çin üzerinden belirlemeye çalışıyor.
Gündem ‘kapitalizm’ olunca, durup, “Acaba, Trump, niçin
AB ile birlikte hareket etmiyor?” sorusu sormak gerekiyor.
Diğerleri
Trump’ın gündeminde başka konular yok değil...
Örneğin, NATO, Trump yönetimi için birinci dönem olduğu
gibi bu dönemde de, en önemli çelişkiler yumağı olmaya devam edecek.
NATO ile ilgili sorun da temelde, ‘Batı kapitalist dünyasında’
küresel askeri gücün ekonomi desteğinde yükü kimin çekeceğiyle ilgili.
Açıkcası, bu konu da askeri güvenlikten ziyade, ekonomiyle doğrudan ilişkili.
Trump, Avrupalı kapitalist ülkelerin ‘ellerini taşın
altına koymaya’ davet ediyor.
Bu noktada, Avrupalı kapitalistlerin zihninin, NATO’nun
kuruluşunu sağlayan Amerika Birleşik Devletleri’nin bugün, niçin bu rolden geri
adım atmaya doğru bir eğilim sergilediği sorusuna cevap bulmakla meşgul
olduğunu söylemek mümkün.
Amerika Birleşik Devletleri’nden bağımsız olarak, AB’de
işlerin uzunca bir süredir iyi gitmiyor oluşunun, Trump gibi
‘yenilikçi-muhafazakâr’ bir liderle karşılaşmalarının üzerlerinde şok etkisi
yaptığına kuşku yok.
Bu şoku, Joe Biden yönetimiyle atlatmaya çalışırken,
sürpriz ikinci Trump döneminin, AB için 2020’de kaldığı yerden devam edeceği
anlamına geliyor.
AB, Trump’la ikinci raunda hazır mı?
Almanya ve Fransa’daki siyasal gelişmeler bu sürecin, AB
açısından gayet zorlu geçeceğine işaret ediyor.
Trump, başkanlık süreciyle eline geçirdiği dev Amerikan
mekanizmasını bireysel ihtiraslarıyla Amerikan gerçekliğini örtüştürerek
politikaları gerçekleştirecek.
Bu durum, tıpkı Amerikan iç siyasetinde olduğu gibi,
küresel siyasette de kutuplaştırıcı bir etki yapacağını düşünmek mümkün.
Temelde sorun, Trump’ın bu yöndeki politikalarını hangi
ölçülerde kullanıp kullanmayacağıyla ilgili.
Bu konuda, Trump’ın bizi fazla bekletmeyeceğini
düşünüyorum. 20 Ocak’tan sonraki ilk birkaç ay hem ABD için hem de dünya
siyaseti için belirleyici olacaktır.
https://guneydoguasyacalismalari.com/trump-ne-yapmak-istiyor-what-does-trump-want-to-do/