30 Mart 2025 Pazar

Sahtekârlık üzerine bazı düşünceler / Some thoughts on fraud

Mehmet Özay                                                                                                                             30.03.2025

Sahtekâr olmak...

Bireysel ve toplumsal yaşamın odağında yer alan ve kimi zaman görmezden gelinen, kimi zaman göze batacak şekilde ortaya konulan bir olgu...

Hangi kriterlerle, olgularla ve değerlerle hareket edileceğinin eyleyicisi tarafından, pek de sorgulanmadığı bir alandır sahtekârlık.

Sahtekâr olmak

Belki, “İnsan niçin sahtekâr olur?” sorusuyla başlamak ve buna verilebilecek olası cevaplarla ortaya, anlaşılır bir tanımı veya buna yakın bir görüşü koymak mümkün.

Bunun ardından, hangi eylemin, düşüncenin vb. sahte olup olmadığı, ve/ya bu eylem ve düşünceleri ortaya koyanların, sahtekâr olup olmadıklarını tartışmak mümkün olacaktır.

Maddi manevi çıkar ilişkileri mi; toplumsal bir statü kazanımı mı; gelecek kaygısı mı; aileden, ait olunan toplumsal yapıdan vb. miras alınan olumsuz özelliklerin istenç dışı yansıması mı vb. Hangisi acaba?

Yoksa kadim dönemde yaygın olduğu anlaşılan deyişle, “kötü bir ruha” sahip olmanın, birey üzerinden gündelik ve pratik yaşama yansıması mı?

Bunlardan hangi tür ilişki, düşünce biçimi, pratiği bize bireyin ve toplumun sahtekârlıkla bağının olduğunu gösterir?

Evet, insan niçin sahtekâr olur, niçin sahtekârlığa meyl eder?

Fıtrat’ı çarpıtmak

Sahtekâr kişi, yaptığı işi, düşünceyi, duyguyu sorgulamak bir yana, kendinde haklılık payını sürekli öne çıkartacak şekilde, bir yanlış akıl yürütme, bir yanlış yorumsamada bulunmanın da eşliğine ihtiyaç duyar.

Bununla birlikte, eyleyicinin dışında ve ötesinde, evrensel kabulle, içselleştirilmiş bilgiyle, sezgilerin gücüyle, vahyi inanç unsurlarının verileriyle vs. bir eylemin, düşüncenin, hareketin ve görüşün sahte olup olmadığı ya da sahtekârlıkla ilişkisinin bulunup bulunmadığı anlaşılabilir.

Yukarıda dikkat çektiğim evrensellik olgusu, İslami terminoloji ile yeniden ele alıp değerlendirilecek olursa, insan fıtratının ve fıtratın kendini hissettirdiği insan tekinin ve de toplumun, duyuş, düşünüş ve aklediş biçimlerince sahtekârlığa tekabül eden hususları, hiçbir şekilde kabul edilemeyecek olgular şeklinde anlamak mümkün olacaktır.

Gündelik yaşamın en basit, en sıradan, dile söze gelmeyecek kadar önemsiz işlerinden ülke yönetimine ve uluslararası ilişkilere; iş çevrelerine; dini inanca, bağlılıklara ve pratiklere; akademi ve yayın dünyasına; bireysel arkadaşlık ilişkilerine ve aile bağlarına kadar insan ve toplum ilişkilerinin her alanının içinde yer alabileceği bir kavram sahte ve sahtekârlık...

Sahtekârlığı kısaca iki alan üzerinden ele almak mümkün gözüküyor...

Birinci evre

Gündelik yaşam içerisinde çoklukla karşımıza çıkan ve ‘maddi’ ilişkiler olarak tanımlanmaya çalışılan yapılar öne çıkar veya çıkartılır.

Bu maddilik açıkçası, insanın bir yandan acziyetiymişcesine ortaya konulurken, öte yandan bir tür mazeret oluşturmanın da vesilesi kılınır.

Ve bu ikili yapı içerisinde kendini, eylemini, düşüncesini ortaya koyan insanın sahtekârlığa tevessül etmesi pek de yadırganmaz.

Öyle ki, bu maddiliğin bizatihi ve de doğrudan sürekli olarak bir tür ‘kazanımı’, ‘üstün gelmeyi’, ‘başarmayı’ vb. sürekli gündeme taşıması, bu tür eylemler içerisinde yer alan bireylerin, gizli/açık sahtekârlığa başvurmasını gerekçelendirir ve meşru kılar.

Bu durum, ilgili eylemini, düşüncesini, duygusunu sahtekârlık bağlamında sergileyen kişinin bu anlamda sahtekâr olup olmadığı bile sorgulamaya değer görülmez.

Nihayetinde ortada var olan ‘maddi bir ilişki’dir.

Ve bu noktada gündelik söylemlerde ‘pragmatiklik’, ‘el çabukluğu marifeti’ ile günü kurtarma, var olan ortamdan kazanımla çıkma vb. şekilde anlaşılabilirliğinin yanı sıra, sahtekâr olmama durumunda ‘oğlum, aptal mısın sen’, ‘enayi misin sen’ veya ‘bak, herkes yapıyor’ türünden eş, dost, akrabanın ya da kamusal alanı kontrol eden örneğin her türünden medyanın saldırılarına maruz kalmama adına girişilen sahtekârlıklardır. Bunu birinci evre olarak görmek mümkün.

İkinci evre

Bunun dışında, insan tekinin varoluşunu anlamlandıran ikinci evre olarak anlaşılmaya müsait öteki insan tekleriyle girilen ve adına, toplumsal denilen yapılar, ağlar, ilişkiler denilen süreçlerde ortaya konulan duruş, düşünüş ve eyleyişle alâkalıdır.

‘İnsan-insan ilişkisi’ olarak da sembolleştirilebilecek olan bu toplumsal yapı içerisinde bireylerin, ne tür temeller üzerinden ilişkilerini geliştirecekleri önemlidir.

Burada, sosyolojik anlamda bir siyasi düşünce, bir felsefi bakış açısı, bir ahlâki tutum, bir dini bünyeye mensubiyet vb. önemli olgular olarak dikkat çeker.

Bununla birlikte, bu kayda değer ve hatta vazgeçilmez temellere rağmen, sahtekârlık olgusunu içinde barındıran tüm eylem, düşünce ve duygu oluşumlarının varlığına, bu temellere sahip olan fertlerde karşılaşılması da bir tür tenakuz olarak nükseder.

Adı ne olursa olsun, öğretinin yanlışlığından ziyade, öğretiye kendini adadığını varsayan kişinin öğretisini çeşitli boyutlarda manipüle etmesiyle belirginleşen bir durum gözlemlenir.

Herhangi bir öğretiyle kendini konumlandıran kişi ulvilik, yücelik, erdemlik, kutsallık vb. kavramlar, soyut ve/ya kitabi temellerine, söylemde dile getirilmelerine karşın düşüncede, duyguda ve pratikte her daim paranteze alınabilecek unsurlara dönüşebilirler.

Yukarıda dikkat çekilen her iki halde, insan tekinin önce maddeyle ve ardından, kendi benzeri olan öteki insan tekleriyle sosyolojik ilişkinin her safhasında sergilediği davranış, tutum, düşünce, duygu süreçlerinin içinde barındırması gereken ve/ya beklenen doğru, hak, adil vb. kavramlarla arasına mesafa koyması karşımıza sahtekârlığı çıkarır.

Sahtekârlığın göze batmaması, rahatsızlık vermemesi, eylemlerini bu hâl üzere sergileyenlerin sahtekarlığı içselleştirmeleri kadar, toplumsal normlar, değerler, inanışlar vb. olarak da gözardı edilebilirliğine tekabül eder.

 https://guneydoguasyacalismalari.com/sahtekarlik-uzerine-dusunceler-some-thoughts-on-fraud/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder