Mehmet Özay 07.03.2024
Böylece, Cumhuriyetçi Parti içinde başkan aday adayı
belirleme sürecinde nihayet, ilk önemli sonuç ortaya çıkmış oldu.
Geçtiğimiz hafta sonu Michigan’da başlayan ve Salı günü
sora eren parti içi adayı belirlemede bir dizi seçim bölgesindeki yarışlardan
sadece, Vermont (Washington) etabını kazanan Nikki Haley pey diyerek yarıştan çekildi.
Bugüne kadar yapılan 15 seçim bölgesindeki başkan adayı
belirleme seçimlerinin 14’ünü kaybeden, Güney Caroline eski valisi ve ABD’nin
Birleşmiş Milletler eski büyükelçisi Nikki Haley, Kasım ayında yapılacak olan
başkanlık seçimlerine, Cumhuriyetçi Parti adayının Donald Trump olduğunu
gizli/açık kabul etmiş oldu.
Trump’ın Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde
önünü açan bu karar kadar, belki de daha önemlisi, ABD Yüksek Mahkemesi’nin
Trump’la ilgili olarak geçen gün verdiği karar oldu. Mahkeme, karşı karşıya
kaldığı 91 dava sürecine rağmen, Trump’ın seçimlere katılabileceğine
hükmetti...
Haley çekildi
Nikki Haley’in seçilme umutlarını sona erdiren, rakibi
Donald Trump’un Kuzey Caroline’da kazanması oldu.
Aslında yarış, Şubat’ın son günlerinde Güney Coraline’daki
seçimden sonra bitmişe benziyordu...
Çünkü Trump o seçim zaferinin ardından Haley’in kampanya
sponsörlerinin artık destek vermemesi gerektiğini, tüm gücün Demokratlar’a
karşı yapılacak yarışta kullanılması gerektiğini ileri sürmüştü.
Biraz gecikmeli de olsa, sponsörler Trump’ın dediğine
gelmiş oldu.
Haley yarıştan çekilmekle birlikte, şimdiden Trump’un
başkan adaylığına doğrudan destek vermekten çekindiğini ifade etmesi gayet
önemliydi.
Cumhuriyetçi seçmen Biden’ı destekler (mi?)
Daha önce kaleme aldığımız bir yazıda, Demokratlar
içerisinde Trump’a yönelik tepki nedeniyle yapılan, başkan aday adaylığı
seçimlerinde Haley’e destekleyen kesimler ile Trump’a destek verenler arasında
sosyo-ekonomik ve eğitim gibi alanlarda önemli ayrışmanın olduğuna değinmiştik.
Ve buna, şayet Trump çekincesi bu ölçüde devam ederse,
Kasım’daki seçimlerde Cumhuriyetçi seçmenin bir bölümünün Demokratlara oy
vermesi halinde, Joe Biden’ın seçimi rahat kazanabileceğini dile getirmişti.
Buna dair iki gelişme gayet dikkat çekicidir...
İlki, Nikki Haley dün yaptığı açıklamalar arasında,
böylesi bir gelişmeyi ima eden cümlelere yer verdi. İkincisi, devlet başkanı
Joe Biden, Cumhuriyetçiler içerisindeki Trump memnuniyetsizlere kucak açacak
şekilde, “kampanyamızda onlara yer var!’ ifadesidir.
Hiç kuşku yok ki, birbirine destekleyen bu her iki
yaklaşım da, Trump adına olumsuz bir gelişme olarak düşünülmelidir.
Bu nedenle, Trump’tan seçime kadar Cumhuriyetçi parti
içerisinde bütünleşmeyi sağlayacak adımlar atması konusunda girişimler
olacağını tahmin etmek münkün.
Ancak, Trump böylesine rasyonel bir parti içi politikayı
ne kadar gerçekleştirebilir bunu kestirmek güç. Bunu ancak, o gün geldiğinde
göreceğiz.
Bugünkü durumda, Haley’in açıklaması ve “şimdi, Trump
parti içinde kendisini destekleyemenlerin desteğini almak zorunda” şeklindeki
ifadesi, Trump’a yönelik kayda değer çekincenin devam ettiğini göstermesi
bakımından gayet önemli.
Trump ve demokrasi
Trump’la ilgili değerlendirmelerde, başkan Joe Biden’ın açıklamaları
gayet keskin ve net....
Trump’a yönelik bu tür değerlendirmelerin ve tepkilerin nedeni,
“intikamcı bir söylem” izlemesi ve “demokrasiyi ortadan kaldırmaya kendini
adamış” olmasından kaynaklanıyor.
Biden daha da ileri giderek, “bizi kaos, bölünme ve
karanlığa götüren Trump’a izin mi vereceğiz?” ifadesiyle, geniş Amerikan
toplumunun kendine gelmesine bir tür davette bulunuyor.
Ve kanımca, bu ifadeleri Kasım ayında yapılacak
seçimlerde, Amerikan halkının siyasi kararını rasyonel bir şekilde yapmasına
davet olarak görmek gerekiyor.
Demokrasi tehdit altında (mı?)
Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı belirleme sürecinde
gelinen nokta, hem Cumhuriyetçi
Parti’nin hem de, genel anlamıyla ABD demokrasisinin gayet önemli açıklarla
karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Sorun, standart seçim süreçleriyle bağlantılı değil...
Aksine, demokratik kuralların ve kurumsal işleyişlerin,
Trump gibi bir siyasetçi tarafından göz ardı edilerek, ülke demokrasi
geleneğinden uzaklaşılması noktasında ortaya çıkıyor.
Bu durum, kalkınmış bir ülke ve yerleşik demokratik
kültüre sahip bir toplumda kabul edilebilir bir nosyon olarak gözükmediği
aşikâr.
Daha önceki yazıda da dile getirdiğim üzere, bizzat
Trump’ın ortaya koyduğu politik söylem ve eylem ile kendisine yöneltilen
eleştirilerin karakteristiği, bize sanki üçüncü dünya politikacısıyla karşı
karşıya kaldığımız izlenimi uyandırıyor.
Bu durum, demokrasinin beşiği Anglo-Sakson ülkelerinin
önde geleni ABD’de, siyaset dünyasının ve genel itibarıyla toplumun düne kadar
eleştirdiği, üçüncü dünya politikacıları nosyonuyla bizatihi, kendi toplumsal
ve siyasal evrenlerinde karşı karşıya geldiklerine işaret ediyor.
Trump gerçeği
Cumhuriyetçi parti içi yarışın sanılanın aksine, gayet
erken bir süreçte sona ermesi akıllara farklı görüşleri getiriyor.
Bunlardan ilki, Trump’a yönelik var olan tüm tepkilere
rağmen, siyasette varlığını sürdürebilecek bir alt yapıya sahip olduğunu ortaya
koyuyor.
Bir diğer görüş, Trump’ın velev ki, 91 davaya konu olmasına
rağmen, seçmenin bu hususları göz ardı etmesini sağlayan diğer bazı hayati
konular bulunuyor.
Nihayetinde, var olan bu durumu, ABD toplum ve siyasal
yaşamının gerekleri olarak kabul etmek ve Amerikan demokrasisinin özellikleri
içerisinde değerlendirmek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder