4 Mart 2024 Pazartesi

Müslüman toplumlar ve halifelik kurumu / Muslim societies and the institution of Caliphate

Mehmet Özay                                                                                                                            04.03.2024

Halifelik kurumunun kalkmasının, kaldırılmasının yüzüncü yılında Müslüman toplumlar ile Müslüman toplumların gerçekliğini anlamaya çalışan Müslüman olmayan çevrelerde halife ve halifelik kurumuna dair bir yönelim dikkat çekiyor.

Bu anlamda, halifelik olgusuna dair ilginin, bu yıl içerisinde artmasını beklemek gayet doğal…

Halifelik olgusunun teolojik boyutunu, konunun uzmanlarına terk ederek, temelde sosyolojik olarak bugün niçin Müslüman toplumlar içerisinde bazı kesimlerin Halifelik kurumu üzerine görüş beyan etmeye çalıştıklarını anlamak, yorumlamak ve eleştirmek mümkün gözüküyor.

İki temel eğilim

Halife ve halifelik kurumuna yönelik eğilimin iki temel nedeninden bahsetmek mümkün.

Malum olduğu üzere, hilafetin kaldırılışının yüzüncü yılının tarihsel bir süreç olarak etkisini, belki kalktığı veya kaldırıldığı ülkeden ziyade, başka Müslüman toplumlarda daha derinlikli olarak ele alındığını söyleyebiliriz.

Bu durum dahi, bir yüzyıl önce yaşananların akademik, bilimsel, eleştirel bir yaklaşıma tabi tutulmak yerine, sosyolojik bir travma etkisi altında geniş kesimler nezdinde varlığını sürdürmekte olduğunun delaleti olarak algılanabilir.

İkinci neden olarak, yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren bağımsızlıklarına kavuşan ve bağlı oldukları ulus-devletler bünyesinde varlıklarını sürdüren Müslüman toplumların, aradan geçen süre zarfında dini, kültürel, sosyal ve ekonomik geri kalmışlıklarla yüzleşmeleri ve bu sürecin düzeliyor olduğuna dair -zorlama- yaklaşımlara rağmen, giderek kayıpların daha da öne çıkmakta olmasını zikredebiliriz.

Bu iki yaklaşımın birbirini destekleyece mahiyette, bir tür nostaljik bir bağlamda halife ve halifelik kurumuna yaklaşımından bahsedilebilir.

Bununla birlikte, “Daha köklü bir neden var mıdır?” sorusu yöneltildiğinde karşımıza gayet ilginç bir durum çıkmaktadır.

O da, özellikle, yukarıda zikredilen ikinci durumla ilintili olmak üzere, Müslüman toplumların beklentilerini karşılamaya matuf girişimler, bunların kültürel, siyasal, toplumsal ve ekonomik görünümleri olan yenileşmeci, diriltici akımların, hareketlerin varlığına duyulan ihtiyaç kadar, bizatihi bazı unsurların böylesi yenileşmeci, diriltici hareketleri gündeme taşımalarının toplumsal bir gerçeklik olarak karşımızda durduğudur.

Farklılaşan tepkiler

Halife ve halifelik kurumuna yönelik ilgiyi sekülerleşmiş, laikleşmiş çevreler nezdinde bir tür ‘tedirginlik’le ve hatta, ‘anlamsızlık’la anılmasını kendi içinde değerlendirmek gerekir.

Öte yandan, adına Müslüman çevreler denilen ve kayda değer sekülerleşme süreçleriyle yüzleşmekle birlikte, bir yandan da yeniden dindarlaşma eğilimlerinin, -velev ki, kimi akımların yapmacık, suni, genel geçer olmasına rağmen-, bir yandan da dini bir yaklaşım olarak telâkki edilen, halifelik gibi bu dünyacı ve de öte dünyacı bağlamları içinde barındıran bir kuruma yönelik anlamaya ve yorumlamaya yönelik yaklaşımlarını normal karşılanmalıdır.

Bu bağlamda, Müslüman toplumların, İslam inancının siyasal ve temsili gücünü temsil eden ve tarihsel olarak varlık süren halifelik kurumunun ortadan kalkması, kaldırılması ile, bu kurumun tarihsel olarak geçirdiği aşamaları birbirinden ayırt eden halifelik olgusuna yönelik ilginin dikkatle incelenmesi gerekir.

İmajinatif toplumsal bütünsellik

Din-i bütün, adil, karizmatik, -her ne kadar tartışmalı da olsa-, ailevi saflık vb. gibi dini-sosyolojik karakterleriyle birlikte anılan bir lider profili olarak halife, üzerinde yükseldiği halifelik kurumu ile bir anlamlı bir bütün teşkil eder.

Halife ve halifelik kurumunu bütünleyen ve belki de, ona anlam kazandıranın imajinatif de olsa ‘ümmet’ yani, geniş bir Müslüman toplumu olduğu unutulmamalıdır.

Bu anlamlılık, bir yandan İslam inancının iki temel ana kaynağı Kur’an-ı Kerim’e ve Geleneğe yani, Hadise dayandırılırken, bu kaynakların çizdiği halife profilinin yorumlanmaya açık olduğunu tarihsel perspektif de ortaya koymaktadır.

Tarihsel gerçeklik ve süreçler

Ya da, var olan kaynakların çizdiği rotaya rağmen, halifelik sürecinin, -hem de İslamiyetin en erken döneminden başlayarak, Müslüman toplumların coğrafi, kültürel, ekonomik ve siyasal gerçekliklerinden bağımsız olmadığı görülen önemli bir tarihsel tecrübenin varlığı yabana atılmamalıdır.

Özellikle, adına ‘İslamiyetin merkez’ (Islamic heartland) adıyla anılan Arabistan Yarımadası ve akabinde, Mezopotomya ve çevresinde gelişen siyasal ve toplumsal hareketlerin şekillendirdiği bir halife ve halifelik kurumu bulunuyor.

Halifelik kurumunun ortadan kalkmasını veya kaldırılmasını salt bir ‘an’ olarak değil, bir süreç olarak değerlendirmek gerekiyor.

Nihayetinde, 14 asır boyunca farklı ‘hanedanlıklar’ üzerinden tarihsel varlığı ve akışı devam etmiş olan bu kurumun, nihayetinde temsili olan gücünün geniş Müslüman kesimler üzerinde etkisinin olup olmadığı veya bir tek ‘halife’ figürünün yerine, her ne kadar onunla bir şekilde irtibatlı olsa da, derin ve organik bağlamları kurulmamış olan süreçlerin varlığını da hesaba katmakta yarar var.

Bu noktada, şayet bir din olarak İslam’ı, diğer dinlerden ayıran özelliği ile anmak gerektiğinde, toplumsal evrenin her yönüne ilgisi olan, yönlendirmeyi isteyen, yapılandırmaya çabalayan vb. özellikleri nedeniyle sadece İslamiyetin merkezinde değil, merkezle ilişkileri sınırlı olan ancak Müslüman olmaklığın getirdiği niteliklerle kendilerine bir ‘Allah’ın yeryüzündeki gölgesi’ (‘zillullah’) metaforuyla anılan bir yöneticiyi seçen toplumlar olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Merkezde varlık süren halife ve halifelik kurumunun dışında ve ötesinde, benzeri bir yapılaşma olmakla birlikte takipçileri, eylemcileri, uygulayıcıları ve kapsam alanı olarak daha küçük ölçekte kurumlar olduğu tarihsel olarak mevcuttur. Hatta, bu ve benzeri yapılara, 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz bu dönemde de rastlamak mümkün.

Günümüzde bu kuruma yönelik akademik, sosyal, popüler, dini bir ilgiden bahsedilecekse bunun, Müslüman toplumların karşı karşıya kaldığı sorunların içinden çıkılamaz boyutlara varmış olmasının getirdiği öncelikle psikolojik ve ardından sosyolojik, dini ve entellektüel bir krizle ilintilendirilmelidir.

Öyle ki, var olan devasa sorunların çözümsüzlüğü karşısında sadece, sabırların taşması gibi bir reaksiyoner tepki değil, varoluşsal bir kaygının da kendine bu süreçte yer bulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/musluman-toplumlar-ve-halifelik-kurumu-muslim-societies-and-the-institution-of-caliphate/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder